Fethi Çelikbaş Migrosun Türk babası büyük bir fiyat farkı ortaya çıkıyordu, Migros bunu haddi asgariye indirme sureti ile halkın lehine çalışacaktı. An- cak, Migros satışlardan bir büyük kâr te- min edemezdi, halka hizmet vasfından böyle bir yola girdiği takdirde çok büyük şeyler kaybederdi. Ayrıca bir şirketin kâr etmemesi gibi bir hâdise de kabul edile- mezdi, fakat şirketin statüsü bu kâr un- surunu gayet dikkatle halletmişti: kâr en küçük limit içinde görülecekti. Nihayet Kürsüde yakışıklı ve iyi giyinmiş yaş- l1 bir zat duruyor ve konuşuyordu. Kravatını Türk bayrağının renklerinden seçmişti. Fransızca konuşuyordu, - misa- firlerin anlamamalarına rağmen - ş- ması o kadar Türk dolu idi ki, alkışlanı- yordu. Bu zat Migros'un kurucusu Dut- tweiller idi ve şöyle diyordu: «— Fikir, paradan da kıymetlidir. İn- şallah muvaffak olacağız. Muvaffak olun- duğu müddetçe İsviçreliler size yardım edeceklerdir. Satışlarımız kende olacaktır, ve asla çürük mal satıl- masına yol açacak bir harekete tevessül edilmiyecektir.» şarklı olmadığı için bü- yük bir teşebbüsün ilk adımında dahi «vaad» te bulunmuyordu. Halbuki, bu değil, bunun onda biri kadar ehemmi- yette bir teşebbüs yapsa idik, ne büyük nutuklar, ne büyük 1lâflar söyler ve ne vaadlerde bulunurduk. İstanbul'da ge- çen hafta içinde yapılan törende Dutwe- iller bu şekilde konuştu. Dutweiller'den sonra, kürsüye gelen bir memur mikrofo- nu ayarladı ve yarı yarıya aşağıya indir- 8 EKİM 1955 Duttweller, AKİS, Almanyadan bir mektup İKİTİSADİ VE MALİ SAHADA Bir Elçinin Vedaı Umumiyetle Tresmi kabullerin ya- pıldığı Redolite'nin ikinci ka- pısında davetlilerini karşılıyorlardı. Yaşlan da boyları gibi orta olmasına rağmen «güzel bir çift» cümlesi hakla- rıydı. Esasen bir zamanlar ve bir çok- ları gibi Halk Partisi kabinesinde yer almış olan Suat Hayri Ürgüplü o va- kitler, «kabinenin en yakışıldı vekili» sıfatını haizdi.. Bu, veda kokteylleriydi. zun tefsirler yapılan, namzet isimleri dönüp dolaşan — Londradaki münhal Büyük Elçiliğe hiç umulma- dık bir anda ve kendisinden hiç bah- sedilmeyen Suat Hayri Ürgüplü tayin edilmişti. Doğrusu bu tayin biraz da garip karşılanmıştı. Zira Ürgüplü Al- manyaya geleli üç sene olmasına rağ- men dişini sıkıp hiç de aşina olmadı- ğı Almancayı tanı öğrenmeye başla- mıştı ki, yeni bir tayinle yeni bir li- san öğrenmeye mecbur bırakıyordu. Bir Büyük elçiye de bu kadar eziyet edilmemeliydi! Esasen Almanlar da Ürgüplüden ha- kikaten memnundular. Politik hayâ- inceliklerine vâkıf bulunan Ür- güplü, koyu bir memur taassubu için- de kalmamış, temaslarını rahatça yap- mış ve kendisini sevdirmişti. Nitekim bu kokteylden bir kaç gün evvel son ziyarelini yaptığı Federal Almanya re- isicum da, kendisine, pek nadir verdıgı nışanlardan büyük salibi ver- mişti Üzerinde u- Almanyada daha uzun müddet kal- mayı Suat Hayri Ürgüplünün kendisi de istemişti. Çünkü gerek şahsı etra- fındaki gerekse münasebetlerdeki