M U S Tenkid "Tartışma'"lısı Forum'un 39 uncu sayısında çıkan " nçon Üzerinde Tartış- ma" başlıgını taşıyordu. — Filhakika, Besançon müsabakaları üzerine, ge- rek Forum dergisinde, gerekse AKİS de birbirinden farklı- mulahazalar ile- ri sürülmesini ve bunların — kısmen yekdıgerıne cevap teşkil — etmesini artışm olarak — vasıflandırmak mumkundu Nihayet bu nevi tenkid- ler dergi sütunlarında — yapıldığına göre, asıl maksat okuyuculara fikir vermek, son sözü onlara bırakmak o- lacaktı. Ancak karşılıklı tenkıdın fikir çatışmasının “tartışma” hu dut- ları içinde kalması için meseleyi şah- siyata dökmek — yolunda bir gayret gösterilmemesi; ufak bir mısalle ya— zılanların devam oyunca "okudu ğunu anlamak" gıbı başlıklar, cüm- leler ilâve edilmemesi gerekirdi (Fo-. rum, sayı 39, sh. 29). Buna rağ- men, diğer bir derginin yazarından zıyade okuyuculara hitap ettiğimize göre bu kabil, mevzu haricindeki hu- suslar)j nazara almayarak Besançon müsabakaları dolayısiyle bahis konu- su ettiğimiz noktalara tekrar temas etmekte bir mahzur görmüyoruz. Yazar, ilk yazısında Besançon'da- ki yarışmaya çekinmeden iştirak e- debilmek için üç hususu kâfi addedi- yor: Nota okumasını bilmek. - Olçu vurmasını iyi bilmek. - Sazların giriş çıkışma mim koymak... Buna muka- bil ikinci makalesinde — "Berlioz'dan Carl Schuricht'e kadar pek çok mu— zisyenin sadece nota okum ve ölçü vurmasını bilmekle kendılerını şef sanan ve bir orkestranın başına geçen asalaklardan dert yandığını ve "hatta Alman dilinde bunun gibileri anlatmak için darp vurucu gibi yarı mizahi bir deyim" olduğunu hatırla- tıyor. -Her iki yazıda da fazla tafsi- lât verilmemiştir. Topluca mütalâa edildiğinde yazarın, ilk makalesinde ileri sürdüğü hususları bir orkestra şefinde aranacak esas şartlar addet-! mediği farzolunabilir. Dolayısiyle bu şartları Besançon — müsabakasına, t kolaylığını ileri sürdüğü bir müsa- bakaya - iştirak etmek ıçın kâfi bul- makta, yani yarışmanın "darp vuru- cu" lara bile açık olduğunu ileri sür- müş olmaktadır. Halbuki nota oku- masını ve ölçü vurmasını bilmeyen bir orkestra şefı tasavvur edilemi- yeceğine göre, "böyle bir yarışma i- le şeflerin değerlerini anlamaya im- kân"' olup olmadığını esasen müsaba- kanın diğer şartlarında aramak lâ- zımdır. Nitekim evvelki sayılarımız- da da daha ziyade bu bakımdan iza- hat vermeğe çalıştık. Forum yazarı müsabakanın kolay olduğunu belirtmek için sadece bu şartların bazılarına ve çalınacak eser- lerin mahıyetlerıne istinad ediyor. Bu şartlar ise umumidir ve tabiatiyle "darp vurucular" 1 müsabakadan fin- 28 İ Kİ ce ayırdetmek gibi bir mülâhaza ile hareket edilmediği için iştirak hu- susunda teferruatlı kayıtlar koyma- ğa lüzum görülmemiştir. Öyle şefler vardır ki bunlar nefesli saz çalmasını, hattâ yaylı saz çalmasını — bilmezler, halbuki "iyi" şeftirler. Buna muka- bil geniş malümat sahibi olup da şef kürsüsüne çıktıkları zaman âciz durum alan — sayısız - müzisyen mevcuttur. O halde böyle bir yarış- mada da iştirak edenlerin değerlerini belirtecek olan husus, önceden bilin- esi gereken vasıflar değil, orada elde edecekleri neticelerdir. Diğer taraftan "yaratıcılık" fının bütün orkestra şeflerinde Vas- ara- aranmıy 1 da münakaşa edi- lebılır Ufak bır saz topluluğu - me- selâ bir trio - bir araya gelerek eser icra eder. Orkestra da aynı. şeyi par. Ancak burada, topluluk buyuk olduğu için intibakı, senkronizasyonu sağlayacak birine 1htıyaç vardır. Bu bakımdan — şefin "yaratıcı" — olması şarttır denemez. Hattâ esere kendi- sinden de bir şeyler katması belki lü- zumlu değildir. O esnada bestecinin ruh haletini hissedebilmesi — kâfidir ki bu nokta, şefin bir metronom ol- madığını göstermektedir. Öyle ise, bir şef yaratıcı olmadan ve kendisi bir şeyler katmadan da sadece bes- tekârı ifade edebilirse gene muvaf- ak olmuş sayılır.. Bu takdirde or- kestra ile eser arasında âdeta taraf- sız bir "hakem" durumundadır. Ööte yanda, her icrasında kendi şahsiyetinin ve musiki — anlayışının kuvvetli izleri bulunan orkestra şef- leri de şüphesiz ki mevcuttur. "Ya- ratıcılık" vasfi bunlar için mevzuu- bahistir. Birinci hale Arturo Tosca- nini, ikincisine de Wilhelm Furtwan- gler misal olarak gosterılıyor Hattâ* bu iki büyük şef arasında cereyan et- tiği rivayet olunan küçü ir muha- vereyi de nakledelim: — Toscanini, "Ben partısyonda ne varsa onu ça l— dırırım Or. Furtwangler ise "Ben, notaların arkasında da bırşey— ler vardır onları da çaldırırım" di- ye cevap veriyor... Böyle bir muha- vere cereyan etmiş olsun olmasın, iki sanatkâr arasındaki görüş farkını en kısa yoldan ifade etmektedir. Filha- kika, Toscanini kuru ve sade üslübu yanında olaganustu bir orkestra tek- nğ ile ki bu da şahsiyettir, belki yaratıcılık" olduğu — düşünülemez - Furtwangler ise hem mükemmel bir orkestra tekniği, de ele aldığı eserlere verdıgı derınlık ve tahlilci - analitik - icra tarzı ile birbirine zıt iki anlayışın en üstün derecelerini temsil etmektedirler. Esasen, sanatın her dalında çeşitli cereyanlar, ekol- ler vardır ki bunların mensupları gi- bi, hitap ettikleri şahıslar da ayrıdır. Amerika Toscanini'yi tutar, Avrupa Furtwangler'i... Ancak birinin diğe- rine nazaran "yaratıcı" addedilmesi, diğerinin "darp vurucu" olmasını ve- ya sanatkâr olmamasını icap ettir- mez. Amerika Carnegi'e kurtulacak mı? New- York'un, cüssesiyle mütenasip gelışmış ve hareketli bir — musiki Carnegie Hall'e giriş Bir musiki mabedi AKİS, 26 KASIM 1955