resminde cereyan ediyordu. Kabul resmine C.H.P. den Genel Başkan İs- met İnönü ile Genel Sekreter Yar- dımcısı Turgut Göle davet edilmişti. Davette bir acaiplik olduğunda şüp- he yoktu. Genel Başkanın çağrılma- sı tabiiydi, fakat niçin Genel Sekreter değil de Genel Sekreter Yardımcısı? Acaba iktidarın Kasım Gülege karşı duyduğu hiddet veya antipati pro- tokola tesir edecek kadar aşırı mıy- dı? Yoksa bu, bir unutkanlığın ne- ticesi miydi? Kısacası kabahat ça- ğırmayı ihmal edenlerde miydi, ça- ğırtmıyanlarda mı? Burası henüz meçhuldür. Hakikat şuydu ki Ana Muhalefet Partisinin Genel Sekrete- rine davetiye gitmemişti. Belki de kabul resminde ecnebilerle temas et- mesinden çekinilmişti ki bunun pek gülünç bir sebep olduğunda zerrece şüphe yoktu. Kabul resmine İnönü gelmemişti. O sırada İstanbulda bulunuyordu. Böylece Genel Sekreter Yardımcısı, partının tek temsilcisi mevkıındeydı Bu bakımdan bir ara gazeteciler ya- nma geldıler oradan buradan konuş- tular. Günün meselesi şeker, çay, kahve darlığıydı. Herkes evinde 0- nun ıstırabını çekiyordu. Onun için a ekonomik buhra diı. Mu- habırler "— Çay yok, kahve yok,.. Ee, n lyapacaksınız bakalım"" diye takıldı- Turgut Göle de: — Ne yapacağız, seçimlerin ye- nilenmesini talep edeceğiz" dedi vi güldü. G'ldü ama ertesi gün öğle vak- ti İstanbul gazeteleri Ankaraya gelip de Teni Sabahta kocaman başlıklar- la "Halk Partisi seçimlerin yenilen- meşini istiyecek" diye bir havadis görünce hayretinden az kalsın küçük düini yutacaktı. Muhavere esnasın- da hazır bulunan gazetenin açıkgöz Ankara muhabiri latifeyi havadis di- ye gazetesine vermişti. Bu yanlış an- lama üzerinde açılan dedikodu kam- bütün bir hafta devam et- erin bahis mevzuu gazetede böyle büyük puntolu harflerle neşri vvelâ bunun iktidarın arzusu gere- gınce yazıldıgı zehabım — uyandırdı. Üstelik siyasi hadiseleri takip eden- ler — seçimlerin yenilenmesinden isti- fade temin edecek olanın muhalefet değil, iktidar olacağını gayet iyi bi- liyorlardı. Bilhassa muhalefet çevre- lerinde "demek ki Demokrat Parti seçımlere gidecek" zehabı uyandı. Daha dikkatli olmak, bır sürprizle karşılaşmamak gerekiyordu. Buna mukabil iktidar daha da fazla hay- ret içindeydi. Bu, ne demekti? Mu- halefet yeni bir seçim istiyecek kadar kuvvetlenmiş miydi? Gerçi 1954 se- çimlerinde iktidar ileri gelenleri za- feri kazanmak için çok çalışmışlar, çok didinmişler, türlü yollardan faa- liyet göstermişler, kendi kendilerini yiyip bitirmişlerdi. Ama bu daha zi- yade şahsi vehimlerinden ileri geli- yordu, zira Demokrat Parti 2 Mayıs AKİS, 9 TEMMUZ 1955 seçimlerinde milletin tamamiyle ser- best oylarının kahir ekseriyetini a- lacak kadar kuvvetliydi. Aslına ba- karsanız bugün de 2 Mayıstan bu yana konulan kanunlar kaldırılıp müsavi şartlar altında seçime gidil- diği takdirde ekseriyeti muhalefetin değil iktidarın sağlaması çok kuv- vetle muhtemeldi. Gerçi Demokrat Parti baş döndürücü bir süratle yıp- ranıyordu ama gene de 27 senelik ik- tidarın C.H.P. yi aşındırdığı kadar aşınmamıştı. Halk Partili hatipler hâlâ nutuk söylerken bir saatin çey- rek saatinde "biz öyle değiliz, biz böyle değiliz" diye kendilerini müda- faa etmek zorunda kalmakta, ancak öteki Üç çeyrekte iktidarın icraatına temas edebilmektedirler. Kasım Gü- lek bile ne zaman şeker lâfını ağzına alsa "bize şekeri beş liradan yedirt- tiniz dıyorlardı, ama o zaman harp vardı; şimdi i yok is darp şeker ortadan kayboldu dıye geçmı- Turgut Göle Şakadan maraz sin hesabını