20 Ağustos 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

20 Ağustos 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yanlışlıklar bu kadarla kalsa, ni- hayete erse ve radyo normal bir mü- essese olarak çalışsa idi, "olan oldu" denilip geçilebilirdi. Faka[ sanki rad- programlar ile, bu matbu programları eline alan ve radyoyu takip etmek isteyen vatandaş ile a- lay ediyordu. Saat 23 de ajansın ve- rilmesinden sonra matbu programa göre, Beethowen'in do minör kuarte- ti vardı. Halbuki radyo, do minör ku- artet yerine milli piyangoda kazanan numaraları vermeğe başladı. Sanki yazdırma servisi yer değiştirmişti, spiker rakamları sindire sindire söy- lüyor, herkesin bir alinde kalem, bir elinde kağıt adeta rakkamları kay— detmesine yardım etmek istiyordu. Mili Piyango numaralarının radyo- dan verilmesinin aleyhinde kimse bu- lunamazdı. Fakat milli piyangonun bilmem hangi keşidesinin hangi gün çekileceği biliniyordu, program yapı- lırken buna göre hareket etmek ve radyo programım buna göre ayarla- mak icap ederdi. " Numaralar okunduktan sonra bir "guguklu vals" çalındı. Gene progra- ma riayetsizlik kendisini gösterdi. Bu defa Bach'ın programda yazılandan başka bir eseri çalmıyorı Ve nihayet o radyo dınlcyıcısı ne kadar batı musikisinin hayranı olsa, ne kadar büyük bir gayretle bütün bu olanlara rağmen radyoyu dinlemek istese buna imkân bulamazdı. Bu bir sinir meselesi idi, radyoyu daha faz- la dinlemesine imkân kalmamıştı. Çat diye radyoyu kapadı. Yapılacak iş Radyo —programlarının kimin tara- fından hazırlandığı hakkında A- KİS'te geçen haftalar izahat veril- mişti. Türk musikisini tedvire vazi- feli kılman Muzaffer Ilkar program- söylenemezdi. Diğer taraftan Türk musikisinin bu- gün radyodaki hâli de ortadadır. Za- manı ve zemini tespit edilemiyen bir tarz Türk musikisine hâkim bulun- maktadır ve gayenin ne olduğu ma- lüm değildir. Hiç değilse, bir radyo- da iki büyük başarısızlık meydana çıkarmıyalım. Muzaffer İlkar'ı Türk musikisini tedvir vazıfesmden alalım program işlerini ile vazifeli kılalım. Türk musikisi bakımından dinleyici kulağı rahatlar, belki Mu- zaffer İlkar'ın program meselesi ü- zerinde stajını tamamlaması ile rad- yo iyi bir eleman kazanır. Radyoevine musiki şubelerini 1y1 ve güzel bir şekilde tedvir edecek e lemanlar gelmiştir. — Meselâ Ragıp Tanju gibi.. Fakat sonradan bu işten uzaklaştırılmıştır Türk musikisinde Ragıp anju'nun muvaffak olamadı- ğını söyliyecek pek az kimse vardır. Çalışması neticesi hiç değilse, Türk anda alınmış hazır musiki bırakmıştır. Bu bile çalışmasının semereli olduğunu göstermeğe di Şahıslan bir işten uzaklaştırdık- tan sonra tekrar geri almağa çalış- AKİS, 20 AĞUSTOS 1955 RADYO Muzaffer İlkar bir programı idare ediyor Yaaa!... malıyız. Muvaffak olana o mevkiden ayrıldıktan — sonra verilecek en iyi vazife budur. Muzaffer İlkar, yeni sahasında muvaffak olamıyorsa, ken- diliğinden bu işi bırakmalıdır. Ragıp anju, bu işte muvaffak olduğuna emin ise, o mevkii tekrar istemelidir. İstemekte hakkı vardır. Kendisinden sonrakine nazaran her Saman bir rüçhan hakkı mevcuttur. İlgililer, bilhassa yüksek kademeler bu nok- tayı göze almak zorundadırlar. Bu suretle iyi çalışanı himaye etmek ve iyi niyetle her zaman hareket edildi- ğini ispat etmek imkânı ele geçmiş olacaktır. Bu da ne zamandır ihtiya- 1 olan bir meseledir. Ücretler' Ogün — radyoda ücretlerin dağıtılma- sından sonra, iki sanatkâr karşı karşıya geldi. Bu iki sanatkâr radyo- a ücret ile mesai yapıyorlar, iştirak ettikleri programlanıl fazlalığı nis- petinde para alıyorlardı. Fakat şura- sı muhakaktır ki, radyoevinde bu ka- bil ücretlerin tevziinde eşit bir nis- pet göze çarpmıyordu Bazı sanatkâr- lar vardı ki, r gün bir kaç defa neşriyata gırıyor ve hakikaten beğe- nildiği için idare daima kendisinden istifade edebilmek yoluna gidiyordu. Fakat bazıları da vardı ki, resmi kadronun içinde bulunuyordu. Fakat programlarda en az bunlara yer ve- riliyordu. Onlar maaşlı İdiler ve bu maaşlı olmak adeta kendilerine bir masuniyet veriyordu. Zaman zaman, haftada bir veya iki isimlerini işit- mek kaabil oluyordu, sonrası yoktu. Radyodan gerek alaturkada, gerekse alafrangada ismini ziyadesi ile işittik- leriniz, ücret ile çalışanlar idi. Halbuki bir müessesenin çalıştır- dıklarına karşı tutacağı yol herhalde u olmamalı idi. Çünkü, bir radyo bir sanatkârı — kadrosuna alıyorsa, ona resmi bir memuriyet gibi vazife ve- orsa, oO sanatkârdan azami dere- cede istifade etındı idi. Halbuki rad- yoda aksi cereyan ediyordu. Bu te- zatlar bununla kalsa, idarenin kendi- ne mahsus o mühim, ve meşhur dü- şüncelerinden birisi karşısındayız de- nilir ve geçilirdi. Anca tezatlara ir de resmi kadroda olanların aldık- ları para ile, programlara ıştıraklerı nıspetınde telif alanlar arasında ' ra farkı" ekleniyordu. Resmi kadroda olup ta pek az nispette programa iştirak eden sa- natkârlar yüksek ücret alıyorlardı. lan bir' sanatkâr, diğeri ile kıyâs e- dilmeyecek miktarda az para alıyor- du. Bu kadar tezat içinde olan bir mü- essese ve bu kadar tezat içinde olan bir mesele görülmüş, işitilmiş değildir. Bu eğer talimatnamelerin yanlış hü- kümlerinden ileri gelıyorsa düzeltil- mesi için tedbir almak v icap ederdi. Yok eğer talımatname— deki hükümler pek beğeniliyorsa, o takdirde kadro isindeki sanatkârlar- dan da istenildiği gibi, diğerleri ka- dar istifade edilmek, yoluna gidilme- lidir. Ama ne çare ki, bütün bunlar bir büyük mesele halinde askıda bıra- kılmaktadır Halli için işe el atan ne bir müdür vekili vardır, ne de radyo- lar müşaviri.. Aslını onlardan sorar- sanız bir çok, binlerce mazereti ra- hatça bulabilirler, düzeltilmesini te- menni edince de, talebinizi haklı bu- lorlar ve doğru derler Neticede hiç bir iş değişmez, hiç bir bozuk taraf düzeltilmez ve kör topal yürür gideriz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: