gibi, ciddi ve faziletli bir iş telâkki etmişlerdi, bugüne kadar hareket herzaman bunu teyid edi- yordu. Fakat radyo idaresi kıskanç bir ev sahibi gibi, bir konsere dahi gitmelerine müsaade edemezdi. Fa- kat radyo idaresi, bazı büyük gece- lerde, bazı büyüklerin tertipledikleri “portakal gecesinde" şurada burada şarkı söylemelerini kendilerinden is- terlerdi. Bu takdirde gıtmemelerı im- kânsızdı. Çünkü bu emir olurdu, bu talimatname ile ilgili olan bir hare- ket olarak mütalâa edilemezdi. Her ikisinin bugünkü şartlar İ- çinde radyoda kalmalarına artık im- kân yoktu. İstif alarmı verdiler ve şehrin bir içkisiz gazinosunda çalış- maya başladılar. Radyı boşalmıştı Radyonun dınlenebılır ıkı mühim natkarı ayrılınca boşluk kendini hıs- settirmeğe başlamıştı. Halk turkule— rinde Muzaffer Akgün bu — ayrılm ile, bir boşluk bırakmıştı, Nerıman Sarısözen mıkrofondan bile zor işi- tilen sesi ile bu yeri dolduramıyor- du. Vakıa Nevin Demırdoven hâlâ zaman zaman Ta' söylüyordu. 1 "henuz istifası kabul olunmadı" idi ama, bu da ne pehriz, ne lahana turşusu idi... Çünkü, anatkâr bir başka yerde kontrat ıle çalışmağa başla- mıştı, her gece bu gazinoda şarkı söylüyordu. Eğer talimatname hü- kümleri sarahaten tatbik edilecek ise bu sanatkârın istifasını derhal kabul etmeli, yahut da başka bir formül bularak kontrat imzaladığı müesse seden uzaklaştırılmasını sağlamalı idi. Radyo idarecileri, bir Nevin De- mirdöven'in ayrılması ile nasıl bir darlık olabileceğini - kestirememiş- lerdi. Şarkı soylemesıne devam etti- riliyorlardı. Fakat yandan iste- dikleri gibi tatbik ettıklerı talimat- name hüküm lerını çıgnıyorlar, diğer yandan da emirdöven'den vazgeçemıyorlardı Bu nasıl bir işti. Bu nasıl bir icraat ve hareket tarzı idi kı hem talimatname deniliyor, hem talimatname istenildiği zaman tatbik edilmiyor, hem de o sanatkar- dan vazgeçilmek mümkün olmuyor- du. Bocalama ünkü radyo idaresi bocalıyordu. Fakat bu bocalama içinde, talimat- nameyi degıştırmek aklının ucundan dahi geçmiyordu. Bir sanatkâr iste- diği gazinoda çalışabilirdi, çalışması ile radyoda şarkı söylemesi arasında farklar vardı. Nitekim radyo idaresi batı musikisinde gazino sanatkârla- rından pekala istifade ediyordu. Hat- tâ o kadar ki, bar gibi eğlence yer- lerinin cazlarını radyonıın büyük programlarına alıyor, hususi bir i- tina ile ismini anons ediyor ve böyle- ce çeşitli seslere isterse gürültü ol- n * yer vermekten çekinmiyordu. Bu kıskanç haleti ruhiye alaturka ses sanatkarlarına münhasır kalıyordu. Yapılacak iş, talimatnameyi değiş- tirmek ve gazinoda çalışan sanatkâr- ların da radyoda şarkı söylemesini AKİS, 9 TEMMUZ 1955 temin etmekti. Nitekim Nevin De- mirdöven, hem gazinoda çalışmayı, hem de "yevmiyeli" olarak radyodan söylemeyi teklif etmişti. Fakat rad- yo idarecileri bu teklifi de red et- mişlerdi, kabul etmek cihetine gide- memışlerdı Sadece "bıze ait bir sa- natkâr" gib lâfı soylıye- bilmek ıçın bu teklıfi kabul etmek is- tememişlerdi. Bundan duyulan endi- şenin ne olduğu Mesele, radyoda beğenilen o sanatkar- ıim şarkı soylıyebılmesıdır Tabiidir sanatının m: rını o sanatkâr ıstedıgı şekılde toplıyabılecek iste- diği şekilde çalışmak imkânlarını e- linde tutacaktır. Bugünkü ücret Öl- çüleri içinde bir sanatkar gelip de radyo idaresinde çalışmak istiyorsa, O az ücrete rağmen şarkı soylemek teklifinde