vermektedir. Gerçi Halk Partili hatipler bundan bir kaç sene evvel bir saatin 55 dakikasında ken- dilerini müdafaa etmek zorunda kalı- yorlardı. Fakat gene de Demokrat Partiyle müsavi şartlara gelememiş- lerdi. Partinin genel kurmayı bu du- nunun, bu gidişle bir iki seneye ka- dar tahakkuk edeceğine inanıyor, €. ondan sonra rakibini geçe- ceğine iman ediyordu ki hadiseler bu hesaplann dogrulugunu gosterıyor- du. Onun için C.H.P. nin işine en zi- yade gelen şey seçimlerin 1958 de ya- pılmasıydı. O zamana kadar halkın "Demokrat Partiye rey vermekle na- sıl yanıldığım anlıyacağı" ümidi C. H. P. idarecilerine hakimdi. Bu ba- kımdan partinin içinde hiç kimse se- çimlerin yenilenmesini talep etmeyi hatırından dahi geçiniliyordu. nin hataları kendilerini ıktıdara en emin yoldan götürecekti. YURTTA OLUP BİTENLER Teşkilâtta durum Hakikaten devam etmekte olan il kongreleri şımdıye kadar görül- memiş bır alâka çekiyordu. En ufak ilde binlerce insan kongre salonunu dolduruyor, ıcap ederse sigara içme- den bütün gün konuşmaları takip e- diyor, fikrini söylüyordu. CHP. her yerde kuvvetleniyordu. Kasım Gü- lek hakiki bir kahraman olmak yo- lundaydı. Asalar, çarıklar, heybeler hediye olunuyor, Genel Sekreter de eşhur "alameriken" zekâsiyle bundan partisi ve tabii şahsı hesabı- na geniş faydalar sağlıyordu. Mem- leketi olan Adanaya ayak bastıgında sanki yer yerinden oynamıştı. Ama halk ona yakın tezahuratı yurdun başka taraflarında başka Halk tililere de yapıyordu. Muhalefet bır çığ gibi büyüyor, her gün kuvvet- leniyordu. Demokratların kendi Ge- nel Merkezlerine yaptıkları müraca- at boşuna değildi. Bu arada iyi bir de hareket baş- lamıştı. Ümid olunur ki bu, sadece Kurultay hazırlığından ibaret değil- dir ve Kurultayda — kazananlar kaybedenler de çalışmakta devam e- derler. C.H.P. nin isim yapmış şah- sıyetlerı kongre kongre — dolaşıyor, partilerinin fikirlerini kendilerine has tarzda söylüyorlardı. Eski Maliye ba- kanı İsmail Rüşt Aksalın Sakarya kongresindeki konuşması bu bakım- dan ayrıca alâka uyandırıcıydı. Tah- sin Banguoğlu da - Partiden ayrılma- yı reddettiği için Nihat Erimin tavas- sut ettiği oçentlıgı suya düşmüş- ü -yola revan olmuştu. İstanbulda Ilhamı Sancar gibi cevval şahsiyetler her tarafa birden yetişiyorlar, iki bü- yük ilimizin, İstanbulun ve Ankara- nın başkanlan ise her mesele hak- kında fikirlerini derhal söylüyorlar bu fikirler alâka uyandırıcı olduğun- dan basında geniş yer işgal ediyorlar- dı. İhtiyar Partide alışılmamış - bir zıııdelık dinçlik göze çarpıyordu. Gö- nullerde bir ateş yanmıştı. Demokrat Partinin gerek rejim, gerekse ekono- mi sahalarında doğruyu bir türlü gö- rememekteki inadı iradeleri kamçılı- yordu. Fikirlerini söyliyenlerin uğra- dıkları müşkülât, hattâ şiddetli ceza- lar fikirlerini söylemeyenleri utandı- rıyordu. Basın da umumi efkârın te- siriyle muhalefeti açıktan açığa tu- tamamakla beraber - malüm sebepler yüzünden: kâğıt, ilân, 6334 - gittik- çe iktidardan uzaklaşıyordu. İktida- rı ise eskisi kadar kolay tatmin et- mek mümkün değildi. Demokrat par- tinin başı dertte olduğundan basın- dan daha çok şey istiyor, en masum haberleri veya yazıları sanki kendi a- leyhindeymiş gibi — tefsir ediyordu. Bu bal mdan meselâ Hürriyet, me- selâ Cumhuriyet, hatta Vatan De- mokrat liderlerin şiddet ve hiddetini celbediyordu. Bu gazetelerden mem- nun değillerdi. Sahiplerinin "âlet" ol duğundan şikâyet ediyorlardı. yorlardı ki "cay ker İbadullah., yaşa Parti!" diye mütemadiyen bağırsın-