rinin üstünde bir yer almak için ha- zırlık diye yapmıyorlarsa, yani bi müstakbel pazarlığın kozu diye dü- şünmüyorlarsa, en büyük hizmeti D. P. ye görmektedirler. Kara, argesinde Bıten haftanın içinde muhalif par- tilerin durumu bu şekilde görünü- yordu. Eksiklik, berraklıktaydı. Bir müşterek cephenin kurulması elbet- te ki iki günde tahakkuk ettirilemez- a partilerin içinde muhtelif fi- kirlerin mevcut bulunması, — gerekli hazırlığın bugünden yapılmasını ge- ciktiriyordu. Partiler evvela kendi iç lerinde karara varmalı ve realist ol* malıydılar. Her partinin kuvvetli ve zayıf tarafları vardı. Bunlar göz ö- nunde tutulmalıydı. Sonra hedef iyi- ce tayin olunmalıydı. Hedef ıktıdara C.H.P.nin, Hür. veya C. M P. nin mi geçmesıydı, yoksa Adnan Enver Güreli Mutedil hürriyetçi Menderesli D. P. nin geçmemesi mi? Kurucu Meclis, Yapıcı eclis Nor- mal Meclis... Bütün bunlar esas üze- rinde fikirler ışığa ve berraklığa ka- vuştuktan sonra düşünülecek mese- lelerdi. Her şeyden evvel parti ileri gelenlerı ellerinde tuttukları dev ay- nalarım tabii aynalarla değiştirme- liydiler. Bu, pek çok şeyin hallini ko- laylaştır aktı Zira hayet unutulmamalıydı ki resi niçin baslarında tuttukları sua- line "Ona bir şans daha veriyoruz, olmazsa onu da deviririz" dıyorlardı. Bugün Menderes IV, Menderes mı' ten farksız hale gelmıştır Ama D.P. ses yoktur. ' AKİS, 7 NİSAN 1956 YURTTA OLUP BİTENLER Alaturka Makyavel Habeşistan bataklıklarından aldı- ğı amipli dizanteriyi İsviçre daglarının mor vadilerinde tedaviye çalışan, genç bir Fransız müstem- memurunun Orta Şark mese- lelerını tahlil edişi pek cazip ol- ştu. Gol maviliğindeki gözleri- ni kırpa kırpa Habeş veliahtıyla dostluğunu anlatır, hattâ arada ur'andan arapça sureler okurken, birdenbire duraklamış ve " musunuz, demişti, bu bölgede ha- kiki iki kuvvetin bir tanesi sağlam insanlarıyla Türkiye, diğeri milli- yetçi taassubu dolayısıyle İsrael'- dir. o makyavelist zan- nettiğiniz, halbukı aslında deveku- şunun başını kuma sokmasını an— dıran siyasetiniz olmasa, ah g; çekleri bıraz daha yakından takıp edebilseniz!. Fransız Ihtılalının, politika meydanlarına — salıverdiği herbiri birinden dal ve kuvvetti şahsiyetlerin içersinde, alâkayı en fazla çekenler muhakkak ki Dan- ton ile Robeşpierre'dir. Parlamen- to hitabetinin ve halk demagoji- sinin en muhteşem örneklerini ve- ren bu iki insandan ilki hayatı ne kadar seven, etrafındakilerle kay- naşan, para ve nüfuz işlerine ko- laylıkla girip çıkan bir kimseyse diğeri de o nispette herkesten ka- çan, Jean Jacgues Bousseau'nun doktı'ınlerını hayata zorla tatbıke çalışan, "ifsat edılmez bir "kita- bi" idi anton'un karısının ölü- mü üzerine Robespierre'in 15 Şu- bat 1793'de ona yazdığı şu sözlere bakınız: "Seninki gibi bir ruhu sar sabilecek yegâne felaket karşısın- da eğer müşfik ve sadık bir arka- daşın mevcudiyeti bir teselliyse, g a Z 8 B © z c 5 B o 5 2 z bu felâket anında senin ıstıraplı ruhunu kendimde hissediyorum!". 