bulunuyorsa, bu radyo için bir lütuftur. Yoksa, bu şartlarla sa- Nevin Demirdöven Malt durum natkârı radyoda, sadece bize ait bir zihniyet ile, tutmak kabil değildir. İstanbul radyosunda her gün bir yı- ğın mühim isimli, ırı isimli alatur- kacı ses sanatkârı "teganni" etmek- tedir. Hem de bu sanatkârlar İstan- bul gibi bir büyük şehrın bir çok iç- kili gazinolarında "icrayı sanat" ey- lemektedirler. Fakat hiç kimse çıkıp , bu büyük isimlerin niçin sadece radyoya ınhısar etmediğini sormayı aklından geçirmemektedir. Çünkü, İstanbul halkının hemen hepsı gece veya haftanın muayyen bir ge- cesi bir gazinoya gidip bu ses sanat- kârını dinlemek imkânlarını, maddi imkânları elinde — tutmamaktadır. Halk hizmetindeki bir radyo idaresi, bu seviyeyi düşünmeli, ona göre ted- bir almalı, rahatça bu sanatkârları mikrofona getirmelidir, ama “"yev- RADYO miyeli" olurmuş, ama her söylediği saat başına para alırmış bu halkı il- gilendirmez. Halkı ilgilendiren tek şey, istediği sesı, istediği musikiyi radyoda bulmasındadır. Dünyanın neresı de görülmüştür ki, bir tekel zihniyeti ile bir meşhur sanatkâra el koyacaksın, sonra ona emsalleri arasında en az parayı tak- dir edeceksin, haftanın muayyen gunlerı bir başka yerde şarkı soyle- yip para kazanmak 'isteyince de ol- maz, sen sadece radyoda okuyabilir- sin dıye bir esbabı mucıbe öne süre- ceksin. Bu zihniyet, nomimizin, ticaretimizin bıle lıberal bır anlayışa ayak uydurduğu ve gürültüler kopar- dığı bir devirde anlaşılır bir şey de- Bil d' Köhne talımatnamelerı değiştir- mek lâzımdır. O z. , bu şekildeki ayrılmaları başka yollardan hallet- mek imkânlarını elinizde tutarsınız. Yoksa, her gün bir başkası, şapkası- nı aldığı gibi gidecektir. Gazinolar- dan garip sesleri temin etmek ne kadar yavan ise, elde mevcut iyi ele- manları kaybetmek de o kadar acı- dır. Şahane reklâm Bir Pazar günü Ankara radyosu- nun meşhur daldandala progra- mını dinliyenler hayretler içinde kal- havadis verecekmiş gibi sesini ayar- ladıktan sonra dedi ki: " Erdoğan Çaplı salimen Al- manyaya vasıl — olmuştur. nda vereceği konserler için hazırlıklarına başlamıştır Ve ertesi hafta komedi devam et- ti. Spiker gene ondan bahsetti: "Mü- nih'te radyosunun başında şu parça- yı çalmamızı bekliyor... Daldandala'- dan müteşekkil bir programı Münih hayranlıkla karşıladı.. ., Hayretler liçinde kalmamak müm- değildi. Bir radyo müntesibi İs- tedığı yere gidebilir Almanya'ya da Fransa'ya da.. Bu kendisinin bileceği ıştır Fakat onun gidişi ile dinleyici- nin alâkası olmaz. Hele hususi seya- hat olursa.. Dinleyici sadece alıştığı programı, alıştığı sesi arar. Nitekim, Erdogan Çaplı hangi vesile ile oldu- bilinmez, Almanya'ya gitmiştir, orada rivayete göre konserler vere- cektir. Fakat o radyo idaresi bu ha- reketi bir programda anons etmek, hem de bir reklâm zihniyeti ile bunu halka duyurmak itiyadında olmama- hdır. Erdoğan Çaplı'nın Almanya'ya salimen gitmesine herkes memnun o0- lur, fakat O sıralarda hiç bir uçak kazası, hiç bir tren kazası, hiç bir vapur faciası da gazetelerde havadis olarak yer almadığına göre bunu bil- hassa hususi bir dikkatle radyodan vermenin mânası nedir, hiç kimse an- lamamıştır. Radyodan reklâm bir talimatna- meye, hem de pahalı bir talimatna- meye göre yapılmaktadır. Şahısların reklâmlarına radyoda yer verilme- mektedir. Bu yasaktır .Ancak bazı