7 Nisan 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 24

7 Nisan 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 24
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İstanbul Bir fikir toplantısı, Geçen hafta, İstanbulda Beşiktaş C.H.P. binasının geniş sa lonıı a- deta kadınların hücumuna uğra tı. Ş. Günaltay'ın Atatürk inkılâpla— rına ve Türk kadınlarına dair konuş- masını kimse kaçırmak istememişti. C.H.P. Kadınlar Kolu İl Başkanı gayet sade ve güzel bir konuşma ya- parak toplantıyı açmış ve sözü Gü- naltaya bırakmıştı Kanatsız uçak Günaltay ayağa kalktı ve nihayet alkışlar durunca konuşmaya baş- ı: Kadının içtimai ve siyasi hayat- taki rolü, ileri cemiyetlerde çok mü- hinde kadınlar sarayda bazı siyasi bu balomdan geri kalmıştı, ve işte bu yüzden de garbin medeniyet sevi- yesine ulaşamamıştı. Osmanlı tari- hinde kadınlar sarayda bazı siyasi faaliyetler göstermişlerdi fakat içti- mai hayatta kadının rolü bizde an- cak cumhuriyet rejimi ile başlamış- l Birinci Mahmuttan beri, bizde gö- rünen garplileşme temayülleri acaba neden muvaffak olamamıştı? Çünkü bu hamlelere "kadın" katılmamış, o kafesinin arkasında kapatılmış kal- mıştı. Garplileşme aileye, kadına in- tikal etmedikçe tabiatiyle ruhlara iş- liyemezdi. Kadınsız cemiyet kanatsız uçağa benzerdi. Kanatsız uçak ise, tabiidir ki uçamazdı. KADIN Kadının rolü Kadını — geri kalmış bir cemiyetin ilerlemesi nasıl mümkün olabilir- di? En pasif hayatı yaşarken bile ka- dın, hayattaki vazifeleri ile erkeğe en son haddine kadar müessir olabi- lirdi. Erkek ilk terbiyeyi, ilk görgü- yü anneden alıyordu, annenin tesi- rinden kurtulunca da karısının tesiri altına giriyordu. Demek ki her 'er- keğin hayatında en mühim rolü oy- nayan iki kadın vardı: anne ve zev- ce.. Annenin rolü çok büyüktü, zevce- nin rolü de anneninkinden aşağı ğildi. Kadın daima erkeğin metanet ilham, kuvvet ve fazilet kaynağı ıdı Bir tarihçi olarak şunu söylemek kabildir ki, Hazreti Muhammed da- hi parlak muvaffakiyetinin — bir ilk karısı Haticeye borç- ekkede madrabaz tacir lerle mücadele edip, memlekete ada- let ve müsavat prensiplerini, bugün- kü'demokrasiyi sokmağa çalışırken kaç defa cesareti kırılmış ve kaç de- fa karısının sarsılmaz inanç ve iti- madından, teşvikinden — faydalanmış- tı. Kadının kurtuluşu İslam dünyasında, kadını esaretten kurtaran büyük Atatürk olmuştur. O, kadının kalkınma meselesini yal- nızca manevi ve kültürel bir kalkın- ma ile elde edemiyeceğini anlamış ve parlak dehasını, cesaretini kulla- narak, kanun yolu ile meseleyi kesip atmıştı. bugün kadınların toplanarak, bir siyasi hasbıhal yaptıkları şu Be- şiktaşta. meydanda bir erkekle ko- Günaltay C. H. P. li kadınlar arasında "Zulmetten Nura" 24 suştuğu için taşa tutulup parçalanan kadının hikayesi pek de uz. ziye ait değildi. Salonda 0 hadıseyı hatırlıyanlar vardı. Hak ve vazife Bugün —Türkiyede kadın, en ileri memleketlerdekı kadınların bü- tün haklarına sahipti. Bu haklan, büyük Atatürk ve Cumhuriyet reji- mi bir anda kadınlara vermişti. Ham- le çabuk başarıldı. Bunun da, ufak bir mahsuru oldu: haklarını, müca- delesiz alan kadın, bu hakları tabii karşıladı, layikiyle kıymetlendireme- di. Kadınlar haklarım birdenbire al- mış fakat onları milletin ruhuna sin- rmek, benimsetmek hususunda ti- tizlik göstermemişlerdi. Halbuki hak- lar elde edildikten sonra vazifeler ay- nı titizlikle devam ettirilmiş olsa idi, meselâ bugün çarşafın men'i için Meclise yeni bir kanun teklifi yap- maya hiç de lüzum kalmıyacaktı. Kadınlar iş başına Evet, —inkılaplarımız zaman za- man ciddi tehlikelere maruz ka- lıyordu. Tehlike çanları bugün Türk kadınım iş başına davet ediyordu. Dünya bir hercümerç içinde idi. Yarın ne olacaktı? En büyük alim- ler dahi bu suali cevaplandıramıyor- lardı. Acaba insanlar ferdıyetlerın- den sıyrılıp cansız bir yığın mı ola- caklardı? Yoksa hür bir cemiyetin hür insanları olarak, yaşamakta de- vam etmeye muvaffak olabilecekler iniydi? Burası bilinmiyordu. Muhak- kak bilinen bir şey varsa o da, var- lığını kuramamış küçük devletlerın bu hercümerçte kaybolup gideceği 1- di. Varlığımızı kurabilmek.. İşte bu- gün biz bu durumla karşı karşıya i- dik. Kadının anne olarak, zevce ola- rak, faal bir cemiyet uzvu olarak bu dâvada en müessir bir unsur olduğu gün gibi aşikârdı. Bugünün vazifeleri Vazife güçtü, fakat hiç de ümitsiz değildi. Yapılacak ilk iş, münev- ver kadının harekete geçmesi ve münevver olmayan daha geniş bir ta- bakaya tesir edebilmesiydi. Münev- ver kadın, muhakkak üniversite me- ftunu kadın demek değildi. Münevver kadın, kafası açık, görüşü saglam, vatan duygusu ve cemiyet sevgisi şu- urlu ve tam olan kadındı. O kendi muhitinde aydın olmayanları aydın- latmaya çalışacak.. "Şark" ın en fe- na adetlerinden biri olan "nemela- 'zımcılık" felsefesine kapılmadan ge- niş bir fikir mücadelesine atılacaktı. 'Denize atılan bir taş nasıl gıttik- çe genişleyen daireler meydan. tirirse, muhitte yapılan telkınler hıç farkedilmeden, geniş dalgalar husu- le getirirdi.. Cemiyetteki bu faal vazifesinden başka kadının' anne olara mühim bir vazifesi vardı: çocukları- AKİS 7 NİSAN 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: