şeşin asaletine pek inanmıyor ve onu doğru olmayan şeyler söylemekle it- ham ediyordu. Hatıralarını yazmaya başladıktan sonra bu, düşesin değiştirdiği, ikinci yardımcı idi. Onunla, onsekiz ay be- raber çalışan Charles Murphy bir giin ansızın isinden ayrılmış: Doğrusu düşes, tahammül e- dılmez bir şekılde çalışıyor, demişti. Her gün akşam yediye kadar çalışı- yorduk ve yemek saatinde, nihayet tatil yapmayı ümid ederken, o hazır sandviçler getirtiyordu ve bıtap, ça- lışmaya devam ediyorduk. O gayet teferruatçı fakat her meselede ka— rarlı, kesin, sert, insafsızdır; fante- zilerini derhal yapmak ister.. Allah- tan kocası çok uysaldır.." Dük dö Windsor ise, hatıralarını yazarken kendisiyle beraber çalışan- ları gayet memnun etmişti. Çok sem- patikti. Vakıa ona, milleti hiçbir za- man istediği gibi şerefli ve İyi bir i vermemişti ve o und daıma azap bunu da müsamaha ve anlayışla karşılıyordu Halbukı dü- şes, bunu hazmedemıyor ve kocası- nın “işsiz" kalmasını kraliyet ailesi- nin soğukluğuna, hainliğine verıyor, unu söylemekten çekinmiyordu. tabı bu bakıma acı idi. MEKTUP haya meselesidir. Sizin satıcılarınız bizimkilerden her halde daha kana- atkar ve insaflı.. Bizde gıda mad- delerinde yüzde 70-80 kâr ediyor- lar. İstanbullular, yüksek kar kur- banıdırlar. Sizin sosyete buna mü- saade etmiyor; pazarlarıyle, kont- rolleriyle bunu önlüyor; bizimki ise hesapsız, pazarlıksız alış verişi "ki- barlık" sayıyor Sizin şehirle, bizim kasaba ara- sındaki fark bence bizde kibarlaşa- refahın, sizde refaha ereme- miş kıbarlıgın hayat ve maişet sek- törlerine yaptıkları tesir farkıdır. Bu tesir sizde hayırlı, bizde zararlı. Mektubunuzda içinizi Ççekerek sizi ve paranızı İstanbula çeken şe- yin deniz olduğunu söylüyorsunuz. Bu sözlerinize ne kadar üzüldüğü- mü tarif edemem. Eğer şu çöplü denizi olmasa, siz kendi şehrınızı demek arayacaksınız. Görüyor mu- sunuz, şu biçare İstanbul, şaırlerın terennüm ettikleri, hanendelerin besteleye besteleye bitiremedikleri “charme" ından, "alım" ından ne kadar kaybetmiş... ara - İstanbul arasındaki bu çehre ve karakter farkı belki de bi- rincinin payitahtlıkta — ikincisine halef oluşundandır. Sosyal ve eko- sebepler yıllardır. bir çok "Payıtaht İstanbul" çocuklarını, ai- lelerini, hattâ mizaçlarım siyasi ve içtimai adabiyle payitaht Ankaraya AKİS, 19 KASIM 1955 Dük çok mütevazi bir insandı.. “Bir kralın hikâyesi" isimli kitabını hazırlarken, her sabah kalkar, yar- dımcısı olan muharririn odasına, biz- zat çalışmaya gider, onu kendı yazı- hanesine getirtmezdi. Giyini idi, gülerek muharrire selâm verir ve: "— Biliyor musunuz, derdi, böy- le her sabah kalkıp işime gıtmek be- ni ne derece sevindiriyor!” Bu sözlerde de, haüf bir sitem, bir acılık, bir hasret vardı.. Çunku tahtını bırakmıştı ama, bir ömür bo- yunca iİşsiz güçsüz, göçebe bir ha- yat, sürmek istememişti. Faydalı bir insan olmak ve herhangi bir şekilde memleketine hizmet etmek hayalını beslıyordu Halbukı aşkı seçtiği için, aman affetmemişler ve bu soguk yalmzlıga terketmişlerdi.. Bunun ne faydası vardı" es Margaret'in başından ge- çenler bu sualin cevab 1 teşkil edi- yordu. Belki de o yalnızca, amcası- na benzemekten, korkmuştu. Moda Bir türlü açılamıyan şube Büyük 'terziler, içi dışı vızonla kap- h mantolarını, kuş tüyünden gece pelerinlerini, inci ile ışlı ayakkabı- Burhan FELEK devretti ve bu değiş tokuşta İstan bol zararlı çık Size pek sevdıgım bir fıkrayı an- latayım: Yaşlıca bir adam Kayseride ge- zerken küçük bir çocuğa rastgel- miş. Kayserililerin meşhıır olan ha- zır esvaplığını denemek için: “— Oğlum, sizin Kayseride ne kadar çok eşek var!" diyecek ol- muş v — ogle emice ya! Çoğu yaban- dan gelir!" cevabını almış. Size bir itirafta bulunacağım. Mektubıınuzda anlattığınız o güzel şeyler beni Ankaraya çekmiyor de- ğil. Lâkin benim orada bir türlii ı- sınamadığım bir hava var: Şu çeh- relerdeki fotoğrafhane tebessümü, şu hep sahnede piyes oynuyormuş gibi suflorlu, suflörsüz aktör eda- sı, Şu her piyese karışan falsolu rejisörlük huyu... n dışa uyma- maları.. Kısacası samımıyet kıtlığı. Bunlarla nasıl ünsiyet peyda edece- ğimi de bana öğretirsen babamın alay beyliği ettığı, hatta hükümet konağı meydanına bir de çeşme yaptırdığı, babamın sünnet olduğu, benim de 1924 ten bugüne kadar hiç olmazsa yüz defa kucak- l_adığım Ankarayı belki sevebilece- ğim. , hoşça kaimiz Jale hanım Baki efendi. Candan muhabbet, hürmet- ler. KADIN larını, sırma ile ışlenmış gece elbi- selerini teşhir ededursun zır elbiseciler Parisin en ucuz elbıselerını iyasaya sürmek prensibi — üzerinde çalışıyorlar ve rekorlar kırıyorlar.. Yalnız bu hazır elbiselerin, şu husu- siyetleri vardır: — En son modadan ilham alacak, — İyi kumaşlardan imal edilecek, — Ekonomi işçilikten ve kâr doğ- rudan doğruya sürümden temin edi- lecek.. İşçilik ekonomisi hiçbir zaman kötü ışçılıgı ifade etmıyecektır Fa- kat yeni metodlarla, ölçü üzerine ça- hşarak çabuk ve muvaffakiyetli ça- lışma yoluna gidilecek, günde bir el- bise yerine on, on elbise yerine yüz elbise çıkarma usulleri, yani Ameri- kan hazır elbısecılık sistemi tatbik edilec_ektır öylece moda, zengin ve lüks ka- dının ınhısarından çıkıp sokakta gi- den kadının malı olabilecektir. Eğer hazır elbısecılık birçok memle- ketlerde muvaffak olamamışsa, nun gelışı güzel ve sırf ihtiyacı karşı- lamak için yapılmış olmasından ile- ri gelmektedir. Öyle zannedılıyordu ki hazır elbise alan kadın, bunu örtünmek için alır, madem kı parası yoktur "şık olamaz!" Hazır elbiseler modayı harfi harfine takip ettikten Fiyatı: 140 lira Bizde 1400 25