KADIN Yemeğe oturur oturmaz derhal bol, bol salata yemeğe başlayınız... Bu hem size muhtaç olduğunuz vtamını verir, hem de s«hayali açlık» sistemimin müte- madiyen işlemesine mâni olur... Kah- valtılarda da meyve yemek, bu bakımdan Açlık — hissetmeye başlar başlamaz, bir bardak meyve, — domates, sebze suyu içmek fevkalâde faydalıdır... 5. Ruhi sahada... İdeal — kilonuz nedir? Yani kaç kilo ol- mak istersiniz? Bunu iyice kafanıza koyun. Buna mukabil bugünkü kilonuzu hiç düşünmeyin... Onu kafanızdan silip atın... Gerdanınızı, göbeğinizi şişkinlik- lerinizi de unutun tta aynaya ba- kanken bile, kendinizi almak istediğiniz şekilde görmeye gayret edin... Dik durun ve gülümseyin. anlı ve iyi seçilmiş gıdalar alan, bedbmlıge kapılmayan ve kendirine mu- r kilo seviyesi empoze eden in- san, faal ve enerjik bir hayat yaşadıkça muhakkak zayıflayacaktır. Bilhassa kafa- nıza nakşettiğiniz şu kilo, şu - rakkam tahteşşuurunuza o şekilde ha- maddelerinizi se- dar tâbi olacaksınız ki, bir pasta degıl arzu edeceks acıktığınız zaman hayatiyet dolu bir meyva «Yemek sistemi» yalnızca alışkanlık- lara bağlı birşeydir! Zayıflamak ise, bazı fena alışkanlıkları terkedip yeni alışkan- lıklar edinmektir. Portre Yasemin Ali Han Hemen —hemen hiç tanımadığı babası- ayı- nı, kendi boyundaki bebekleri, Ağa Han ye Yasemin Karşılıklı sevgi ları, parlak tüylü zürafaları, kaplanları ve at yarışlarını çok çok sev ıyordu Ta- bi bütün bunları, kendisine veren kısa boylu, yaşlı dede ile iri yarı baba an- neyi de... Onları seviyordu ve müşfik annesi, Rıta Hayworth'u, bir müddet i- çin terkedip onların yanında yaşamayı hiç te yadırgamamıştı. üçük Yasemin'in, Ağa Han ailesi- ne kavuştuğu gün hakiki bir bayram gü- nü olmuştu... Ali Han onu kollarına al- dı ve belki de ömründe ilk defa, hususi hayatına bu derece müdahale eden gaze- tecilere canı yürekten güldü!.. Ağa Han, biraz daha uzaktan, gözleri yaşlı seyredi- yordu. Karısı ise, eve girecek olan bu ço cuk neşesinin verdiği sevinç ıçındeydı... Yasamda hepsini kucakladı. yısını aldı ve sevilen ınsanların gururu ile yürümeğe baş Sonra a- mes'ut Bu sırada Rita Hayworth yalnız ba- ---a Paris sokaklarında dolaşıyordu. Neş'- eli değildi. Hemen hemen hiç konuşmu- yor ve yüz hatları gergin, sorulan sualle- re, güçlükle cevap veriyordu T gaze- teci ona sokuldu, nezaketle selâmladı ve: Dick Haymes'dan ayrılacak mı- sınız'?» diye sordu Rita kaşlarını çattı ve kısaca: «— Herhalde bugünlerde değil!» dedi. Sonra hızlı adımlarla uzaklaştı... Ü- zerinde geniş yakalı, bol kollu, rahat bir seyahat mantosu vardı; çok az boyanmış ve başını küçük bir eşarpla bağlamıştı. Yasemin'i Ali Han almıştı, Rebecca'- yı da kısa bir zaman için Orson Welles! Rita ise Paris sokaklarında bol bol yürü- yüş yaparak» üzüntülerini — unutmaya, sıkıntısına dağıtmaya uğraşıyordu! Dick Haymes'e Avrupa'ya, yalnızca çocuklarına nezaret etmek için gittiğini söylediği zaman acaba samimi mi idi? A- caba Yasemin'i kaybetmekten mi korku- yordu; yoksa gizli plânları mı vardı? Rita henüz bir karar vermemişti ve Paris so- kaklarında yalnız dolaşırken, biraz da ha- yatını