ÇOCUK ANDERSEN'DEN BİR MASAL İmparatorun Yeni Elbiseleri Uzun seneler evvel, iyi giyinmeye meraklı bir hükümdar yaşardı. Hükümdar memleket menfaatlerine kıymet vermez, askerlerini ihmal e- der, güzel san'atlara alâka göster- mez, yalnız elbiselerini göstermek için sık sık merasimler tertipler, geçit resimlerinde hazır bulunur ve- ya seyahatlere giderdi. Geri kalan zamanını nazırlar heyetinde değil, elbise dolapları arasında geçirirdi. ükümet merkezi, büyük bir şe- hirdi, Bu şehir, pek çok seyyahın uğrak yeri idi. Bir gün, kervanla beraber şehire iki dolandırıcı geldi. İndikleri handa, kendilerinin doku- macı olduklarını ve dünyada eşi gö- rülmemiş nefis kumaşlar imal ettik- lerini anlattılar. Bu kumaşlar yal- nız renk, sağlamlık desen ve çeşit itibarile emsallerine faik değil, ay- nı zamanda sihirli hususiyetleri ha- iz bulunuyorlardı. Meselâ işgal et- tiği mevkie lâyık olmayan veya ak- lından sakat bulunan bir insanın bu kumaşları gözlerile görebilmesi ve- ya ellerile hissedebilmesi kabil de- gildi. Hükümdar, şehire böyle iki ma- rifetli dokumacı geldiğini duyunca, imal ettikleri kumaştan kendisine elbise diktirmek hevesine kapıldı. Dokumacıları çağırtarak kendilerine bol para verdi, hemen birer tezgâh tedarik ederek çalışmağa başlama- larını emretti. Aradan birkaç gün geçti. Hü- kümdar, dokumacıların ne yaptık- larını öğrenmek istedi. Fakat ku- maşların lâyık olmadıkları bir mev- ki işgal edenlerin gözüne görünme- mesi, kendisini — düşündürüyordu. Dokumacıların bulundukları mahal- le gitmeğe cesaret edemediğinden, yerine — vezirlerin en namuslusunu göndermeğe karar verdi. İhtiyar vezir, dokumacıların 0- turduğu odaya girdi. Adamlar yan gelmiş keyıflerıne bakıyorlardı Tez- gâhlar ise, bomboş duruyorı Ve- zir tezgâhlar üzerinde ışlenen hıçbır şey göremeyince, adamları tembel- liklerinden dolayı haşlamak üzere ağzını açtı. Fakat daha ilk kelime- yi, söylemeden, bu kumaşların eh- liyetsizlere ve akli —melekelerini kaybetmişlere görünen neviden ol- madıkları hatırına geldi Dokumacılar, ıhtıyar vezirden tezgâhlara yaklaşmasını ve kumaş- ları yakından tetkik etmesini rica ettiler. Renkler ve desenlerin hü- kümdarı memnun edecek kadar gü- zel olup olmadığını sordular. Za- vallı vezir, gözlerini hayretle açmış, tezgâhları seyrediyor, fakat hiçbir şey seçmeğe muvaffak olamıyor- du. Dokumacılar vezire "Hiçbir şey AKİS, 19 KASIM 1955 söylemiyorsunuz? Nasıl buldunuz ? " diye sorunca adamcağız kendini to- parladı ve "Gayet güzel, mükem mel" diye cevap verdi. Gozluklerını duzelterek tezgâha doğru eğilip de- vam etti: "Ne zevkli desenlerınız var. Hele renkler!.. Çok beğendiği- Ve iyi çalıştığınızı ımparator hazretlerine arzedeceğim Dokumacılar, veziri iyi işten an- ladığı için tebrik ettiler ve İmpara- tora vereceği müsbet haberden do- layı teşekkürlerini bildirdiler. Renk- lerin ve dokumaların hususiyetleri hakkında, hükümdara nakledilmek üzere, tafsilat verdiler. İhtiyar ve- zir söylenenleri dikkatle dinledi ve saraya dönünce İmparatora aynen anlattı Birkaç gün daha geçti. Hüküm- dar, dokunan kumaşları teftiş et- mek üzere, namusundan emin oldu- ğu diğer bir veziri gönderdi. O da, geri döndüğü vakit, birinci vezirin anlattığı hıkayeyı tekrarladı ehirde herkes dokumacı- ların imal ettıklerı marifetli kumaş- lardan bahsediyordu. Nihayet hü- kümdar dayanamadı. Kumaşları bizzat gidip görmeğe karar verdi. Daha evvel dokumacılarla temas e- den iki vezir de dahil olduğu halde, aray erkânım