9 Temmuz 1955 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 10

9 Temmuz 1955 tarihli Akis Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER lar. Buna imkan olmadığı aşikârdı. İstiyorlardı ki bir ilde 50 bin kışının merakla takip ettiği C.H.P. M. P. kongrelerinden iki satırla bah— sedilsin, buna uammer Çavuşoğlunun radyoda yaptığı ve ih- timal ki ancak elli kişinin başından sonuna kadar dinlediği konuşma bü- yült başlıklarla neşredılsın Tabii bu da, gazetecılık tekniği bakımından mümkün değ ğildi. Gazeteler iktidar büyüklerinin şahane törenlerdeki re- simlerini münasip resim altlariyle geniş geniş basıyor, onunla iktifa e- decekleri ümidini kuvvetli tutmaya çalışıyorlardı. Kongrelerin cereyan tarzı Muhalefet — partilerinin kongreleri, tıpkı 1950 den evvel olduğu gibi bir hadise teşkil ediyordu. Her yer- de polisler, bir çok yerde savcı yar- dımcıları, bazı yerlerde ise bizzat savcılar ellerinde kâğıtlar, kalemler hatiplerin sözlerini zaptetmeğe çalı- şıyorlar, zaptedebildikleri kadarına dayanarak davalar acıyorlar, hattâ tevkifler talep ediyorlardı. Bunlar bilinmeyen, görülmeyen, şikâyet e- dılmeyen “ve bir iktidarın devrilm sinde rolü gayrumalüm hadiseler de— ğildi. Tam beş yıl, 1945 ile 1950 ara- sında C.H.P. iktidarının gayretkeş valileri, savcıları, polisleri muhalifle- ri aynı derecede sıkı şekilde takip ve rahatsız etmişlerdi. O zamanlar bun- dan en ziyade şikâyetçi olanlar ise bizzat bugünün liderleriydi. Ama beş sene sonra bunlardan hafızalarında hiç bir şey kalmamışa benzerdi. Aynı şeyleri, ihtimal ki aynı gayretkeş memurların yapmasına müsamaha ediyor, hattâ müsamaha ne kelime, yapmadıkları zaman onları cezalan- dırıyorlardı. Bu haftanın başında Pazar günü Adanada görülmemiş bir sıcakta gö- rülmemiş bir kalabalığın iştirakiyle görülmemiş bir alaka içinde geçen il kongresi çok ibret vericiydi. Kongre bir sinemada yapılıyordu. Bir locada savcı ile muavinlerinden biri, yanın- dakinde ise Emniyet müdürüyle şube şeflerinden bazıları yer almışlardı. Memurlar harıl harıl zabıt tutmakla meşguldürler. Bir ara Kasım Gülek dayanamadı ve şöyle dedi: "— Sabahtan beri benim ne söy- liyeceğimi merak eden savcının bek- lediğini duydum. Etrafım polislerle çevrilmiş. Zahmet etmişler. Çünkü C. kongrelerınde polis ve savcı- nın mııdahalesını icap ettirecek her hangi bir hadise görülmüş değildir ve asla olamaz. Şimdi iktisadi buh- randan bahsedeceğim. Yalnız peşinen söyliyeyim, savcı notunu alırken söy lediklerimi aynen alsın. Çünkü be- nim söylemediklerim bazen onların tuttukları zabıtta söylenmiş gibi gösterilmektedir." Bu sözleri beş yıl evvel Celâl Ba- yarlar, Adnan Menderesler, Refik Koraltanlar, Fuat Köprülüler De- mokrat Partinin kongrelerinde hazır bulunan memurlara söylüyorlardı. İş- te 1950 seçimlerinin arefesindeki zih- niyet devam ettiği içindir ki muha- lefet 1958 de kendisi için 1950 nin te- kerrür edeceğinden emin, harıl ha- rıl çalışıyordu. Teşrifat Ziyaretin son günleri Bu haftanın başında pazar akşa- vakit gece yarışma yakla- şırken Istanbulda Yıldızdaki Şale köşkünün - bu kadar manasız isim de az bulunur, zira cehalet aslında dağ evi demektir - yukarı kat pencerele- rinden birinin perdeleri aralandı ve bir baş dışarı baktı. Bu, yirmi yaş- larında, ince, esmer bir genç adamın çehresiydi. O gece mehtabın on ü- çüydü.- Hava sakin, sular parlaktı. Şehir baştan aşagı donanmıştı. Sağ tarafta pırıl pırıl yanan Sarayburnu, karşıda aynı şekilde ışıldayan Üskü- dar vardı. Kız kulesi aydınlatılmış, ince direğindeki bütün ampuller ya- kılmıştı. Dolmabahçenin önünde do- natılmış Savarona yatıyordu. Büyük Çamlıcaya muazzam bir projektör yerleştirilmişti. Bir tane daha, onun az aşağısında vardı. İkisi birlikte Yıl- dızı aydınlatıyorlardı. Genç kral - zi- ra pencereden bakan Irak kralı Ma- jeste ikinci Faysaldı - geniş bir gö- ğüs geçirdi. Bütün bunlar kendi şe- refineydi. Üç saat kadar evvel, saat 19 da Dolmabahçeye ayak basmıştı. Refa- katinde