Gina Lollohrigida Eli kılıçlı kadın cinsleri plajlarda serinlerken, Lollob- rigida sıkı elbiseler içinde, eskrim Öğ- reniyordu. Çünkü yeni rolü, icab etti- riyordu a sorarsanız, mesleğimin en guzel tarafı budur, edı her gün ye- ni bir şey ogrenmek zarureti vardır. Sıcağa rağmen neşelıydı ve ha- linden şikâyet etmiyor Eskri ocası da halınden şikâ- yetçiye benzemiyordu. Lollo'nun iyi bir talebe olup olmadığını soran ga- ze ec'ye idden fevkalâde dedi.. Daha ilk derste beni kalbimden vurdu! Aile Göz yaşlarınızı sevmeyiniz! Ekseri — kadınlar, hattâ bir çok er- kekler, hayattaki mesuliyetlerin- den, bazen saadetten korkmaktadır- ar. Korku, hayatımızda tasavvur e- dilemiyecek kadar büyük tahribatlar yapmaktadır. Çünkü bir fikri sabit haline giren korku, tahteşşuurda yer- leşmekte ve bütün saadetimizi teh- dit etmektedir. Düşüncenin yaratıcı bir kudrete Sahip olduğunu kabul e- decek olursak, evhamlarımızı besle- dikçe korktuğumuz hadiseleri bilhas- sa yaratacağımızı anlamak kolay o- lur. Hayattaki bir çok bedbahtlıkların çocukluğumuzdan beri tahteşuuruna yerleşen sebepsiz bir korkuya da- yandığı bu. gün tesbit edilmiştir. Tanınmış bir Amerıkalı ruh mü- tehassısı, kendisinı müracaat eden kadınların şıkayetını 1y1ce tetkık et- tikten sonra, ekserisinin müşterek dertlere sahıp olduklarını ileri sürü- or. Bakın kadınlar en çok nelerden şikâyet ediyorlarmı ü mekten ve erkeklerden korkuyoru 2) Evlenmemekten evde kalmak- AKİS, 20 AĞUSTOS 1955 tan korkuyorum 3) Kocamın başka bir kadını sev- mesinden korkuyorum 4) Sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum: tayyareci olan kocam, uzakta mektebe giden oğlum, hiç dönmiyecekmiş gibi geliyor bana, 5) Parasız kalmaktan, borçlarımı ödeyememekten korkuyorum 6) Karar vermeye korkuyorum. Muhakkak — ki hayat bir çok fena hadiseler, sukutu hayallar, bed- bahtlıklarla doludur.. "Ateş düştüğü yeri yakar" derler ve kendi ıstırap- larımız, kendi mesuliyetlerimiz, ken- di meselelerimiz karşısında, — daima mantıklı, daima kuvvetli, daima çok cesur olamayız. Anca armağımıza batan bir dikeni çıkarmak isteriz de- ğil mi? Bir an, parmağımızın fevka- lâde çok acıyacagını hesaba katarız. ün u bir ânın ıstırabı, parmak ıltıhabından dolamadan ehveni ser- ir .Manevi ızdıraplar ,da böyledir: yarayı deşmek, söküp atmak icap eder. Yeni bir tıbbi hâdise: sancısız do- ğum, ruh sahasının insan vücudunda ne büyük değişiklikler yapabılecegı— ni meydana koymuştur. Anneye öğre- tilen bir kaç hareket ve teneffüs şekli, bilhassa ona yapılan mânevi telkin doğum sancısını tamamiyle or- tadan kaldırabilmektedir Hayat güçlüklerinin herbirini bir doğum hâdisesi gibi kabul edebiliriz. Onu korkusuzca, cesaretle karşılar- sak ıstırapsız hallederi orku, faaliyet 1mkanlar1mızı bal talar, intibak kabiliyetlerimizi yok eder. Korku her insanın 1çınde to- hum halinde mevcuttur. Fakat "saa- det Aarzusu" da her insanın içinde yaşamaktadır. Korkularımızı ve ev- hamlarımızı besliyeceğimiz yerde, bu saadet arzusunu besliyebiliriz. İnsanlığın gayesi mesut olmak- tır. Fakat nedense, ekseri kadınlar bu gayeye fena yoldan yürürler: bed- bahtlıklarını, göz yaşlarını, şikâyet- lerini âdeta sever, onlara icab eden darbeyi vuramazlar. Amerikalı