14 ay sonra, Danton ve arkadaşları, ayni Robespıerre in emriyle “mil- liustura" denilen gıyotıne sevke- diliyorlardı. Şükredelim ki hisler ve ifadeler aynı kalmakla beraber, zamanlar epeyi değişmiş ve giyo- tinin yerini şimdi Haysiyet Divan- larının ihraç kararları almıştır İtalyanın şimaline doğru, k rüleriyle meşhur ve dar koşebaşla— rından her dakika bir ellerinde kılıç bir ellerinde hançer uzun saç- hi şövalyelerin çıkıvereceği zan- nedilen tarih! — bir şehir vardır: Floransa.. İşte hemen 450 sene. kadar önce, bu şehrin mütevazi bir binasında, şu sözler — yazılıyordu: "Sezar Borjiya'nın önünde artı sadece iki mania kalmıştır Orsini ve Kolonna aileleri. Bunlara bağlı kimseleri de ehemmiyetlerine gore ya para, ya hükümette mi Dr. Erdoğan METO mevkiler veya bol maaşlı memu- riyetlerle elde etmek gerekiyor- du. Bu netice için her çare mübah addedilmeli ve kullanılmalıydı: Ne- tekim de öyle oldu. Zira, devlet adamı, rolünü iyi oynamalı, haki- ki his ve düşüncelerini saklayarak etrafını — aldatmasını - bilmelidir. İnsanlar o kadar basit ve zayıf- tırlar ki aldatmak istiyen, aldatı- lacak kimseleri kolaylıkla bulabi- lir." satırların sahibi Nicenle Bu Macehiavelli idi. * Devlet idaresinin, sanatların en zoru olduğunu, eski Yunandan tâ Osmanlı Tanzimatına kadar eli kalem tutan her devlet adamı yaz- mış veya söylemiştir. Tevarüs e- dilmiş veya zorla alınmış şahsi ik- tidarlar bile bu dolambaçlı sana- tın keskin köşelerine çarpa çarpa ufalanıp giderken, sahici demok- rasilerde iş bir kat daha güçleşir: arı umumiye denilen ve bası- nın her an kamçıladığı o kaprisli ejderin cilvelerine tahammül — ve hürmet — göstermek; memleket hayrına yapıldığı şiiphe götürme- yen işlere dahi bazen gocunan mu- halefetleri anlayışa — sevketmek; etrafı çemberleyen menfaat zin- cirlerini kırıp atmak değme baba- yiğitin harcı olamaz. Bu sebeplerdendir ki, her mem- lekette ve bahusus bizde, politi- kacı çok, fakat devlet adamı az yetişir. Hâlâ stumuzden silkip- atamadığımız bır aylı" lık kis- vesi, o daki kurtarma sevda- sı, alaturka bır laübalilik ve ve- him: İşte bazı polıtıkacılarımızı, çırpındıkları bataktan bir türlü a- yırmayan âmiller, hattâ onları ih- tisasla bile alay etmeğe sevkeden ruh haletleri. Asıl alıştığımız tip, siyaseti sa- dece dekikodu zanneden, gün resmen söylediğini yarın ayni res- miyetle nakzeden, okşarken han- çerlemeğe çalışan, devletin ziya- fet sofralarından idare edilebilece- ğine inanan politikacıdır. inyasının çoktan hallet- tiği bir takım meseleleri yeni baş- tan keşfetmeğe gayret etmiyelim; devlet adamlığını politikacılıktan hele partızanlıktan şıddetle ayı- "hadsi" olmaktan uzak, bır takım prensıp ve usulle- re clayanan, uzun çalışma saatleri istiyen ve İaubalilikle ilgisi o yan tamamen rasyonel bir iş oldu- ğunu nihayet anlıyalım. Floransalı Makyavelin bile mo- dasının geçmege yüz tuttuğu bir anı akyavelizmin alatur- kası, ıtıraf edelım ki, milletlerara- sı siyaset pıyasalarına biraz da kalp para sürmeğe benziyor!... z —- B 13