Cumhurbaşkanı Celâl Bayar vardı. tıma mMmuazzam taklar ku- rulmuş, bunlar Türk ve Irak bay- raklariyle suslenmıştı Zaten bu bay- raklar şehrin her tarafına asılmış, valilik donanma işine E. T. T. ida: sinin merdivenli kamyonetlerını tah— sis etmişti. Aynı gün bunların bir kaç tanesini Köprübaşında görmek kabildi. Bir gece evvel de harıl ha- rıl çalışmışlardı Kralı alkışlasınlar diyı ayının pazar gününde mektebınde kalmış talebeler, ellerin- de bayraklarla rıhtıma celbedılmış- lerdi. Meşhur mehter takımı da yeri- ni almıştı. Bir de küçük mehterler vardı. Onlar on yaşlarında çocuklar- dı. Sutlarına yeşil veya kırmızı cüb- beler geçirilmiş, başlarına sarıklar sarılmıştı Bir kıta asker selâm resmini ifa ediyor, gemilerden toplar atılıyordu. Kral ikinci Faysal — refakatinde Cumhurbaşkanı olduğu halde iki muhriple — Zonguldaktan gelmişti. Kralın şerefine bütün donanmamız Haydarpaşa açıklarına demirlemişti. O sırada Savarona da oradaydı. İkin- ci Faysal muhriple donanmamızı tef- tiş etmiş, gene toplar atılmıştı. Her şey son derece şatafatlı cereyan edi- yordu. Küçük kral çok memnundu. Ertesi gün sabah erkenden Sava- ronayla yola çıkıldı. Donanmanın manevraları vardı. Tapılan bütün ha- reketleri Anadolu Ajansı bir müte- hassıs gemici edası ve üslubuyla u- zun uzun anlatacak, bu malümat gü- nün en alâka uyandırıcı haberi ola- rak radyolarda okutulacaktı. Heybe- liye, Yassıadaya, Gölcüğe gidildi. Se- yahat Savaronayla yapılıyordu. U- çaklar, denizaltılar türlü gösteriler- de bulunuyorlar, tatbikat krala izah olunuyordu. Su üstü, su altı bomba- lan atıldı. Dolmabahçedeki merasi- min bir küçük numunesi Gölcükte ha- zırlanmıştı. Müteakip gün Maetrise gidildi ve orada yapılan atışlar seyredildi. Cum- hurbaşkanı gene aziz misafirimizin refakatindeydi. Kral Faysala hemen her şey uzun uzadıya izah olunuyor, malümat veriliyordu. Ziyaretin en şahane gecesi akşama saklanmıştı, Gece Cumhurbaşkanı tarafından Şale köşkünde bir yemek verildi, onu ka- bul resmi takip etti. Her şey fevka- ladeydi. Bunları vali ve belediye baş- kanı ancak kendisinden beklenilen bir vukufla hazırlamıştı. Şampanya- lar, viskiler içildi. Beyaz smokinler, fraklar içinde erkekler, açık tuvalet- leriyle hanımlar son derece şıktı. Za- ten bu münasebetle verilen suvarele- rin başlıca hususiyeti iştirak edenle- rin şıklığıydı. Üstelik harıkulade bir de mehtap vardı. Denizin üstü pırıl pırıl yanı- yor, donanmış gemiler birer renkli böcek gibi dolaşıyordu. Eğer Zafer gazetesinin muhabiri Istanbulda bu- lunsaydı kim bilir geceyi ne güzel tarif eder, gökten süzüle süzüle yıl- dızlar indirir, donatılmış çam ağaç- larma mersıyeler okurdu. Hakikaten muhte ve parlaktı. Güzel Istanbul butun ıhtışamıyle Yıldız sa- rayı sakınlerının ayaklarında açılı- yor, manzaraya doyum olmuyo rdu. Kim bilir ne alemler görmüş olan köşk ve onun bahçesi belki de kabul resimlerinin en şahanesine bu akşam sahne oluyordu. Ziyafette Veliaht Prens Abdülilah da vardı. Prens Ab- dülilah naipliği zamanında da Türki- yeyi devletin misafiri olarak resmen ziyaret etmişti. O sırada Halk Par- tisi iktidardaydı. Misafir devlet baş- kanı gene ikram ve izaz olunmuştu ama nerede bu istikbal, nerede o., Arada dağlar kadar fark vardı. Memleket ekonomik bir sıkıntının i- cinde bulunmadığı halde Saik Par- tisi iktidarı ziyareti mümkün olduğu kadar ucuza maletmeye çalışmış, şa- hane geceler tertiplememişti. Dem rat Parti hükümetinin comertlıgı, e- li açıklığıyla Halk Partisi hüküme- tinin pintiliği taban tabana zıttı. Şimdi muhalefet milletvekilleri i- çin Meclisin açılışında iktidardan so- rulacak bir sual kalıyor: Irak Dev- let Başkam 1950 den evvel memle- ketimizi ziyaret ettiği zaman kaç pa- ra harcanmıştı, bugün askeri ve sivil bütçeden kaç para harcanmıştır. A- rada bir kaç misli fark bulunduğun?' dan hiç kimse şüphe etmesin. Demok- rat Partinin memlekette refah oldu- ğu iddiası elbette ki boş değildi AKİS, 9 TEMMUZ 1953

Bu sayıdan diğer sayfalar: