İKTİSADİ VE MALİ SAHADA İktisat Basın konferansları hafta Ankara'da, basın top- diye isimlendirilen, iki toplantı yapıldı. — Toplantıda bahis mevzuu edilen iktisadi ve mali mese- leler üzerinde fîkırlerımızı söylemeyi istiyoruz. Fakat a evvel toplantı- nın şekli ve mahıyetı üzerinde duru- labilir. Bu toplantılara gezili, eğlen- celi diye bir isim Vermek yanlış ol- mayaca Şimdiye kadar bu türlü basın toplantılarının demokrat batı memleketlerinde de yapılmakta oldu- ğunu ne, okuduk ne de işittik. Bir ba- sın toplantısı ki muhalifdir diye ga- zeteler çağrılmaz. Bir basın toplan- tısı ki toplantıyı tertipliyenden baş- kası ne konuşur, ne sual sorar. Bir basın toplantısı ki toplantıyı tertip eden toplantıya katılanlara minnet şükran, teşekkür duygularını ifade- den yorgun düşer. Nedir bir basın toplantısının gayes Muayyen bir . mesele veya meselelere dair basın yo- lu ile toplantıyı tertip edenin kamu oyunu aydınlatmak istemesi. Hükü- met tarafından tertip olunursa, bu her şeyden evvel böyle olmak gere- kir. Basın toplantısı tertip edip, ba- sın yola ile milleti aydınlatmak, ona meseleleri izah etmek hükümetin va- zifesi midir? Yüzde bin defa evet. Basının bu işi üzerine alıp yapması vazifesi midir? Yüzde bin defa evet, O halde, bütün basın mensuplarının katılacağı, katılması gerektiği bu tür- lü toplantılar yapmak hükümet için kaçınılması caiz olmıyan bir vazife- dir. Basının da "“tümüyle'" buna katıl- ması hikmeti vücudu icabındadır. Öy- leyse nedir o sadece "ise geleceklerin,, davet edilmesi, nedir o davet edilen- lerin edilmiyenler için memnuniyet- sizlik göstermeleri, nedir o tek isti- kametti sorusuz konuşmalar, nedir o teşebbüsler, minnetler, şükranlar? Vazife mi yapıyoruz yoksa karşılıklı lütuf ve ihsanda mı bulunuyoruz? Nedir bu şarklılık? Artık şu kendi kendimize benziyeceğimiz safsatasın- dan kurtulsak, herkesin benzediğine benzemeye gayret etsek çok kazana- cağız, hiç değilse pek çok şey kaybet- mekten kurtulacağı Eğlenceli gezintiler Bir iki kelimeyle de toplantılı gezi- lerden bahsetmek gerekiyor. Ye- ni çıkarılan bir moda da budur. İş başındaki partinin propagandasını yapmak, kendisine yöneltilen tenkid- leri - güya - haksızlıkları gostermek için devlet kasasından bu türlü hare- ketlere kalkışmak demokrat ve mu- halif partilerin mevcut olduğu bir memlekette caiz olacak bir iş değil- dir. Basının vazifesi, kendılıgınden hiç bir davete, ve işarete lüzum kal- madan memlekette olup bitenleri' ka— mu oyuna bildirmek, haber vermek- tir. Bu onun hikmeti vücududur. Ya- pılan, yapılmakta plan işler bütün milletin, eseri ve varlığıymış! Kimin olacaktı? Bütün milletin müşterek e- serleri oldukları için de milletçe hep birliktte muhafaza edilmiş.. Yıkmak isteyen kim? Böyle ldugu için de yapılanları basın bizzat görmeli, el birliğiyle muhafazaya gayrette yar- dımcı olmalıymış. Bu toplantıların, gezilerin mazeret sebebi burada sak- li bulunuyor. Bız düşündüğümüzü a- çıkça söyliyelim Bu —memlekette kimse kalkınma gayretlerirıe muhalif degıldır Muhalif degıldır çünkü bun- elik gayretlerin - sadece muteşebbıslerı değişmiş - devamıdır. Bu memlekette herkesin her bakımdan ilerlemek - yalnız ik- tisaden, hem de hürriyetler pahasına değil - başlıca arzusudur. Bunda hiz- metleri geçenler sadece şükranla a- nılacaklardır. Bu gün iş başında bu- lunanlar, ellerine geçen müstesna fıir- satta, ellerinden geldiği kadar mem- lekete hizmet etmek durumundadır- lar. Nasıl ki kendilerinden evvel ge- lenler de ayni şeyi yapmışlardı; ve kendilerinden sonra gelecekler de ay- ni şeyi yapacaklardır. — Yapılanların üstün zekâyla, dahilik veya deha ile de her hangi bir alâkası yoktur, ola- maz. Bu türlü sıhhatleri bozuk fikir ve düşüncelerin düşünce sahibine fayda sağlıyacakları çok şüphelidir. Fert olarak, millet olarak kendini beğenen, methedenlerın sempati ile karşılanmadıkları ise açık bir gerçek- tir. Memleketimizde yapılmaya ça- lışılan işlere bakıp ustun zekâlardan, alardan bahsedecek olursak, bize hıtaplarında iktisaden geri kalmış memleketler kategorisinde yer veren vasıflan- memleketlerin yaptıklarını dırabilmek için kelime bulanııyaca- ğız. Uzağa gitmeye lüzum yok: kü- çücük İsrail meydanda! Çölün orta- sında orman yeşer'[ıyorı "Ne mutlu Türk'ün diyene" sözü bir maksatla söylenmişti. Kendimizi gülünç edecek iddia ve kuruntulardan kurtarmalı- ız... Bu memlekette bazı vatandaşla- rın, muhalif oldukları, tenkid ettik- lerı beğenmedikleri, itiraz ettikleri şey bizatihi kalkınma değildir. Böyle bir şey olamaz. Bu memlekette her parti vazife başına bu gaye ile ge- lecektir. İtiraz olunan kalkınma için takip edilen yol, müracaat olunan politikalardır. Daha başka bir şey de- ğill Bu noktada anlaşmak lazımdır. Güdülen politikaları beğenip beğen- memek her vatandaşın kendi bileceği İŞ, tenkid etmek ise hem hak, hem de vazifesidir. Bunu böylece anlıya— lun artık. Bu noktayı anlamak iş şındaki partinin nedense işine gelır gözükmüyor. Eskilerin — tekrarı S imdi basın toplantılarında temas 5 edilen iktisadi meselelere dair söy- lenenlere geçebiliriz. Umumi bir hü- küm vermek icap ederse iktisadi, ma- l1 meselelere dair bu iki toplantıda yeni hiç bir şey söylenmemiştir deni- lebilir. Bir zamandan beri dinliyen ve okuyanlarda artık bıkkınlık uyan- dırmaya başlamış iddialar ve sözler, bir iki yenisi ilâve olunarak, bir de- fa daha tekrar olunmuştur. Bunları kısaca şu şekilde hülâsa edebiliriz: 1 — Muhalefet her şeyi kötü gör- mekte ve göstermekte; ıktıdarı met- hetmemekte hâlâ ısrar ediyo 2 — Kalkınma hamlelerınden mü- Başbakan gazetecilere izahat veriyor Sıfırı bol sözler AKİS, 20 AĞUSTOS 1955