DÜNYADA OLUP BİTENLER DÜNYANIN BARUT FIÇISI 14 Mayıs 1948 günü, Tel Aviv'deyiz... Rothschild Bulvarındaki Güzel Sanatlar Muzesınde toplananlara hitap eden lor saçlı yaslı adam, vid Ben Gi kendisini heyecanla dınlıyenlere şunları söylüyor — Yahudi milletinin tabii ve tarihi haklariyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun bu husustaki ka- rarına uygun olarak sizlere, Filistin'de İsrail ismini taşıyan bir Yahudi devletinin kurulduğuna müjdele- rim." Ancak bu müjde Arapları memnun etmemiş ola- cak ki, ertesi sabah, şafakla beraber Mısır uçakları İs- raıl i bombaladı. Çok geçmeden de, Arap askerleri ku- zeyden, batıdan ve güneyden Israıl hudutlarım aşarak bu küçük devletin varlığını tehdit etmeye başladılar. Böylece patlak veren 1948 Arap - İsrail mücade- lesi, hıç şüphesiz, İkinci Cihan Savaşı sonrasının en önemli olaylarından biri, belki de başlıcasıdır. Uzun didinmeler sonunda nihayet bir vatana kavuşan Yahu- dilerin, başlangıçta, İbni Suud'un savaşçı askerleri, Glubb Paşa'nın Ürdün lejyona ve Mısır'ın mücehhez ordusu karşısında, bu vatandan da olacakları zanne- dilmişti. Fakat zmanla, sayıca olan üstünlüklerine rağmen Arapların bir vatana sahip olmak azmiyle sa- vaşan Yahudilerin karşısında bir kesin zafer kazana- mıyacakları anlaşılmış ve bizzat Araplar, savaşın başlamasından dokuz ay sonra mütareke istemek zo- runda kalmışlardı. Birleşmiş Milletlerle Batılıların ara- cılıgı sayesinde imzalanan bu mütareke Arapları çok güç bir daramdan kurtarıyordu. Gerçi öteden beri bü- yük bir kuvvet olduğu zannedilen Arap Birliğinin ar- lık efsaneden başka birşey olmadığı anlaşılmıştı Fa- kat Araplar, prestijleri bahasına da olsa bir mütare- keye varmak zorundaydılar. Başlangıçta kendilerini müdafaa edebilecekleri bile şüpheli olan Yahudiler do- kuzuncu ayın sonunda Arap kuvvetlerini bir çok yerde kapana kıstırmış bulunuyordu. Kapana kısılanlar ara- ında, dokuzuncu Mısır tugayının irtibat subayı Cemal Abdulnasır da vardı. Arapları çok güç bir durumdan kurtaran bu mütarekenin kısa za- manda bir sulh anlaşmasiyle ta- mamlanması beklenirdi. Ancak, mü- tareke sayesinde postlarım kurta- ran Araplar, bir türlü sallı anlaşma- sı imzalamaya yanaşmamışlardır. İsrail'le bir barışa varmak için, A- raplar, önce İsrail'in harp ıçınde Filistin'den kaçan Arap mültecile- rini geri kabul etmesini, sonra da eski şuurlarına çekilmesini istiyor- lardı. Oysakı* Yahudiler bu şartla- rın ne birini, ne de öbürünü kabule istekli gorunmemışlerdır Ateşkes hattı üzerinden çizilmiş bulunan bugünkü sınır oldukça çet- eüldır Bazı şehirleri ikiye bölmek- , bir kısım çıftlıklerın bir parça- sını İsrail, diğer parçası Mısır topraklarında bırakmaktad Bu- nunla beraber, bu sınır Israıl e eski sınırdan daha elverişli gelmiş ola- cak ki, Yahudiler bundan vazgeç- memekte ısrar ediyorlar. Geçenler- de yerini Ben Gurion'a terkeden es- ki İsrail Başbakanı Şaret diyordu ki: "Bizi harbetmeye zorlayan A- raplar olmuştur. Bu toprakları bize, istemediğimiz bir harbin kazandır- dığı doğrudur. Ancak, İsrail barp- 20 Cemal Abdülnasır Yılana sarılan ORTA DOĞU le kazandığı toprakları harpten başka bir yolla terk edemez Harp sırasında Filistin'den kaçan Arap mülteci- leri meselesine gelince, bunların yarım milyon kadarı, şimdilik, Ürdün'deki kamplara, diğer bir yarım mil- yon kadarı da Gazza'ya yerleştirilmiş bulunuyor. Öy- le anlaşılıyor ki İsrail, bunların geri dönmesini iste- miyor. Zira bu multecılerın terk ettikleri topraklara İsrail'e gelen Yahudiler iskân edilmiş, boralarda hum- malı bir ziraat faalıyetı başlamıştır İsraillilerin bü- yük bir kısmına göre, i harbinin hayırlı bir neticesi Yahudilerin Filistin' den atılamıyacağını göstermiş bulunması ise, diğer neticesi de bu bir mil- yon Arabın Filistin'i terketmesı olmuştur. Ben Guri- on Arap mültecilerin geri kabul edilemiyeceğini açık- ça söylemiştir. İsrail Başbakanı "Tek bir Arap mül- tecisinin bile geri dönmesi düşünülemez. Aksı takdır- de İsrail'in varlığı tehlikeye düşecektir. Çünkü Arap- lar çölde yaşamasını değil, sadece girdikleri yerı çöle çevirmesini bilirler" diyordu. Görülüyor ki İsrail Araplarla bir anlaşmaya var- mak gönüllüsü değildir. Aynı şey Araplar için de söy- lenebilir. Nasıl İsrail eski sınırlarına donmemeyı, Fi- listinden kaçan mültecileri bir daha geri kabul etme- meyi aklına koymuşsa, Araplar da Yahudi devletini yaşatmamayı akıllarına koymuşlardır. Zayıf oldukla- rını anlayınca harbe ara veren Arapların, kuvvetle- nince buna devam etmek niyetinde oldukları bir türlü sulha yanaşmamalarından anlaşılıyordu. Kaldı ki mü- tarekeden hemen sonra aldıkları bazı tedbirler de bu niyetlerini açıkça belirtmiştir. Araplar o günden bu yana, İsrail'i boykot etmek, deniz ablukası — altında tutmak, Ürdün nehrinden faydalandırmamak fikirle- rinden hâlâ vazgeçmiş değillerdir. Her iki taraf idarecilerine de hâkim olan bu u- yuşmazlık zihniyeti, mütarekenin imzalandığı günden- beri, bitip tükenmek bilmez sınır hadiselerine, kanlı çarpışmalara ve misillemelere yol açıyordu. Batılıla- rın rahat ve huzuruna kaçıran bu geçimsizlik, geçen aylar içinde Sovyet Rusya'nın da dünyanın bu nazik bölgesine el at- ması ile büsbütün endişe verici ol- maya başlamıştır. Zira Sovyet Rus- ya, Arap devletlerine, şimdiye kadar bunlara mahdut bir sılahlanma im- kânı bahşeden Batılıların aksine, is- tedikleri kadar silâh verebılecegını bildirmiştir. Bu ıse, İsrail'in varlığı- na son vermek için kuvvetlenmekten başka birşey düşünmeyen Araplara fırsat yaratmak demektir. Geçen aylara gelinceye kadar Or- ta Doğu hadiseleri Batılı devletlerin inhisar ve kontrolü altında bulunu- yordu. Batılılar, dünyanın bu nazik bölgesindeki duruma idareye çalışır- ken iki önemli ve birbirine zıt gaye- ye hizmet etmek istiyorlardı. Bu ga- yelerden birincisi Birleşmiş Millet- lerde kurulması lehinde oy verdikle- ri İsrail devletinin varlığım devam ettirmek, ikincisi ise daimi surette petrollerine ve komünistlerle girişe- cekleri muhtemel bir mücadelede ha- va alanlarına muhtaç oldukları A- rapları gücendirmemekti. yüz- den, 1950 de İngiltere, Fransa ve A- merika Birleşik Devletleri her iki ta- rafı da memnun edeceğini zannet- tikleri meşhur deklarasyonlarım ya- AKİS, 19 KASIM 1955