8 Ekim 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

8 Ekim 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

"Akif bey,, den bir sahne kim? Yazan Ankara Kötü Bir Repertuvar Hakkınız — yoktur efendiler, kınız yoktur! enç adam son derece sinirli idi. Si- nirlenmemek de elde değildi. O akşam, günlerdenberi sabırsızlıkla beklenen ti- yatro açılmış ve Büyük Tiyatro'da şair Selâhattin Bata tarafından yazılmış olan «Oğuzata» isimli bir piyes - temsil edil- mişti. Sinirlenmiş olan genç adam son perdenin kapanması üzerine, umi bir asabiyet havası içinde — tiyatroyu terke- denler arasında bulunuyordu. Yalnız o değil, bir çok seyirci söyleni- yordu. Konuşmalar otobüslerde, otomo- billerde, yollarda ve hatta evlerde de- vam etmişti; ertesi ve daha ertesi günler şikâyetler devam etti. Bu bahiste kimse tiyatroyu mazur görmüyordu; bu sebep- le de, bu hareketinim izahlım apması Devlet Tiyatrosunun alakalılarından bek- lenmekte idi. Mesele buna hak- Aslında maksatsız olarak yazılmış veya ne istediği iyice anlaşılmamış olan «Oğu- zata» piyesinin seyırcıyı cezbetmesı ve toplaması tatürk'ün hayali aksettirilmişti. Tıpkı bazı yerli filimlerimizde — mezarlıklar, mevlütler, ilâhiler, bayraklar ve daha da ileri giderek Atatürk'ün resimleri göste- rilmek suretiyle yapılan bezirgânlık gi- Di Devlet Tiyatrosu bir devlet müessesesi- dir, bu gibi hafiflikleri nasıl ve ne cesa- retle yapabilir? Şu kadarı olsun artık bi- linmelidir ki Atatürk bu milletin en kut- sal varlığı, bayrağı ile birlikte ebedileşen sembolüdür. Olur olmaz yerde, bele, der- 28 hikâyedir. rosu sahnesini işgal etmesi bite caiz de- ğildir. ,Y ışledıgınden de daha çıkarmak, geniş sahnede hareket ginde kalabalığı mak sahne vaz'ını TİYATRO me çatma bir efsanenin tutunması bah- sinde Atatürk vasıta kılınamaz. «Oğuzata» piyesi bugünün karışık me- selelerine bir bir temas etmiş, hiç birisi hakkında kat'i ve doğru bir hükme va- bir manzum adan sona ermiş, ba: Böyle bir eserin Devlet Tiyat- Eseri sahneye koyan Mahir Canova'dır. Dişini tırnağına takarak çalıştığı her ba- kımdan belli olan bu muvaffak rejisör, şayet efkârıumumiyeyi hafifliğe tevessül etmemiş olsa idi, ye kadar olmadığı derecede takdir olu- nacaktı. sinirlendiren Oo şimdi- Eser bomboş olduğuna göre, tiyatronun bütün vasıtalarından azami derecede fay- dalanmak suretiyle bir hale getirmek kolay değildi. onu — seyredebilecek Bilhas- unanlı rejisörün «Güzel Helena» da başarılı bir koro ahen- muvaffakiyetle kullan- n en Zor taraflarıdır. Eserin ışığı ile müziği ve dekoru, di- Her sene bu günlerde, yalnız tiyat roda değil, bütün sanat kolların- da bir kıpırdama, bir «basübadelmevt» hareketi belirir. Galerilerin hazırlıkları bitmiş sanat atölyeleri yeniden tanzim edilmiş, sa- natkârlar birkaç ay sürecek olan de- vamlı çalışma devreleri için maddi ve manevi sermayelerini gözden geçirmiş ve tiyatrolar perdelerini — açabilecek duruma — getirilmiştir. Eylül — bizim memlekette sen hazırlık ayı, Ekimin birinci günü de tiyatroların mevsim