BELEDİYECİLİK Yenımahalle otobus duragı Hem bolluk, hem kıtlık Ankara Tarifesizlik Sâkin, — uzun boylu genç bir adam, otobüs işletmesinin başkontrolör- lerinin birisinin önünde durdu, ken- disini bir dakika için takip etmesini rica etti. Hava sıcaktı, şehrin en bü- yük meydanında az insan görünü- yordu. Baş kontrolör, o genç adamla birlikte bir otobüs durağına kadar gitti. Beraber gelmesini niçin istedi- ğini o genç adamdan sormamıştı, fakat bir şikâyet ile karşılaşacağım- dan emindi. Bahçelievler semtinin Ulus mey- danındaki durağında durdular. Baş- kontrolör, hâlâ niçin buraya kadar getirildiğini anlamamıştı, otobüsler, troleybüsler bir sıra halinde gar isti- kametine doğru yüzlerini dönmüşler, bekliyorlardı. Halk sakin otobüsleri dolduruyordu. "Niçin buraya kadar beni getir- diniz?" diye sordu. adam, bu sual üzerine, bir damla ile bar- dağın taşması misali anlatmağa baş- ladı. Bu güne kadar muntazam bir insan olarak yaşamıştı. Bu güne ka- dar, evinden işine, isinden evine da- kika sektirmeden gitmek arzusu ile yanmıştı. Bu onun en tabii arzusu, "huy" haline getirdiği bir alışkanlık idi. Fakat bugüne kadar, işinden evi- ne, evinden işine muntazam bir saat ölçüsü ve dikkati içinde gittiğini ha- tırlamıyordu. Her gün bu usulü tat- bik etmek için çalışmış, hattâ çar- pışmıştı. Fakat her gün, bir başka saatte evine gitmek veya işine gel- mek durumu ile karşılaşmıştı. Oto- büslerin şehre gelmeleri, şehirden o- turduğu semte gitmeleri için bir ta- rife olduğunu biliyordu. Bu tarifeye göre, meselâ saat başlarında, mese- lâ her yarım saat başında bir oto- büsün kalkması icap ettiğine inanı- yordu. Çünkü belediyenin tanzim e- dip, otobüs duraklarına bir cam çer- çeve içinde astığı bir tarifenin tat- bik edilmesi lâzım geldiğine kani idi. Ancak, her sabah bir muntazam sa- atte şehre inmesi icap ederken, du- rak yerine koşa koşa da gelse, yavaş ş da gelse, garip hadiseler ile karşılaşıyordu Ya otobüs duraga yüz metre kaldıgı sırada ağır ağır hare- kete geçmiş oluyor, yahut da otobü- sün içinde oturup hareketı bekliyor- du. Kalktı, kalkacak diye sabırsızla- nıyordu. ' Bu ikisinin arasında bir yol bu- lamamıştı. Bıletçıye hareket saatinin geldiğini söylediği zaman, "bizim saat sizinki gibi gostermıyor ceva- bını alıyordu saatler birbirini tuttu- ğu zaman bu sefer de biletçinin bü- tün ınsanlık kaidelerini ortaya koyan mazlum bir boyun kırışı ile "bir ka dakika daha beklesek, belki isine gi- deceklerden geç kalmış olan olur" deyîşı ile karşılaşıyordu. Buna da, bir evvelki cevaba da bir şeycikler diyemıyor Ve işler karışıyordu. Ve işte bütün gayretlerine rağ- men ya saatinden evvel, ya saatin- den sonra işine gidebiliyor veya evi- ne dönüyordu. Başkontrolor bütün anlatılanları büyük bir dikkat içinde dinledi. Her cümlenin sonunda bir baş sallaması ile tasvip ettiğini de açıkça belirtti, o sakin, o genç adam memnuniyeti— ni saklamadı, "bakın işte siz de be- nim gibi düşünüyorsunuz" dedi. Başkontrolör gene başını salladı, sonra bir başka belediye mensubu gel- di, bir şeyler konuştular. Bir keskin duduk sesi işitildi,, birden otobüsle- rin bir homurtu içinde sallandıkları, yola revan oldukları görüldü. nsan yanından ayrılan başkontrolörün arkasından baka kal- dı. Tarifeler gene aldanmıştı, o kes- kin düdük, bütün otobüsleri zama- nından farklı olarak harekete geçir- mişti. Meyus, mükedder bir dolmuş aradı. Otobüsü de dert anlatmak gay- reti içinde iken kaçırmıştı Halli lâzım gelen S ehrin bazı semtleri vardır ki, bu- 5 ralara işliyen otobüs imkânlar da- hilinde servis yapmaktadır, Öylesine yerler vardır ki, iki otobüsün karşı- lıklı sefer yapması ile vatandaşı nak- letmek imkânlarına sahibiz. Fakat her ne olursa olsun, bütün bu güç- lüklere, hattâ denılebılır ki imkânsız- lıklara rağmen Ankara şehrinin oto- üs derdini halletmek mümkündür. Bunun için ne sihirbazlığa, ne de bü- yük bir gayrete lüzum vardır, sami- miyet, isleri normal ve plânlı şekilde halletmek için kâfidir. Belediye, muhakkak ki, otobüs ta- rifelerini yaparken bir hesaba, bir kaideye isnat etmiştir. Yolcu itibariy- le trafiğin en yüklü olduğu saatler hesaplanmıştır, buna göre otobüslerin miktarı ayarlanmıştır. Bu ayarlama- yı keyfi düdüklere inhisar ettirip, kaybetmemek ve yoketmemek la- zım gelir. Halbuki, tarifelerden çok otobüslerin kalkışına kontrolörlerin düdükleri hâkim olmaktadır. Bu karışıklık, vatandaş zihninde islerin anormal şekilde ayarlandıgı şüphesi- ni uyandırmaktadır. Her şeyden önce, müesseseye alman memurun ehlıyetı— ne bakmak, hele kontrolör gibi su başı olan bir vazifede işlerin düdük- ler ile değil, idarenin tatbikini iste- diği tarifelerle yapılmasını sağlamak şarttır. Bu şekilde hareket edildiği, tari- felere uygun hareketler ortaya ko- nulduğu zaman, işlerin normal bir seviye üzerinde yürümemesi imkân- sızdır. Bir Yenimahalle durağını ele almış, burada hangi otobüs, hangi saat ayarı ile kalkmaktadır, bır gös- teriniz, imkânı yoktur ki, bır otobü- sün muayyen bir ölçü ıçınde hareket etmiş olduğu gösterilebilsin. Otobüs doldu anı otobüsler doldu mu, birbiri arkasına hareket emrini alırlar. Ve sonra, bu durağa gelmiş olan vatan- daş için uzun bir intizar devresi baş- lar. Yenimahalle'den bir otobüsün dönmesi beklenir, beklenir. Nihayet bir tanesi görünür, arkasından bir i- kincisi gelir, durağa yanaşır, diğerle- ri bunları kovalar. Bu bolluk ile kıtlık arasında bocalar durur Bu AKİS, 9 TEMMUZ 1955