nızı kazanmış olan hükümetimizin başlı- ca gayesi olmuştur. Yurdumuzun, uzun yıllar az gelişmiş bir memleket vasfını muhafaza ederek, düşük bir 'hayat seviyesi konjonktürü i- çinde, kendi müdafaası için muhtaç ol- duğu savunana gücünü, başkalarının yar- dımı ile idame etmesine ve dünyanın en nazik coğrafi bir mevkiinde barınmasına, imkân yoktur. 1950 denberi iş başında bulunan hü- kümetler, Türkiye'nin hayat seviyesini ve istihsalini artırmak suretiyle iktisadi po- tansiyelini inkşaf ettirecek ve onu, yük- lenmek medburiyetinde bulunduğu dafaa külfetini kendi başına taşıyabile- cek, bir seviyeye çıkarmak, — muvazeneli bir milli iktisadın temelini atmak için, mütemadi yatırımlar yapmaya gayret et- mişlerdir bırisi birbirinden daha verimli sahalara tevcih olunmuş ve tam bir ko- ordinasyon halinde yapılan bu yatırım- lar, söylediğim rakamlardan anlaşılacak- i: randımanlarını, bilhassa önümüz- Bu suretle, Türkiye kısa bir zaman: ihracatını mühim bir miktarda artıraca- ğı gibi, birçok istihlâk maddelerini da- istihsal etmek suretiyle ithalâtını azaltmak imkânını da elde etmiş olacak- tır.» Cumhurbaşkanı Celâl Bayar bütün bunlardan bir netice çıkarmaktadır. Bu netice ise şudur: ürkiye'nin iktisadi istiklâlini ka— zanmak için tuttuğu bu kalkınma yolu da bütün menfi mütalâa ve propaganda— lara rağmen azimle ilerlemesi, bugün maruz kaldığı müşküllerin yenilmesi için tutulacak yegane yoldur. Şimdiye kadar elde ettiğimiz maddi neticeler bize, istik- bale tam bir emniyetle bakmak hak ve imkânını vermektedir.» Bu sözler, Türk milletine olduğu kadar büze yardım elini bazı şartlarla u- zafimaya hazır Amerika Birleşik Devletle- rine de bir cevaptı. Demek ki Demokrat Parti iktidarı iktisadi politikasını değiş- tirmeyecekti, gidişin müsbete doğru ol- duğuna inanılıyordu. envestısmanlara olduğu gibi devam edile- mhurbaşkanı Celâl Bayar nut- kunun Malıye bahsinde paramızın asla ve asla devalüe edilmeyeceğini de kesin o- larak bildirmiş, bankalara yatırılan mev- duat miktarındaki artış ile temin edilen niyet ve itimadın açık delili» söylemişti. Yalnız bir kaç Cumhurbaşkanı Celâl cümle sarfetmişti: «— Para politikamız münhasıran mil- li ekonominin hakiki ihtiyaçlarından mülhem bulunmakta ve tedavüldeki pa- ra hacmi buna göre ayarlanmaktadır.» Acaba bu ayarlamanın başka faktör- leri olmak gerekmez miydi? Bol bol rakkam Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın nutku Başbakanın nutuklarına bir noktada daha çok benziyordu: bol rakkam ihtiva olduğunu dakika evvel Bayar şöyle bir AKİS, 5 KASIM 1955 YURTTA OLUP BİTENLER Milletvekilleri nutku din]iyor Rakkam o ediyordu. Kütahya'da Seyid Ömer havza- sının 100 milyon tona yakın bir rezervi ihtiva ettiği, tesbit ve teyit olunmuştu. Bundan başka Çorum'da Dodurga mev- kiinde mevcut linyit rezervinin 34 mil- yon tona yaklaştığı anlaşılmıştı. Çimento fabrikalarından 3 tanesi bu yıl sonunda işletmeye açılacaktı. Geri kalan 18 den 10 tanesi 1967 yılında, mütebakisi de «müteakip yıllarda» işlenmeye açılacaktı. Bu 18 fabrikanın inşa bedelleri 263 mil- yon liraya baliğ olacaktı. Bu suretle ev- velce 396 bin ton olan kapasite mecmuu 1955 yılında 1 milyon, 1956 da 1 milyon 806 bin «ona ve 1957 de 2 milyon 830 bin tona yükselecekti. 1968 ortalarında işletmeye açılacak olan fabrikalar yılda 110 bin ton sun'i gübre imal edecekti. Bu kapasiteyi iki misline çıkarmak için de çalışılmaktaydı. İlkokul öğretmenleri sayısı 1950 den bu yana 27 bin 144 den 42 bin 874 e çıkmıştı. 1954 - 1955 ders yılında ilkokullarda 1 milyon 877 bin öğ- renci okumuştu. 127 Akşam Kız Sanat o- kulunda 28 bin 300 öğrenci yetiştirilmek- teydi. Bütün nutuk bu şekilde rakkamlarla doluydu. Belki de nutkun geçen seneden dahi az alkışlanmasına rakkam çokluğu sebebiyet iverdi. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın bir yıl evvel irad ettiği nutuk da «güzel bir alkış» toplamamıştı. Ama o zaman Hamid Şevket İnce salonu do- laşmış ve hitabenin sonlarına doğru al- kış çoğalmıştı. Bu sefer kimse dolaşma- dığından nutuk sadece dört yerinde bir kaç el çırpma topladı. Hepsi o kadar Buna mukabil Cumhurbaşkanı Celâl Ba- yar salondan içeri girdiğinde oturan de- mokratların alkışlarıyla — karşılanmıştı. Halk Partililer sessizce ayağa kalkmışlar- dı. Ne ayağa kalkan, ne alkışlayanlar ise 19 lara mensup milletvekilleriydi. Cu hurbaşkanı Celâl Bayar kürsüden iner- kadar - boldu ki.. ken de kendi partisi mılletvekıllerının al- kışlariyle selâmlandı. e çıkış arasında belki de şimdiye kadar hiç bir «Meclisi açış nutku» bu kadar az lanmamıştı. Doğrusu istenilirse nutukta şimdiye kadar söylenilmemiş tek şey sa- ım neticesiydi. Cumhurbaşkanı Bayar 24 milyon 109 bin 641 kişi oldu- ğumuzu söyledi, 1960 den beri 3 milyon 162 bin 453 kişi arttığımızı bildirdi, bu çoğalma nisbetiyle Türk nüfusunun hem memleket rekorunu, hem de dünya reko- runu kırdığını haber verdi ve şöyle dedi: devam fusumuzun 30 milyona ulaşmış veya yak- laşmış olacağını ümit edebiliriz. D. P. Gurupta sürpriz azartesi akşamı Ankara Palasta bü- yük salon çiçek sepetleriyle süslüy- ağmesine u- lette soyunmakla meşguldü. Her tarafta müthiş bir kalabalık vardı. Afyonun de- mokrat milletvekilli - Meclisin 1 numara- l1 milletvekili - Rıza Çerçel, Ay ten Zara- kol ile evleniyordu. Rıza Çerçel Meclisin 1 numaralı milletvekiliydi, zira ismi bü- tün yoklamalarda ilk olarak okunuyor- du. <«Afyon» Â ile başlayan ilk vilâyetti; bu vilâyetin milletvekilleri arasında so- yadı A ye B ile başlayanı bulunmadığın- dan Çerçel ilk isimdi. Herkes eğlenmeye başlatmıştı ki, he- yecanlı bir haber süratle etrafa yayıldı: kabinde istifalar vardı. Bazıları sekiz ba- kanın, bazıları ise sadece dört bakanın çekıldıgını söylüyordu. Dört bakan diyen- ler Samet Ağaoğlu, Emin Kalafat, Sıtkı Yırcalı Hayreddin Erkmen'den bahse- diyorlardı. Sekiz rakkamını ileri sürenler 5