Ankara İran hükümdarları geliyor Iran Şehinşahı ile Kraliçe Sürey- yanın memleketimizi ziyaret ha- beri, muhakkak ki, bütün Türkleri çok sevindirmiştir. Bu alâkada, dost bir memleketin hükümdarlarına kar- şı beslenen sevgiden başka ayrıca Kraliçe Süreyyanın şahsına duyulan sempatinin de büyük rolü vardır. Kraliçe Süreyya çok seyahat e- der ve bütün dünyada, daıma aynı alâka ile karşılanır. sene, Fransada, bir çiçekçi yetıştırdıgı kır- mızı gullere kraliçeye atfen, "Sürey- ya" ismini koymuştu ve bu gull r bü- yük bir müsabakada birinciliği ka- zanmıştı. Onu tarif ederken birçokları ye- şil gözlerinden "mor menekşe" hareli Kraliçe Süreyya Beklenen — misafir gözler diye bahsederler. reyya cidden güzeldir. Zaten İran Şehinşahı Rıza Pehlevi, onun bir resmini, pantalonlu sade bir resmini görerek alâkalanmış, kısa bir tanış- madan sonra derhal izdivaç teklifin- de bulunmuştu. Böylece annesi bir Alman ve babası Tahran hükümeti- nin Almanya» Büyükelçisi olan Sürey- Kraliçe Sü- ya İsfendiyari, 20 yaşında, Tahran- daki büyük saraya kraliçe olarak girdi. Genç Süreyya güzel olduğu ka- dar da kibar, şık ve tahsilli idi. İngi- lizceyi, Almancayı ve Fransızcayı mükemmel surette konuşuyordu. Ta- mamiyle batılı bir terbiye almıştı. Her kadın gibi süsüne çok düşkün- dü fakat Avrupa seyahatlerinde, da- ima, mahdut alışveriş yapar, zevklı fakat gayet sade giyinirdi. Bu husu AKİS, 12 MAYIS 1956 KADI N Çalışalım ugünkü hayat şartları ve ikti- B sadi vaziyet şunu göstermek- tedir ki, Türkiyede kadınlar çalı- şıp hayatlarını kazanmak mecbu- riyetindedirler. Bir aile erkeğinin çoluğunu çocuğunu normal bir ma- eya normal bir kazançla ge- çindirebilmesi adeta imkânsız bir hal almıştır. Etrafımıza dikkat e- decek olursak bugün, hayat şart- larına intibak edebılen ailelerin' hu gerçeği kabul ederek, hayatlarını ona göre tanzim edenler olduğu- nu derhal görürüz. Ancak karı-ko- ea çalışan ve yetişen kızlarım da, tıpkı erkek çocukları gibi hayat- larını kazanmak üzere hazırlıyan ailelerde bır ferahlık ve normal huzur hıssedılebılıyor Yoksa et— rafımızda gördüğümüz — aile reisi boynu bükük ve hayat yükünden ezilmiş bedbaht ve bedbm bir er- kektir. Onun ay başında yaptığı hesaplar ay sonundakilere uyma- maktadır. Bu erkek tabiatıyle me- sut bir erkek değildir. Bu erkeğin karısına ihtiyacı vardır. Ondan yardım beklemektedir. Bu yardımı bugün hâlâ bir- çoklarımız pasif bir yardım olarak kabul ediyoruz : giyimde ve ev tutumunda ekonomiye Triayet et- mek, bazan kendi ihtiyaçlarımız- dan vazgeçerek haklarımızı çocuk- larımıza devretmek — gibi. Bunlar muhakkak ki, güzel şeylerdir ve taktir edilir. Fakat biraz da, me buren katlandığımız bu fedakar- Iıklar ailenin iktisadi durumunda mühim bir değişiklik yapmıyacak ve erkege, ıstedıgı yardımı sağla- yamayac Eve b gun Türk kadım ha- yatını kazanmak ve kazancını aıle bütçesine eklemek, erkeğin zünü güldürmek mecburıyetınde- dir. Fakat bu mecburiyet bizi yıl- bilâkis