YURTTA OLUP BİTENLER Demokrasi Boşta kalan yumruklar Geçen hafta içinde orta boylu, tom- bulca, başı halîf asık, iki yanına yalpa vurur gi n bir zatın yüzü mutemadıyen asıktı. Celal Yar- dımcı o sıralarda, tesadüfen hep se- yahat eder vaziyetteydi. Orada bura- da okullar açıyor, parlak nutuklar veriyordu. Ama işlerin iyi gitmediği- ne vâkıftı. Canını sıkan da Kendısı Agrı mılletvekılıydı imdi, Ağrının en kuvvetli adamı Kasım Küfrevi muhalefete geçmişti. Gerçi sadık hizmetlerine karşılık Genel Merkez kendisini derhal alır, başka yerden aday gösterirdi. Am: bırakınız ki son hadıseler Demokrat Parti namzetlerinin "oralarda" da seçilmelerinin muhakkak olmadığını göstermişti, Celâl Yardımcı üstelik idare etmekle kendisini mükellef his- settiği muesseselerde bir isyan hava- sının, bir ihtilâl rüzgârının estiğini görüyordu. Unıversıte ayaklanmıştı, profesorler çatlak sesler çıkarıyor- rdı En fenası Celâl Yardımcı hiç bir şey yapamıyor, tehditleri kuru tehdıtler olmaktan ileri gitmiyordu. Dundan bir buçuk yıl evvel vaziyet böyle miydi? Ankara Üniversitesi profesörlerinden Bulent Nuri Eseni kürsüsüne lâyık bulmamış. Senato- nun muhalif mütalâasına rağmen 0- nu bakanlık emrine alıvermişti. Hal- buki bugün, bakanlık emrine almak bir kenara, Senatodan cevap alamı- yordu. İstanbul Üniversitesi "şimdi İişimiz var" mânasına gelen bir mu- kabelede bulunarak Osman Okyar hakkında sorulan suali hasır altı et- mişti. Bu cevabın nasıl bir cevap ola- cagı ise lıellıydı ama, bakanı "“şimdi İişimiz var" diye savmak olur muydu ? İşte bütün bunların üstünedir ki bir Çarşamba günü Cumhuriyet ga- zetesinde Prof. Hüseyin Nail Kuba- lının makalesi çıkmıştı. Sanki Cum- huriyet gazetesi, Milli Eğitim Baka- nı Celâl Yardımcının başına iş aça- cak makaleler neşredilsin diye rah- metli Tunus Nadi tarafından ku muştu.. Osman Okyarın makalesını neşreden oydu, Feridun Ergine sü- tunlarını açan oydu. Şimdi de Huseyın Nail Kubalı meşhur "ıskat hakkı" mevzuundaki fikirlerini gene orada söylüyordu. Makale "Günün Mevzuu" olarak neşredilmişti. Başlığı "Mebus- luktan ıskat" idi. yazıda hukuk profesörü medenı ve demokrat bü- tün batı memleketlerinde Ünıversıte tedris heyeti azalarından beklenilen vazifeyi yapıyor ve günün hakikaten mevzuu olan ıskat meselesi hakkın- da ilmin ne dediğini iyuruyordu. Makaleden anlaşılıyor- aşkanı o mevzuda bambaşka şekılde düşün- mektedirler Makalenin soyledıgı Prof. PHüseyin Nail Kubalı bazı ü- niversite mensuplarının yaptığı gibi bir takım kamuflajlara baş vur- muyordu. Kalemi eline azimli olarak almıştı. Niyeti dünyanın şurasında veya burasında ıskat hakkına benze- yen teşebbuslerın yapıldığını soylıye- rek makal esine "suya sabuna maz" bir mahiyet vermek degıldı Platonik laflar de etmiyecekti. Türk umumi efkârı bir meseleyle karşı Prof. Hüseyin Nail Ku- karşıyaydı. Siyasal Bilgiler Fakültesi Mesleğin icabı balı vatandaşlarını tenvir etmeyi va- zife biliyordu. Nitekim yazı şöyle başlıyordu: "Demokrat Partinin son büyük kongresinde, partisinden istifa eden veya. ihraç olunanların "mebuslukla- rının da sakıt olmasını zarurı kılacak bir kanunun tedvini" temennisinde bulunulmuş, ekseriyetle kabul edilen bu temenni, bilindiği gibi, kongrede ve umumi etkard tenkidlere uğra- mıştır. Bu mahiyette bir teklifin ka- nunlaşabileceğini hiç sanmamakla be- raber, çok yanlış ve zararlı bir hu- kuk ve siyaset anlayışını aksettirme- si ıtıbarıyle bu husustaki objektif düşündüklerimizi açıklamayı mesle- ki bir vazife telâkki etmekteyiz." Makale uzun bir yazıydı, son derece berraktı. Muharrir işin sadece başında değil, her kısmında lâ- fi gevelememeyi doğru bulmuştu. A- nayasada böyle bir hüküm yoktu, üs- telik böyle bir Hükmün ilâvesine de ayasa müsait bulunmııyordu. Bir d "Anayasamıza göre, mebusluk sıfatının sukutunu veya zevalini mu- cip haller takdiri ve sübjektif kıstas- larla ölçülebilen ve mebus - parti münasebetlerine taallük eyleyen sı- yast hal ve hareketler olmayı nuni ve objektif kıstaslarla tesbiti gereken ve münhasıran mebusla Bü- yük Millet Meclisi manevi şahsiyeti arasındaki münasebetlere taallük e- den hukuki vaziyetler ve hadiseler" di. Ondan sonra Anayasa milli haki- miyet prensibini ve milli temsil esa-, sını kabul etmişti. Nihayet bu tadil, klasik demokrasi prensiplerine de ay- kırı olurdu. Pluralist, liberal ve mü- savatçı demokratik nizam her hangi bir ferdin veya topluluğun milli var- lığın ve menfaatlerin yegâne sembo- lü olmak iddiasına maniydi. Binaena- leyh "bir hususi hukuk teşekkülü o- lan siyasi bir parti bir Anayasa or- ganı olan mebusun Anayasa ile mü- esses hukuki statüsünü tagyire asla selâhiyetli değil" di. İsviçrenin bazı kantonları ile Bavyerada kullanılan "Abberufunsrecht" müessesesinin ve Amerikadaki "Recall” sisteminin ise bizde istenilen ıskat hakkı ile uzak- tan yakından en ufak alâkası yoktu. Anayasa hukuku profesörü şöyle di- yordu: “Bizde ihdas edilmek istenen ve fahiş şekilde antidemokratik olan bu usulün kötü misallerini ancak Sovyet Rusya başta olmak üzere Demirper- de gerisi Halk demokrasileri anaya- salarında ve tatbikatında bulmak ka- bildir." Bu kadar değil... Iskat hakkı si- yasi ahlâk prensıplerıne de aykırıydı. Bir partiden istifa veya ihraç sure- tıyle ayrılmış olmanın behemehal bir siyasi ahlak zaafına delâlet edeceği iddia olunamazdı. Bir partiden istifa veya ihraç fikir ve karakter olgun- luğunun, siyast faziletin parlak bir delili de olabilirdi. Prof Huseyın Na- ıl Kubalının son fikri şuydu: t ahlakin olduğu gıbı siyasi ahlakın ÂAKİS, 19 KASIM 1955