YURTTA OLUP BİTENLER marları sayesindedir. — Müteakiben Muhafazakârlar da kalkınma devre- sinin güçlüklerini, ekonomik darlığı, vesika usulünü basamak yaparak İş- çilerin yerini almışlardır. Bizde ise Demokrat Partinin 1950 zaferinde harbe girmeksizin atlattığımız 1939- 945 devresinin ekonomik sıkıntıları- nı istismarın rolü her şeyden büyük değil midir? Şimdi de C.H.P., Adnan Menderes kabınesının makul sebepli veya sebepsiz, memleketi içine sok- tuğu darlıktan, buhrandan — kendi menfaatine azami derecede faydala- nacaktır. Hükümet buna katlanmak zorundadır. Eğer hakikaten istisma- ra müsait bir vaziyet varsa D. P. bu- nun derhal izalesi yoluna gitmelidir. Bu bakımdan, çok geç kalınmış ol- makla beraber, millete söylenecek bir şey bulup onu söylemek ve ikna etmeye çalışmak gayet doğru bir ha- reketti?. Halk şimdilik iki şey biliyor: çar- şı pazara çıktığı zaman her istediğini bulamıyor, bulabildiklerini, karabor- sadan çok pahalıya temin ediyor. Muhalefet bunun kabahatini iktidara yüklüyor. Bundan böyle durum hak- kında iktidarın ükı'ını de öğreneceğiz. Eğer mukni malümat verebilirse D. teşkilâtının şıkayet ettiği o mu- halefet toplantılarına kimse uğra- "mukni malümat" darlığı ve sıkıntıyı ortadan kaldırmaktır. A- caba iktidarın elinde bu imkân var Yok, "kabahat benim değil, bu meş'um muhalefetin" demekle iktifa edecekse, D. P. teşkilâtı emin olabi- lir ki Kasım Güleği veya Osman Bö- lükbaşıyı dinlemeye gideceklerin a- dedi en kısa zamanda bırkaç misli artacaktır. Bakınız, Dr. Sarol'un "ri- ca" sı üzerine hükümet teblıgını bü- yük manşetlerle veren Yeni Sabah bi- le, o tebliğin yanı sıra ne diyordu: "Geçim güçleşti, beyler. Yaz mev simi dar keselerimize biraz ferahlık getireceğine, bilâkis, dibine darı ek- ti- Bunun sonbaharı da var, kışı da. Perşembenin gelişi Çarşambadan bel- Hi olduğuna göre, halimizi, nice olacak, Ayda «İlerine 400 lira geçen bir memur ailesinden mektup aldım. Yaz geleli beri iki kuçuk yavrularına he- nüz bir tek yemiş taddıramamışlar. Seker de bulamamışlar ki, bir tabak muhallebi pişirip yedırsınler Dört yüz lira aylıklı memur bu, baremin alt basamağında da değil, ama paha- hlık merdânesi altında ezilmiş, yam- yassı olmuş. Aylığı 150 liraya bir bodrum katında barınıyorlar. Geri kalan para ile yiyip içecekler, giyinip kuşanacaklar, suya, havagazı ve e- lektriğe, nakil vasıtasına para yetiş- tirecekler. Söyleyin bana, hangi da- 1 hesap mütehassısı, hangi pişkin iktisatçı bu muammanın içinden çı- kabilir? Müstahsil zarar etmesin duşunce— siyle domatesi, yer ve sırık 'diye ye ayırıyoruz. Manavdaki domatesle rin hepsi sırık, fiyatlarına gelince kazık! Sırık fiyatına kazık payı ek- lemeden domates satan yok. Şeftali- i cinse ayırdılar. Fakat hangi cins şeftalinin ııe cins fiyatına satıl- dığına bakan yı Bamya, et fiyatı- na, et ise bamya t'ıyatın Geçim güçleşti beyler. Bunun ar- tık lamı cimi yok. Dar gelirliye ya- şamak hakkı kalmıyor beyler. Vesikadan umacı imiş gibi köşe bucak kaçıyoruz. Vesika konsa, istif - çiler mala hücum edemiyecek, talep azalacak, istenilen şey, az da olsa bu- lunacak, herkes aynı yaşama hakkı- na sahip olacak, bu var-yok dırıltı- ları, bu keşmekeş ortadan kalkacak. mıiyoruz, haysiyetimize dokunuyor, vesikadan beşbeter çarelere baş vuruyoruz da, şu dünyaca denenmiş usulü bir türlü kabullenemiyoruz arada, eline geçen aylıkla çolııgunu, çocuğunu ecel teri döken bir dar gelırlı kitlesi var ki, İşte o mütevazi, tok gözlü ve sabırlı kitle mahvoluyor. Edebiyat yapmıyorum, beyler, — mahvoluyor, göz göre göre eriyor, tükeniyor. Bu kitle, bu mahrumiyete daha ne kadar dayanabilir? Bu, artık bir maliye ve iktisat dâvası olmaktan çıkmış, bir fizlyoloji meselesi olmuş- tur. Memleketimizin fiziyoloji, tıb, hayati kimya âlimleri bır araya ge- lıp fetvayı vermeli ve. insan taham- ünün hududunu alakalılara açıkça göstermelidir. Basit'hesaplara daya- nacak böyle bir fetvadan sonra, hâlâ dar gelirliyi düşünmezsek, bunun ma- ması böyle bir kitlenin mevcudiyeti- ni kabul etmiyoruz demektir. O za- man artık, ört ki ölem!" 4 Temmuz 1055 günlü Yem Sa- bah da muhalefetle veya tarafsızlık- la itham olunamazdı D. P. Münakaşa edilen lider Gecen haftanın sonunda bır akşam, saat dokuz buçuğa An ra Karpiç lokantasının bahçesine ka- labalık bir gurup girdi. mek yi- yenler merakla başlarını kaldırdılar, zira gelenlerin hepsini - tanıyorlardı. royla takip ediyorlardı. Hükümet er- kânı dans pistinden geçerek kamer- yelerin altına gittiler. Orada büyük bir masa hazırlaıımıştı Ziyafeti ve- ren başbakandı. Bu, resmi bir ziya- fetten ziyade ' 'samimi aile toplantı- ' ydı. Fakat göz önünde bir yerde yapılmasına ve gazeteciler tarafın- dan görülmesine bilhassa dikkat e- dilmişti. Zira bakanlar arasında bazı anlaşmazlıkların bulunduğu haberle- ri sızmış, hattâ iki üç bakanın Çan- kayada yaptıkları tartışma basma intikal etmişti. Gazeteler aynen şöy- le yazmışlardı: Cumhurbaşkanı Celâl Bayarın Çankaya köşkünde Irak Kralı İkinci Faysal şerefine verdiği — ziyafetten sonra; kabineye mensup bazı Bakan- lar arasında şiddetli bir tartışma ce- reyan etmiştir. Majeste Faysal ve maiyeti erkânı köşkten ayrıldıktan sonra, köşkte ka- lan Bakanlardan birisi, — kendisinin bir dergi aleyhine dâvanın itham etmiştir. Bu Bakan, Çıçekdag dergi sahibinin — cezalandırılmasına dair Toplu Basın Mahkemesi kararı— nın Yargıtayda bozulmasına tema etmiş, Çiçekdağ'ı bu mesele ile hıç alâkadar olmamakla itham etmiştir. Çiçekdağ Adalet Bakanı olarak kendisinin Yargıtaydaki — dosyalarla Osman Şevki Çiçekdağ Dr. Mükerrem Sarol Ziyafette teveccüh görenler AKİS, 9 TEMMUZ 1955