başıdır. mevsimin başında tiyatroları- mızın umumi görünüşünü gözden ge- çirmek ve fakat kehanette bulanma- dan, hakikatlerin ışığı altında tiyatro sanatımızın mevkiini tâyin etmeye ça- lışmak faydasız bir gayret — sayılma- malı Bugün memleketimizde — faaliyette bulunan tiyatrolar sadece İstanbul ile Ankarada konaklamış durumdadırlar. Hattâ Ankaradaki mecburi bir ika- mettir. Istanbuldakı tıyatroların en meşhu- b başı olan Şehir Tiyatrosu, — İstanbul Belediyesinin finanse ve etti- ği yarıresmi bir müessesedir. Garplı mânası ile tiyatro sanatının memleke- tımızdekı ilk temsilcisi bu nun şehreminliği zamanında, (1914 de) Fransız sanatçısı Andre Antoine tara- fından bir konservatuvar olarak tesis ğer unsurlarla tam bir ahenk yaratıyor- du. Rol alanlar kendilerine düşeni ya- pıyorlardı ama tevziatta ahenksizlik var- dı. Bir destan kahramanı olabilmesi için sanatkârın bazı hususiyeti olması icabe- derdli. Bu hesaba katılmadan Oğuz rolü Kerim Afşar'a verilmişti ve bu genç sa- natkâr bütün gayreti ile çalıştığı halde hayalimizdeki Oğuzun azameti önünde dize geliyor, yükünü na alınmış olmaları çok yerinde idi ama, aralarındaki tevziat uygunsuzdu. kân Ata rolünde ilk defa sahneye çıkan Suna Sirmen'in kusuru sahneye yabancı görünmekten ibaretti. Diğer rollerde he- men her sanatkar hatasız oynuyordu. Modernize Akif Bey! Tiyatrosunun Küçük Tiyatro bölümünde ise, başka bir dava mev- zuu ortaya çıkarılmıştı: Klâsik Türk Ti- yatrosu eserleri restore edilerek sahneye konacak ve bu işe Namık — Kemal'den başlanacaktı. Namık Kemal'in Akıf Bey' isimli eseri gecen devre sonunda Reşat Nuri Güntekin'e verilmiş, sahnede oyna- Mevsim Başında edilmiş, fakat birinci büyük başlaması üzerine h kalmıştır. Bilâhare muhtelif istihale- lerden sonra Darülbedayi adı ile Be- lediyeye bağlı bir tiyatro olarak yeni- den kurulmuş, mesul mevkiine de Muhsin Ertuğrul getirilmişti. Muhsin Ertuğrul bu müesseseyi uzun yıllar di- rayetle idare etmiş, bir çok garp eser- lerini ve dünya şöhretlerini ilk defi Türk seyircisine tanıtmak gibi büyük hizmetler görmüş ve Devlet Tiyatrosu- nun Ankarada devamlı temsiller vere- cek hale geldiği sırada lstanbul Şehir Tiyatrosundan ayrı Ankaraya, Devlet Tiyatrosuna geçmiş Muhsin Ertuğrulun ayrılışından son- ra İstanbul Şehir Tiyatrosunda çökün- tü emareleri başgöstermiş, sanatkarlar arasındakı harbin lar önlenmeğe çalışılmış ve fakat mü- esseseyi günün sanat anlayışı ile işlete- bilecek bir düzen tesis olunmamıştır. İstanbul Şehir Tiyatrosunda tek hoca ve tek otorite Muhsin Ertuğrul olduğu için ve bir gün müesseseden ayrıldığı. takdirde, tiyatroyu günün sanat ışığın- da sevk ve idare edebilecek elemanlar yetistirilmediği için (ki, son derece müsait imkân ve eleman vardı) İstan- bul Şehir ,Tiyatrosu bugün bir canlı tan ibaret olan imtiyazları ile bir e- kalliyet grupu tiyatronun mukaddera- tına hükmetmeye devam etmiştir. Bu- gün İstanbul Şehir Tiyatrosunda ecne- bi bir rejisör de bulunmasına rağmen, AKİS, 8 EKİM 1955

Bu sayıdan diğer sayfalar: