Rojas Pinilla, dinleyicilerinin kendi- sini alkışladıklarını görünce devam edi- yordu: «— Kolombiya'da tam bir basın hürriyeti vardır. Herkes hükümeti iste- diği gibi tenkid edebilir. Ama bu tenkit- ler şahslarını şereflerini veya memleketin yüksek menfaatlerini renci etmemeli- dir. Buna müsaade etmeyeceğiz. Bir ba- sın hürriyeti uğrunda haysiyetleri ve milletin en aziz haklarını ğiz amigoslar...» çiğnetmeyece- General Rojas Pinilla, 'bunları söy- lerken sadece kendisim aldatıyordu. Zira dünyanın her tarafında biliniyordu ki Kolombiyada bir diktatör türemiştir ve bu diktatör, bütün öteki diktatörler gibi işe hür basıma susturmakla başlamış, da- ha doğrusu oyununu açıklamıştır. El Ti- o gibi, ismi dünyanın - bilhassa A- merika kıtasının - her tarafında bilinen, prensipleri ve basın hürriyetine bağlılığı malüm bir gazetenin kapatıldığı, gazete- cilerin türlü yollardan tazyik altında tu- tulduğu bir memlekette basın hürriyeti- nin mevcudiyetinden bahsetmek kaba bir şakadan başka şey olamazdı. Şeref ve haysiyetleri korumak!.. Memleketin mali ve siyasi itibarını vikaye etmek!.. Basın hurrıyetını hudutsuz bir hürriyet telâkki etmeme İlüzumu!.. Bütün bunlar, basın hürriyetini baltalamak isteyen diktatör- lerin seneler senesi ağızlarında çiğnemiş oldukları sakızlardı ve artık hiç kimseyi adatmıyordu. Bir diktatör, evvelâ mu- rakabeyi ortadan kaldırıyor, bunun için de hür basını susturuyor veya esaret al- General Rojas Pinilla 1953 senesinde Kolombiya'ya demokrasi- yi getirmek vaadiyle ve demokrasiyi ge- tirmesi için iktidara çıktarılmıştı.. Ama kısa bir zamanda, New York Times'in de- diği gibi iktidarın şarabıyla sarhoş ol- muş ve siyasi ruhunu diktatörlük şeyta- nına satmıştı. Basına vurulan kilit, — iste bunun neticesiydi. Mukaddes savaş General Rojas Pinilla'nın oyu- nuna hiç kimse kanmıyordu. Gaze- telerin kapatıldığı, gazetecilerin hapsedil- diği memleketlerde bir diktatörlüğün yerleşmekte olduğunu artık herkes anlı- Nitekim General Rojas Pinilla âleminin kendısıne düşman etmişti. yük ve Amerikan hükümeti üzerinde- kı nufuzu balkımındaın en kudretli gaze- ten olan New York Times, milyonlarca satan Time diktatöre savaş açmışlardı. Hele New York Times - ki, basın hürri- yetinin yer yüzümdeki | numaralı müda- fiiddir - Rojas Pinilla'yi Perona benzet- mekten çekinmiyordu. Gazete Perona da harp ilân etmişti ve bu harp hürriyetini, demokrasinin — zaferiyle — neticelenmişti. Kolombiyanın da bir gün kurtulacağın- El Tiemıpo'nun da La Prensa gibi zıncırlerını karacağından zerrece şüphe York Time u yeni dikta- tör için şöyle diyordu: «General Rojas Pinilla bütün batı âlemimin umumi ef AKİS, 8 EKİM 1955 BASIN Asıl Olan Niyettir Gecen hafta içinde Almanya'da bir basın dâvasının sona eriş sekli, Cumhuriyet gazetesini pek ziyade hay- rete düşürmüşe benzemektedir. Haki- katen gazete, Anadolu Ajansı tarafın- dan verilen bir havadisi birinci sayfa— «Almanya'da bir bas bitti?» — başlığıyla neşretmıştır. Halbuki bu basın dâvası, dünyanın en tabit tarzında bitmiştir ve başka türlü bitmesine de imkân yoktu Hâdise şudur: «Der Spiegel» adlı siyasi bir mecmua 9 temmuz 1952 Batı Almanya Başbakanı DİT. Co Adenauer ve Batı Almanya'nın halen Atlantik Paktı teşkilâtı nezdindeki bü- yük elçisi Herbert Blankerhorn aley- hinde ağır ithamlar ihtiva eden şid- detli bir makale neşretmiştir. Makale, gazeteci Hans Conrad Schmeisser'in bir ifşaatına dayanmaktadır. Makalede A- denaver ile Blankenhorn'un bir Fran- sız istihbarat servisine gizli haberler verdikleri ve mukabilinde para aldık- ları iddia edilmektedir. Aynı zamanda Blankenhorn'un bu istihbarat servisi vasıtasiyle Alman Hıristiyan Demok- rat Partisinin seçim kampanyası mas- raflarını karşılamak üzere para teda- rikine çalıştığı ileri