tatlı havanın aynı şekilde daha uzun müd- det devam edemiyeceğini her halde he- saplıyordu. Türkiyeden alacakları bula- nan tüccarla yapılan yarı rTesmi gö- rüşmelerde bile hafif mizahi tekerle- di. Demek ki, Vali Gökay konuşacaktı ve konuşt : Bir şehirde kâşaneler kurulabi- lir., yollar açılabilir, faika t vatandaşın mi- desi ıztırapla kıvranırken, akşam evine istediği kadar gıda götüremezse bu bir huzursuzluk olur.» Vali Gökay nihayet vatandaş midesi- nin pahalılıktan kıvrandığını da kabul etmiş bulunuyordu. Migros bu nutuk- lardan sonra çalışmağa başlıyacaktı. Alt- mış hususi kamyon Köprünün üzerin- den halkın bakışları arasında geçti ve faaliyete başladı. Migros'un yapacağı işler Migros, İstanbul'da muvaffak olduk- an sonra, nefer yapacaktı? Temenni edilen Migros'un muvaffak olması idi. bütün memlekete yayılacak, Feyyaz TOKAR meler yer almaya başlamıştı, «beş yüz bin dolarını bekliyor» diye dert yanan Alman ihracatçısına «canım beş yüz bin dolar diye gözünde büyütme, yüz elli bin sterlin eder» şekimde cevap- lar veriliyordu. Hoş, işi hafif espriye boğmak ciddi konuşmaktan muhakkak ki çok daha faydalıydı. İşte Suat Hayri Ürgüplü, ileride bu tediye güçlüğünden doğacak kompli- kasyonları düşünmüş olmalı ki günün birinde Almanyada muvaffak olama- mış sefir durumuna gelmek istemiyor- du. Almanya için Türkiye en kârlı pazardı. Bütün tediye — güçlüklerine rağmen mal satmak isteyen firmaların arkası gelmiyordu. Ekonomimizin için- de bulunduğu sıkıntıya rağmen isinin ehli Alman tüccarının Türkiyenin bir gün bu parayı ödeyebileceğine itimat etmesi doğrusu bize de hlık ver- meliydi. Fakat bu da, ne kadar de- vam ederdi? Ürgüplü, bütün bu meseleleri hu- susi mektupların da başvekil Mende- Londra sefirliği kendisine resmen tek- lif olunmuştu. Fakat bütün bunlara rağmen, Ürgüplü, Almanyadan ayrıl- dığı için son derece müteessir olduğu- nu söylüyordu. Kokteylde nazarı dikkati çeken hu- sus maruf Alman firmaları mümes- sillerinin, pamuk dünya piyasasında iki lira iken Türkiyenin bunu «snasıl ÜÇ liradan satmak istediği yolundaki sualleriydi. Ürgüplü bunlara — cevap vermeye çalışıyordu. Konuşulan başka bir mevzu da, Alman tüccarın alacak- larıydı. Büyük Elçi Almanyadan gidiyordu; ama bu suallerden kurtulacak mıydı? hiç sanılmamalı. Zira gittiği yer İn- giltereydi. Duttweiller de bunu temenni etmiş bu- lunuyordu. Migros, İstanbul'da muvaf- fakiyet yolunu seçerse, bu takdirde teş- kilâtın genişlemesi j kara, İzmir ilk şehirler idi. Daha sonraları bu teşkilât hem toptan hem de perakende satışlar yapacaktı. Şe- hirlerarası kamyon ve sair vasıta nakli- yatı ile Migros geniş bir hareket getire- cekti. Migros, edindiği kân sermayeye kat- mak sureti ile hergün biraz daha kuvvet- lenecektir. Ve temenni edilir ki, hakika- ten büyük bir ıstırap halini alan, gün- den güne de kendisini daha fazla hissetti- ren pahalılık biraz olsun halkın sırtında- ki yükünü hafifletsin. 15