SİNEMA SİNEMA, SİNEMACILAR ve SEYİRCİLER oplum hayatında yerini bu ka- dar sağlamlaştırmış olan sine- manın fonksiyona hakkında halâ kesinleşmiş bır fikir yoktur. Ame- rikalılara gore sinema çalışan ada- mı iki saat için düşüncelerinden a- yıracak bir vasıtadır. Gayesı eğlen- dirmek olmalıdır Ruslar sinemanın en korkunç ve en kuvvetli silâh ol- duğuna ınanıy rlar. Onlara göre halk egıtımınde hiçbir şey onun ye- rini tut . Fransızlar için de si- nema yepyenı bir ifade yoludur. Bir düşünce geniş halk topluluklarına en kolay bu yoldan tesir edebilir. 1- talyanlar günlük gerçeklerin sine- ma için bir kaynak okluğunu ileri sürdüler. Al anlar, İngilizler, Ja- ponlar sınemayı yedıncı sanat ya- pabılmek ıçın araştırmalardan geri durmadılar. Batıdan aldığımız sanat şekil- leri içinde başlangıç tarihi batıdaki orneklerı kadar eskıye dayananın sadece sinema olduğunu soylemek t'ılmcılığımızın bugunku perişan du- rumuna bakanları busbutun uzer Sinemacılığımızın Birinci Düny: Savaşından bu yan dogru tarıhı bir prelüdler, sonu gelmıyen ham- leler devri olm Ses, renk gibi yenılıkler adapte edılmış fakat en mühimi, sinemanın da bir fikri ola- bileceği, unutulmuştur. Şimdiye dar görülen İ'ılmlerden de anlaşıla— zanmanın ilk şart olduğuna ina mış vaziyetteler. Kendılerını haksız bulmak imkânsız; ama ya fert ve cemiyet münasebetlerindeki düzen ne olacak? Fert kendisini yaşatan, geçimini temin eden cemiyete bu şeyler borçlu değil midir? Yaptıkla- rını beğenmiyenler arasında Lâütfi Ö. Çetin Karamanbey gibi sinemacılar da v Onlar bugünkü vaziyetten seyırcıyı mesul tutuyor- lar. 1950 U CO raporuna göre yurdumuzdakı sinema salonu sayı- sı 275, yll k seyirci mıktarı ise 20 mılyon civarındaydı. Bugun sine- ma salonlarımız 350 yi, yıllık se- yirci de milyonu asmaktadır. Bu seyirci kütlesinin önlerine surulen filmlerın ıyılıgını, kötülüğünü ayı- cak kıstasları yoktur Kultur se- vıyesı pek yuksek olmayan köyler, kasabalar bir yana, İstanbul, Anka- ra, İzmir gibi şehırlerdekı seyirci- lerın geniş bir kısmı filmleri neye göre degerlendırecek]ermı bileme- mektedirler. Sinemanın yalnız ticaret değil, bir sanat haline geldiği memleket- lerde film enstitüleri, sinema der- nekleri gibi teşekküller bulunur Sürüm vasıtaları mayolu yıldız re- simleriyle sosyete dedıkoduları olan birtakım magazinlerin yanında, u- mumiyetle bu teşekküllerin yayın- ladığı ciddi sinema dergileri vardır. AKİS, 12 MAYIS 1956 Örnek olarak İtalyan Sinema Ens- titüsünün "Bianco e Nero", İngiliz Film Enstitüsünün "Sight and So- und", Fransızların "Positif” ve "Cahiers du Cinema" isimli dergi lerı gösterilebilir. Bu dergiler ha- n belli bir fikrın sözcülüğünü ya- parlar İtalya Neo realistlerin " a Nuovo" su gibi.. Kitap ya- yınları da örnek verılmıyecek ka- dar ç Bızde ise sinemaya dair kitap sayısı Lo Duca'nın "“Sinema Tari hi" ve Muzaffer Gökmenin "Senar- yo Tekniği" isimli biri tercüme di- ğeri telif iki eseri aşmamaktadır. Marliyn Mronroe Kazandırıyor Sinema bilgisi sadece film seyret mekle edinilemez. Sinema kitabı olmayan bir yerde sinema sanatının olması beklenemez. Ne yapmaları gerektiğini, ne yaptıklarını bilme- yen elmanların meydana getirdikle- ri filmler ancak bu kadar olur. Si- nemacı yetiştirmek için kıtap ka- dar elbette film örneklerine de ih- tiyaç vardır. Sinema tarihinde yer etmiş filmler ya klâsik filmler gös- teren sinemalarda, yahut da sinema dernekleri salonlarında gösterilir. Yurdumuzda halen klâsik filmler gösteren bir sinema yoktur. Pek bü- yük kazanç getirmesi beklenemi- yecek bu teşebbüsün meselâ İpe Film veya Lâle Film gibi sağlam şir ketlerin biri tarafından desteklen- mesi gerekmektedir. Sinema Der- neklerine gelince, Türk Film Dost- ları Derneği geçen aylarda faaliye- tını genışleterek böyle muş ve Je Renoir "Le Grand Illusion" isimli klasığıyle ı- şe başlamıştır. Sinema dernekleri nin sinemacı yetişmesinde oldugu kadar seyirci yetışmesınde de rolü vardır. Fakat seyirci yetışmesıne tesir eden en kuvvetli âmillerin si- nema dernekleri olduğunu söylemek pek yanlış bir hüküm sayılmaz. Bugün ortalama bir Türk seyır- cisinin sınema zevkinin bu durum da olmasında dergilerin payı ı a- yırmak lazımd iç gıdıklayıcı Da İ resimlerle beslenen seyircinin, vid Lean'w "Bri unuel'in, "Robinson Cruso gıbı şaheserlerme ılgısız kalmasına hayret edilmemelidir. art'ın 15 inden beri Ankara- da sessiz sedasız bir aylık dergi yayınlanmaya başladı. Adı "Sin e- ma", özelliği de yurdumuzda sin ma sanatını akademik bır gör uşte ınceleyen ilk dergi olması. "Sine- b kü mütevazi hali Fransada yayımlanan "Cins-Club" dergi_sinın on yıl evvelki şeklıne şartlar altında neşredilmişti. Şımdı b cep kitabı boyunda olup 56" adıyle yayınlanmaktadır " dergisi baskısı ve hacmi itibariyle belkı mükemmel bır mecmua sayıla Fakat sine- anlayı hadısele ri tetkikte gösterdigı cıddıy ile sinemacılık sahasında hissedilen büyük boşluğu kısmen olsun dolduracak kıymet- tedir. Ayda bir defa, dört kuçuk sayfa içinde film tenkıdlerını, sine- ma tahlilerini ve araştırmalarını o0- kuyuculara aksettirmek pek müm- kun olmamak adır. "Sinema" ayda 4 sayfasiyle mu- hakkak ki ıhtıyacı karşılamaktan uzaktır. Fa “,.. sinemayı seven- lere, sinema sanatını genış toplulu- ğa tanıtmak ve yaymak isteyenlere düşen görev büyüktür. görevin hiç olmazsa bir kısm pabilmek için yayınlanıyor." dergi doğru yolda cüretli ve cesa- retli bir adım atmıştır. Kalabalık bir seyirci kütlesine hitabedebilme- si memleketimizde sinemaya daha başka gözlerle bakan, sinemadan daha başka şeyler beklıyen seyirci- lerin yetişmesine yardım edecektir. 27