sürülmektedir. Mecmua o tarihte Başbakan A- denauver'in talebi üzerine toplattırıl- ecmuanın mesulleri ile Schmeıs— ser aleyhınde Adenauer ve Blan horn tarafından dava açılmıştı. Fakat kârını kendi aleyhinde seferber etmiştir. Bu muhalefeti, kendi memleketindeki muhalefeti susturduğu gibi susturamıya- caktır. Birleşik Devletlerde umi ef- kâr hesaba katılan hür kuvvettir ve Ge- neral Rojas Pinilla emin olabilir ki A- merika'daki muhalifleri Amerikan hü- kümetinin, elzemin haricinde Kolomibi- ya'daki diktatörlüğün işini kolaylaştıra- cak bir harekette bulunmasına mani o- lacaklardır.» diktatör artık sadece Şario'- nun rinde mevcuttur ve diktatör- lük heveshsı herkesimi mukadder akıbeti Kitlemin, Muissolininin, Peron'un feci akıbetlerinden farklı değildir. Arjantin La Prensa meselesi B ir gazete, Arjantin'de hürriyet ve de- mokrasinin sembolü olmuştur. Bu gazete meşhur La Prensa'dır. Gazeteyi evvelâ kapatan, sonra da bir gangster gi- bi mallarını ve ismini zapteden Peron'un devrilmesi haberi yayılır yayılmaz zihin- lerde bir tek sual belirmiştir: La Prensa ne olacak? Gazetenin hakiki to G. de multecı Şimdi, sahibi Amerika Birleşik sıfatiyle ikamet gazetesinin kendisine Dr. Alber- Devletlerin etmekteydi. iadesi gere- tabii, bu ağır ithamlara rağmen ne muharrir dâvadan evvel tevkif olun- muştur, ne de mecmuanın mesulleri... Duruşmaya ise geçen hafta içinde baş- lanılmış ve mahkeme açıldıktan sonra dâvacıların dâvalarından vaz geçmiş oldukları bildirilmiştir.. Cumhuriyet gazetesi, bunu şöyle anlatmaktadır: «İki davacıyı, dâvalarından vaz- geçmeğe sevkeden âmil, Hanovre ikin- ci ceza mahkemesinde görülmeğe baş- lanan dâva esnasında dâvâlıların, ba- his konusu yazılarda Başvekil Adena- uer ile Büyük Elçi Blankenhorn'a ha- karet etmeyi asla düşünmediklerini be- yan etmeleri olmuştur.» uriyet'i hayrete düşüren de bu olsa gerek! Başbakan ve Büyükelçi gazetecilerin kendilerine hakaret kasıt- ları bulunmadığını öğrenir öğrenmez o kadar ağır şekilde itham edildikleri halde dâvalarından vaz geçiyorlar... Doğrusu istenilirse, bunda şaşılacak bir taraf yoktur. Zira gerek Adenauer, gerekse Blankenhorn hakikaten haka- rete uğradıklarını sandıklan için dâ- va açmışlardır. Yoksa, bir formül bu- lup aleyhlerinde neşriyat yapan gaze- tecileri «içeri tıktırtmak» için değıl.l. Böyle olsaydı, elbette onlar da ga tecilerin mutlaka mahküm ettırı]mele— rini temin maksadiyle uğraşırlar, uğ- raşırlar, uğraşırlardı ün mesele, dâva açılırken gü- ayede ve davacıların niyetin- Şaşılacak ne var? Büt dülen dedir. kiyordu. Bu, iki yoldan olabilirdi. Yeni hükümet, tıpkı Peron'un alırken yaptığı gibi gazeteyi ve tesisleri Dr. Paz'a iade edebilirdi veya kanuni bir yol takip edi- lirdi. Anlaşılmaktadır ki gerek Arjantin'- in yeni hâkimi General Lonardi, gerek- se bizzat Dr. Alberto G. Paz ikinci yol- dan gidilmesini tercih etmektedirler. B demektir ki La Prensa gazetesi bir mah- kemenin kararıyla sahibine verilecek ve böylece Peron rejiminin hakiki ve hu- kuk! mânası bir defa daha dünyamın na- zarında belirecektir. La Prensa, sahibinin asil ve vakur ha- reket .tarzı sayesinde, neşrıyatta bulun- duğu sırada olduğu i Peron tarafın- dan zaptedildikten — sonra Arjantin milleti için bir ışık vazifesini görmüş, bu bakımdan kendisinden beklenilen hiz- meti yapmıştır. İhtimal ki Peron için hiç bir hareket, La Prensa'ya el atması ka- dar zararlı olmamıştır, zirai bu bütün ba- 1 âleminin umumi efkârını Arjantin dik tatürünün aleyhine çevirmiştir. Kim ne dense desin, dünya basınında bir birlik fikri doğmuş, pek çok gazete basın hür- riyeti ideali etrafında birleşmiştir. La Prensa'nın tekrar intişara başla- yacağı günler çok yaklaşmıştır ve o günü dünyanın bir çok yerinde pek çok in- san hararetle kutlayacaktır. 19