sevindirmelidir. Son zamanlarda inkılâplarımızın karşısına çıkardan tehlikeli ba- rajları yıkmanın en güzel, en emin yolu çalışmak; müstakil, hür ve şuurlu bir vatandaş olmaktır. Bu- gün çalışan kadınlarımızın sayısı itiraf etmeli ki pek azdır. Umumi- yetle çalışanlar ya meslek sahibi kadınlarımızdır, ya da ihtiyaç his- sedenlerdir. Yanı bugün çalısmak Türk kadını için mecburi değil, ih- tiyaridir. Öyle bir zıhnıyet vardır ki çalışan kadın evinden ziyade, kendi ihtiyaçları 1çın çalışır. ta sual soran meraklı bir gazetecıye kâtibesi, "Az alışveriş yapacagız çünkü parayı düşünerek harcam durumundayız" demişti İzdivaç günü Tahranda kar yağ- mıştı. Halk bunu bir saadet habercisi olarak karşıladı. Gene aynı gün genç Jale CANDAN Kadının çalışmasına muarız o- lanlar veya çalışmak ıstemıyen ka- dmlar ekseri “"ç vaziyetini engel olarak öne surerler Çalışan kadının çocuklarına kim, ne şekil- e bakacaktır?. memleketi- mizde cidden — bir problem teşkil etmektedir. Fakat bütün kadınlar çalışınca bu mesele, diğer ileri memleketlerde olduğu gibi kendi- liğinden hallolacaktır. Çalışanların miktarı çoğalınca, çalışma saha- ları da kendiliğinden çoğalacaktır. Herkes memur olmıyacaktır tabii. Hususi teşebbüslerle açılacak "kreş"ler, çocuk yuvaları, hasta çocukları evde bekliyecek "nörs" teşkilâtı hem çalışmak istiyen bir çok kadınlara yeni çalışıra saha- ları teşkil edecektir, hem de çalı- şanların işini kolaylaştıracaktır. Bugün hayat şartlarının yükü altında ezilen bir çok aile kadını- nın çalışmasına engel olan bir şey de "utanma hissi" dir. Zannedili- yor ki yüksek tahsil yapmıyan veya kendisine münasip bir me- muriyet bulamıyan kadın çalışa- maz: reçel kaynatıp satmak; boş zamanlarda komşulara yün örmek ayıptır. Bazan böyle küçük çapta başlanan işler ilerler, birçok ticari müesseselerle rekabet edebilen mü- esseseler kurulur. Ekmeğini taştan çıkarmak, hayat yükünü erkekle paylaşmak, Türk kadınına mede- ni hakların yüklediği — şerefli bir vazifedir. Köylerimizin, bu realiteyi şe- hirlerimizden çok daha evvel kav- ramış olduğunu da kabul etmek lazımdır. Köyde Türk kadını, çetin işte dahi erkeğinin tabii yar— ımcısıdır. Tarlayı beraber sürer, ekmeğini beraber kazanır, beraber yer. Bu fedakâr kadın, kışın ölü aylarında bile, şehire — inip çalış- mak birkaç kuruş kazanarak ölen hayvanının yerine bir yenisini koy mak, evinin kap kaçağını düzmek veya çocukların üstünü başını ye- nilemek ister. O vazifelerini tama- miyle müdriktir. Ama o da, me- deni kanunun kendisine verdiği haklardan 1lâyıkı ile istifade ede- mez. İşte inkılâplarımızı korumak için Türk kadınına düşen en mü- him vazife budur: Hak ve vazi- feleri, heryerde. birbirine yaklaş- tırmak için çetin bir mücadeleye atılmak, çalışmak.. Süreyya kendisine — çok ağır ge 6000 pırlanta ile işli gumuş simli linliğinin muazzam kuyruğunu yere kaptırmıştı. Bu da bır saa nişanesi Oolarak kabul edildi. K Faruğun kız kardeşi Fevziye'den erkek çocuğu olmaması bahanesi