düşünüyordu... yaşlı idi ve onu sinema Rita parlayınca Mr. i sona erdi!.. Rita Orson Welles'e delice aşık İlk kocası gün şu sözleri söyledi: «Bir dâhi ile hiçbir zaman mes'ut olamaz!» Artık onlar ilelebet ayrılmışlardı... Rıta kızını yanına aldı, derhal Ali Hanı . Ve rivayete göre, biraz da Orson Wel]esı kudurtmak için, dünyaca dedi- kodusu yapılan izdivaç hayatına atıldı. BURHAN FELEK'E uhterem Burhan Felek beyefendi. İstanbul ile Ankara'yı mukayese e- den yazınızı okudum ve bir hayli ho- şuma gitti. Şimdi bir Ankaralı olmak sıfatı ile ve eski bir İstanbullu olmanı- za rağmen, beni anlayacağınıza kanaat getirdiğim için, size biraz Ankara'dan bahsetmek istiyorum... ence Ankara'yı Ankara yapan şey, herşeyden evvel, burada hâkim — olan zihniyettir... Trende, Ankara’ya gider- ken daha modern, daha Avrupai, daha medeni bir şehire gittiğinizi hıssedersı— niz... İlk defa, Ankara'ya geldiğim gü- nü hatırlıyorum. Trende bır memur hanımla ahbap olmuştum... Bana der- hal «düdüklü tencere» yi empoze et- mişti... Güleceksiniz, düdüklü tencere ile Ankara'nın alâkası var diye Fakat emin olun büyük bir alâkası var- dı. O zamanlar düdüklü tencere İstan- bul'da bir lüks idi... Baktım, Ankara' da bir ihtiyaç olmuş... Hiçbir ev kadı- nı, sabahını öğleye kadar, mutfaklarda öldürmüyordu... Haftada bir veya iki defa, şehrin muhtelif semtlerinde ku- rulan pazarlara gidiyor, haftalık ceğini mümkün — mertebe mal ediyor, sabah erken kalkıp yarım saat, bir saat içinde yemek meselesini hallediyordu... e ne kadar lez- zetli, güzel yemekler yapılıyordu... Ye- mek işi bitince, Ankaralı kadın, zaten taş olan yerleri, uzun saplı madeni â- letlerle silip süpürüyor, elektrik süpür- gesini de lüks addetmiyordu... Ama bü- tün sene, hatta iki üç sene bütün balo- lara aynı tuvaletle gitmek burada kat'- iyen küçültücü birşey değildi!.. Temiz- lik işi bitince, ev kadını çocuğunu ara- basına atıp sokağa fırlıyordu... Parklar, sokaklar çocuk arabaları ve gülümse- yen mes'ut çocuklarla dolu idi! O de- virlerde ise İstanbul'da, çocukları ha- valandırmak, birçok muhitlerde ancak dadılı annelere nasib olan bir şeydi!.. Halbuki Ankara'da, her muhitte, her semtte bol bol çocuk parkı, bol bol bahçe mevcuttu.. Bu parklar itinalı, temiz ve dısıplınlı idi... Bugün, Bakan- lıklarda bir parkımız vardır ki oraya erkekler ancak tatil günlerinde ve yan- yeceksiniz... Bakanlıklarda iş takibine gelen, gelip geçen, saat öldürmek iste- yen birçok insan vardır ki, girmeleri kendilerine müsaade park çocuk parkı olmaktan kolaylıkla çıkacak, bir bekleme yeri olacaktır. A- ma bu vakti boş insanlar düşünülme- miş midir? Onlar için Kızılayda, çocuk parkından çok daha mükemmel, ağaçlı, havuzlu, oturacak yerleri bol geniş bah- çeler mevcuttur... İşin en güzel tarafı, bu park siyaseti, hiçbir terkedil- ir. Ankara her sene buyumekle r sene, her parklar yapılmaktadır. yenin, intizamın, halkı iyiye teşvik et- mek bakımından çok faydası vardır a- ma en zengininden en fakirine kadar her kadın, şehirde kurulan ucuz pazar- lara rağbet etmese, çocuğunu alıp so- kağa çıkmasa, daha yeni bir zihniyetle AKİS, 5 KASIM 1955