MUSİKİ lam bir geleneğe istinat ettikleri i- çin kendileri urtarabiliyorlar, buna rağmen, solıstlerın çalışmaları nı yer | başarıyı baltalıyor Ellınglı:on elesi anlaşılan, solıstlerın, bu büyük mu- şahsın düşünüşünü. ve duyuşunu henüz kavrayamamış olmalarıdır. Meseleler Gene alaturka dâvası ama... diye başlamamız, bir bakı- ma lüzumsuzdu. Alaturka davası, malesef, hii man kapanma- mıştı. Atatürk'ün ifadesiyle "bu ba- musiki", bacağına bakmadan, en yirmi yıldan beri, büyük musiki boy ölçüşmeğe devam etmıştır, dünkü, başına "basit, kötü, zevksiz" hatları eklenebılecek butun musiki- gibi, çoğunluğun desteğini ka- -mıştır Bu, modern Turkıye nin mesele- sidir belki.. Bu mevzuu ele almamızın sebebi, de günlerde, Cumhuriyet gazetesi- "Okuyucularla Başbaşa" sütu- ıılarda çıkan, dikkate şayan İki mek- tup oldu. Bu mektuplardan bazı kı- sımları aşağı İva alıyoruz Bırmcısı, geliyor ve Altınok ımzasını taşıyordu. mektup sahibi ezcümle şöyle diyor- Radyo derdı hala halledılmedı halâ bizl lar yapıyorlar ve gun geçtıkçe de Türk musikisi saatleri yok olmakta devam ediyor. Şayet arzuları, bizi Türk musiki- dinlemekten mahrum etmekse söy- sinler biz de radyolarımızı açma- alım. Ne zaman radyomu açsam ya skeçtir veyahud da Mozart'ın bil- mem kaçıncı senfonisi.” Birkaç gün sonra, gene aynı sü rede, başka bir mektup neşredıldı. şoyle diyordu: “Sütununuzda neşredilen bir yazı sayısıyle, hakiki musiki aleyhtarı taassıp münevverlere hitap edi- orum. Tİlimde garp, teknikte garp, hat- ta sanatın diğer şubelerinde garb, fakat musikiye gelince; ille de ala- turka Canım her milletin musikisi ayrıdır ve her millet kendi müziğini ister. Ama biç bir radyo, vatandaş- arına günde on iki saat kendi müzi- mizi dinletmek için israr etmez. Bu- narağmen siz hâlâ "daha!" diye yad ediyorsunuz. Gel m, bize Türk müziği diye dinletilen ve sizleri öteden hengâmenin içinde, bizim musikimizi acaba ne miktar bulabi rsiniz? Hem, Acemli, Hicazlı, Kürd- di musikiye siz nasıl olur da Türk müziği diyebilirsiniz? Bunlar, ya besteleri kadar Türk olabilen beste- ler veya bir hacıağanın zevkine gö- Misal göstermeğe ne hacet, her zaman kafamıza vura vura dinletir- diler.Ama bu kâfi mi? Nerede radyo- kültürel cephesi, nerede öğretici ve yükseltici tarafı? Bunları bir ta- rafa bıraktık, şu üç radyomuzdan, a- caba haftada kaç tane su katılm mış halk türküsü dınlıyebılırsınız" Hakiki müzikten lütfedilen bir kırıntıyı da (uydurma bir röportaj dolayısiyle programdan silinmemiş- se), iş veya Uyku saatlerinden feda- kârlık etmek şartiyle dinlemek müm- kündür. İşte bunlara rağmen siz hâ- lâ doymamak ta ısrar ediyor Ve ha- kiki musikiyi nefretle yad ediyorsu- uz. İnadı bırakalım! İnsan kulağı ve kafası, en az beş asır geri kalmış mü- ziğe artık tahammül edemez. Uyku- sundan "akşam oldu gene de bastı kareler" le uyanan insandan ne ce- mıyete, ne millete, ne de kendine ha- r gelir. Bir iki yabancı artistin ve- ya polıtıkacmm İltifatına inanıp ken- dimizi aldatmıyahm' Viyolonselle taksim yapmakla, "şef, solist" fa- lan gılbı büyük latlar etmekle tekâ- Bu mealde yazı yazan bir arka- daşın başına geldiği gibi, küfür mek- tuplarına muhatap olmamak için i- sim ve adresimin mahfuz tutulması- nı rica ediyorum (Mektup sahıbı, H. A. imzasını kullanmıştı. Bu yazıyı okuyup da kü- für mektubu gönderecek adres bula- madıkları ıçın uzulenler çoktur. A- H. lah razı olsun" di- yenler de eksık değildir. AKİS, 9 TEMMUZ 1955