M U S İ Kİ Sanatkarlar Bir misafir Geçen hafta Ankara'da bir Ameri- kan piyanisti, bize has bir takım müşkülat ıçınde bocalamaktaydı. Genç yaşına rağmen isim sahibi bir sanatkardı. Amerika içi ve dışındaki konserlerıyle kendine dunya çapında bir şöhret sagl 1şŞ, "Amerika'nın musiki elçisi" diye anılmaya başlan- mıştı. Son aylar zarfında yayınlanan bir plağı (Westminster üstüne Cle- menti sonatları) övücü tenkidler ka- zanmış, hatta birçok münekkit, Vla- dimir Horowitz gibi bir piyanistin aynı sıralarda piyasaya verilen Cle- menti icralarını onunkiyle kıyas et- mişler ve daha Üüstün bulmuşlardı. Horowitz Ankara'ya uğrasa yer ye- rinden oynardı. Halbuki bu genç ha- ımiın bu taraflara geldiğinden pek kimsenin haberi vardı. Ankaralı- lar da kendisini pek iyi tanırlardı. İsmi Vera Franceschi idi. Birkaç ay ünce burada bir konser vermişti. Türkleri çok severdi; Türkiyede çal- mayı zevk sayıyordu Ankara Filar- moni Derneği'nin davetini kabul et- miş, bir iki hafta önce New York'- tan yola çıkmış, uğradığı bir 'k şe- e (son olarak Napoli'de Scarlat- tı Orkestrasıyla beraber) konser ver- iliş ve işte varmıştı Türkiye başken- tine... Mühim bir tasavvuru da var- Gian-Carlo Menotti'nin Piyano Konsertosunu Türkiyede ilk defa o- rak icra etmek.. Vera Franceschi Ne umdu, ne buldu !. 30 konser vereceğini halka duyurmak için hemen hiçbir faaliyet gösterme- mıştı İlgili bir iki gazeteci, havadisi Am an Sefareti kanalıyla tesadü- fen ogrenmışlerdı Zira piyanistin zi- yareti, Amerikan Dışişleri Bakanlı- ğıyla alakalı bir teşebbüse bağlı ol- madığından Kültür Ataşeliğince res- men bir faaliyet göstermek gerekmi- yordu. Mesele bundan ibaret değildi. Konsertoda Miss Franceschi'ye refa- kat edecek Cumhurbaşkanlığı Orkes- trasını Richard Engelbrecht'in idare etmesi gerekecekti. Herr Engel- brecht ise ne liyakatte bir şef oklu- ğunu bundan önceki konserlerinde göstermişti. Üstelik, Menotti konser- tosunun partisyonunu görmemişti bi- le. a, bu bestekarın musikisiyle daha fazla yakınlığı olan, orkestra idaresindeki başarısı da şüphesiz ki Herr Engelbrecht inkinden üstün başka bir iki isim akla gelebilirdi. Meselâ Ulvi Cemal Erkin bu konser- toyu tanıyordu. Çift piyano versiyo- nu halinde çalmıştı Fakat orkestra- nın akıl ermez iç politikası, Erkin'in bu konseri - hiç olmazsa kısmen - idare etmesine imkan verir miydi? Zira bilinmekteydi ki Cumhurba aş- kanlığı Orkestrası idarecileri için muhım olan, hiçbir zaman bir konse- rin başarısı değıldır Diğer taraftan biz Menotti'nin, sırf konsertosu- nun Turkıyedekı ilk çalınışında hazır bulunmak için, Ankara'ya gelmesi ih- timal dahilindeydi. Bu durum karşı- sında, bir "felakete" meydan verme- mek için belki de bu güzel fırsat te- pilecek, konserto programdan çıkar- tılacak, geriye sadece Beethoven'in üçüncü konsertosu bırakılacaktı. Bu hiç de temenni edilmeyen bir çareydi ve son dakika şaşkınlığı içinde du- rumu kurtarmak için bu tedbire baş- vurulduğu takdirde orkestra, zemini kendiliğinden hazırlanmış bir işi bal- talamış olacaktı. Hadiselerin ne şe- kilde tecelli edecegını salı akşamı 0- pera salonunda göreceğiz. Konserler Kuruyan bir ağaç Fılarmonı nin — geçen cumartesi gün- ü konseri, ne program ve ne de icra bakımından üstünde durulmağa değmez bir hadiseydi. Zaten gitgide kötüleşen orkestra konserleri artık dinleyici için hiçbir cazibe arzetme- meğe başlamıştı. Halkın gözünden artık tamamen düşmüş bir orkestra ancak harikalar yaratmak suretiyle yeniden alâka toplayabilirdi. Nitekim geçen cumartesi günü opera salonu- nun nihayet dörtte biri dolmuştu. U- zun zaman var ki Ankarada dinleyi- cisi bu kadar az bir konser verilme- mişti. Fakat bu konser, iki meseleye tekrar temas etme fırsatını verdiği i- çin aksettirilmeğe lâyık sayılabilirdi. Birincisi mahut şef meselesi idi. Bir Robert Lawrence Sabrı tükendi müddettir birbirinden beceriksiz şef- ler angaje n Güzel Sanatlar U- mum Müdürlüğü bu defa da Richard Engelbrecht adlı, adı sam meçhul, fa- kat seviyesi bizce malum, bir sıra şe- fini davet etmiş, diğer taraftan da orkestraya gerçekten kalkındırabile- cek bir Amerikalı şefi - Robert Law- rence - kontratı imzalamamakla a- kıllara durgunluk veren bir kayıtsız- lık ve hareketsizlik neticesi gecikti- rerek elden kaçırmıştı. Robert Law- rence, Milli Eğitim Bakanlığının bu Umum Müdürlüğüne geçen aylar zar- fında kontrat akdi için defalarca mühlet vermiş, fakat eninde sonun- da başka bir angajmanı kabule mec- bur kalmıştı. Bu demekti ki, Cum- hurbaşkanlığı Orkestrasının şef da- vası gene halledilememiş, gelecek mevsim orkestrayı kimin idare edece- ği gene belli olmamıştı. İkinci mesele - daha az vahim könserin solisti Ulvi Yücelen'di. Bun- dan önce çeşitli fırsatlar, Yücelen'in oda musikisinde bir kıymet olduğunu göstermiştir. Umarız ki genç viyolo- nist cumartesi günü Mozart'la kou- sertosunu (Re Majör, K. 218) çaldık- tan sonra, konserto solisti olma he- vesinin yersizliğine kendisi de kan at getirmiştir. Oda musikisi ıcracılı- ğı ile konserto solistliği Aarasında, her şeyden önce sanatkârın musiki mizaciyle alakalı farklar vardır. Bu farkları Yücelen ibzzat göMlnösiss daha tedbirli hareket etmış büyük vi- yolonistlerden örnek alabilir. Bugün Rolsman, Kolisch veya Mann isimler Ti, Brahms veya Çaykovski konser- tolarının üstün icracıları olarak de- ğil, fakat Budapeşte, Pro Arte ve Juilliard — kuartetlerinin birinci ke- manları olarak tanınmıştır. Buna mu- kabil Stern, Heifetz veya Menuhin AKİS, 5 MAYIS 1956