yanına aldı. Od daya gırdıgı vakit, iki dokumacının ü- zerlerinde hıçbır şey bulunmayan tezgâhları işletir gibi yaptıklarını ördü. Kumaşların gözüne gözük- memesinden ayret ve üzüntüye düşerek bir an duraladı. Daha evvel odayı ziyaret eden iki vezir, hemen miidahale ettiler 'Efendimiz, dedıler Ne fevkalâ- de kumaşlar değil mi? Ne ince de- senler... Hele renkler"?.. Ve sözleri- ni teyıd için, elleriyle tezgâh üze- rindeki muhayyel kumaşları gös- terdiler. Imparator kendi kendine şoyle düşündü "Hiçbir şey görmü- orum. Bu ne feci bir hakikat!.. A- caba aklımdan bir rahatsızlığım mı var? Yoksa, layık olmadığım bir mevkii işgal eden bir parazit mi- yim? Benim için bundan büyük bir felâket tasavvur olunamaz." Fakat dışarıya hiç renk vermiyerek yük- sek sesle kumaşları beğendiğini ve san'atkârları takdir ettiğini bildir- ütün saray erkânı imparatoru tasdik etti. Herkes kumaşların mü- kemmeliyetinden bahsetmeğe ve İm- paratoru tebrik etmeğe başladı, Sa- ray mensuplarından biri, bu ku- maşlardan dikilecek elbiselerin Im- paratora fevkalâde — yakışacağını, hele resmi geçid günü bu kıyafet- e halk arasına çıkarsa bütün el- çilerin ve Avrupa krallarının kıs- kançlıktan çatlayacaklarını söyledi. Bu fikri> hazır bulunanların hepsi beğendi. esmi geçid günü, dokumacı- lar elbisenin hazır olduğunu müj- delediler. Hükümdar, en asil zabit- leri yanına alarak dokumacıların 0- dasına gitti. Adamlardan biri kolu- nu kaldırarak hükümdara birşey gösterir gibi ya ı1: — "Efendimiz, işte ceketiniz.” Diğeri de aynı ha- reketi tekrarlayarak muhayyel bir pantalonu — işaret etti. Elbisenin Hind kumaşından çok daha hafif olduğunu ve bütün bir gün gayet rahat taşınabileceğini de hükümda- ra bildirdile Zabitler, hiçbir şey görmemekle beraber, agızlarını a- çıp dokumacıları ele vermeğe cesa- ret edemedii Neticede, Imparator elbıselerı giymeğe karar verdi. Üzeri kıle— Ti çıka rdı. Dokumacılar, hukum ra evvelâ — pantolonunu ve son gomlek yelek ve caketini gıydırır gibi yaptılar. Herkes elbisenin ha- rikulade mükemi olduğunu ve göz kamaştırdıgını müttefikan be- yan eyledi. Hükümdar, her ne ka- dar göremiyor ve cildinin üzerinde birşey hissetmiyorsa da, etrafında- ilerin hayranlık ifade eden nazar- larına aldandı. Hep beraber, mera- sim yerine gitmek üzere saraydan çıktılar. İmparator saray — koridorların- dan geçerken uşaklar ve nöbetçiler ve sokaklardan geçerken halk, taşı- dığı kıyafetin fevkaladelı_gm yük- sek sesle ifade ediyordu. İmparato- run pelerinini tutarak peşinden ge- len mabeyinciler de, aynı, kanaati izhar ediyorlardı. Hükümdar, ar- tık hakikaten şahane bir kıyafetle ı:iıerasımı idare edeceğine inanmış i. Tam bu sırada, küçük bir çocuk avazı çıktığı kadar bağırdı "İm- paratorun üzerinde elbıse yok.. Çı- Tıl çıplak sokağa çı ocuğun babası, artık kendi he- sabına herşeyin mahvolduğunu an- lamıştı. Açık konuşmaktan çekin- medi: " y sızın korktugunuz hakikati küçük ve bir y ru olduğu gibi nasıl soyledı"" dıye arkasındaki halka seslendi. Çocu- ğun ifade ettiği hakikat, derhal bü- tün halk tarafından — benimsendi. Herkes kralın çıplak dolaştığını haykırmağa başladı. Hükümdar, bu hadiseye çok kız- dı. Halkın doğruyu söylediğim an- laması, hiddetini daha fazla arttırdı. Fakat artık olan olmuştu. . Görünüşü kurtarmak ve paniğe uğ- ramamak — lâzımdı. Geri dönerek, mabeyincilere elbisesinin eteklerini çamura sürtmemelerini emretti ve azametli adımlarla merasim yerine doğru yürüyüşüne devam etti. l11