ruh mutehassısı hasta- larına şu tavsiyede bulunu Ç olun, ınsanları sevin, gunde bir kaç kere, geniş geniş nefes alın ve nefes alırken daima sevinçli bir hadise düşünün. Yalnız müsbet yolda, müsbet şeyler düşünmek için kafanızı yorun n ne etrafı- nızdakilerden, 'ne de kendi kendiniz- den çekinirsiniz.! Saadet içinizdedir. Onu bulacaksınız Evlenmek istiyorum, fakat.. Otuz. . yaşımdayım. Karımı rahatça geçındırecek kadar param, iyi bir mesleğim var.. Huysuz değilim, çir- kin de sayılmam. . Evlenmek istiyo- mm. Ailem ve bilhassa arkadaşlarım benimle aynı fikirdeler.'. Hele evli ar- kadaşlarımın kararlar bugün yarın, benı başgöz etmek üzere harekete eçmiş vaziyetteler. Bana hayalim- de kızı tarif etmemi — söylüyorlar. KADIN Düşünüyorum, bulamıyorum. Eskiden kadınları sarışın, kumral esmer, kızıl olarak birkaç guruba a- yırırlarmış Bazı erkek "balık eti" tipinden, bazıları da zayıfından ve- ya şişmanından hoşlanırmış.. Zaman ve telâkkiler çok değişmiş olmalı. So- kakta esmerin, sarışının, - kumralın veya kızılın o kadar çeşitli güzelleri var ki, evlenmek istiyeri bir erkek şöyle gozlerını kapayıp, hayal kur- mak isterse, bütün bu değişik güzel- ler, hep birden hücuma geçiyorlar. Hattâ guzel değil de, yalnızca "hoş" yalnızca "göz alıcı", yalnızca "zarif", yalnızca, "değişik", yalnızca "bir tu- haf” olanlar bile.. Manevi meziyetlere gelince, bun- ları izah etmek, büsbütün zor, âde- ta imkânsız. Degışmıyen ruh güzel- liklerine bugün, neler ve neler ilâve etmek icab ediyor. Doğrusu, evlene- ceğim kızın ey kadını olduğu kadar cemiyet kadını olmasını da isterim. Ev ekonomisinin bütün kaidelerini, fedakâr anneciğim kadar iyi bilmesi, muhakkak ki, şarttır. Fakat lokanta- da, gözü fîyat listesine takılmadan, istediğimiz yemeği ısmarhyabılmeh— yiz, zaman zaman, bir gün öleceği- mizi hatırlamak da, faydalıdır. Tabii sadık ve vefakâr bir kadın arzu ede- rim ama, benden başka talibi olma- dığı için değil de, beni tercih ettiği için, benim oldugunu da bazen his- setmeliyim. ahil kadına tahammül edemem Bu tip kadınlar hiç bir şey bilmedik- leri gibi, susmasını da bilmezler! Çok bilen de tehlikelidir. Bilen fakat bil- diğini, ekseriya susarak belli eden kadın var mıdır bilmem, ama işte be- nim idealim odur. Bir arada bulunması imkânsız şeyler mi istiyorum? Halbuki emin olun, niyetim beni evlendirmek isti- yenileri ümitsizliğe düşürmek değil- dir. Bu müşkülpesent adam evlenmez demeyiniz. Evleneceğim, Hem de kiminle bi- liyor musunuz? İhtimal, saydığım meziyetlerin hiç birisine sahip olma- yan, belki sizi sukutu hayale uğra- tacak olan fakat benim ne istediği- mi ilk bakışta keşfedecek beni ben- den iyi tanıyacak o şeytan kızla ev- leneceğim. Amerika Her yerde renk Amerikanın hayranları olduğu gibi oradaki makineleşmiş hayattan nefret edenler de vardır. Fakat dost veya düşman, herkesin ittifak ettiği bir nokta varsa o da, mesela New York sokaklarının herhangi bir Av- rupa şehrinin sokakları ile kıyaslana- mıyacak kadar neş'eli bir manzara arzettiğidir. İstanbulda Hilton'un hemen giriş kapısındaki geniş salon, nasıl; insanın gözüne bir ren zıyafetı çekıyorsa Amerikadâ, her yer, bu aynı senfonisi 1le, yolcu cezbetmekte- dir. Sanki hayat sahnelerini canlan-