Adalet Bakanlığına yapılan bütün tel- kinler hiç bir netice vermemiştir. Son aylarda, geçen senenin bütçesine konu- lan bazı «tahsisatçıklar» ile hapishane- lerin yeniden onarılması, — düzeltilmesi için faaliyete geçilmişti. Bu yeni butçe yılına girerken - verilen ma- lumata göre - neticesini kısaca bildire- im ve Ankara cezaevlerinin du- hiç bir faalıyet olmıyan bir kaç kazaya - hapishanesiz ilimiz yoktur - bi- na inşa edilmiş, fakat bunlar da mo- dern olmaktan uzak tutulmuştur. Ibuki Meclis'te — hapishanelerin feci halleri bahis konusu olurken Adalet Bakanı, hepsinin düzeltileceğinden bah- setmiştir. Düzeltme sadece dış duvarla- rın bir kaç taşının yerıne yenılerını yer- küm men ifade edilmiştir. Bugün bir odada - oda değil kocaman bir salon - on ve- ya yirmi, hattâ otuz mahküm bulun- maktadır. Mahkümiyet sebepleri birbi- rinden farklıdır. Katil, azılı katil, hattâ idam — mahkümları, —cezalarının infaz edileceği güne bir kaç gün — kalıncaya razamın evinde, Talât Paşanın ve, Merkezi Umumı âzasından oldukları— nı sonradan öğrendiği, dört sivilin huzurunda haritalarını serer, gündüz anlattıklarını bir daha sö; Ertesi gün Babı-Âlide Meclisi- Vükela odasında neler konuşulduğu- nu A. Bey öğrenememiş, fakat hayli sert lâflar edilmiş olduğunu, aylar- dan sonra, başkalarından ışıtmıştır Se eçmemiştir. Kaymakam A. Bey Nazır Paşanın hu- zurundadır Enver Paşa, her zamandakinden daha gergin bir yüz, daha sert bir bakışla karşısındakine — gözlerini di- kerek şu hitapta bulunur: «A. Bey, ben sizi beğenir ve takdir ederim. — Kabiliyetli ve çalış— kansınız. Fakat anlıyorum ki, şimdi- ki işinizde kaldıkça ilerliyemeyecek- siniz. Ben ilerlemenizi istiyorum. Size istidat | ve kabılıyetlerınızın in- n ket edeceksiniz. Muvaffakiyet dile- rim.» Bu keskin hitap karşısında do- nup kalan A. Bey için teşekkür edip selâm — vererek odadan çıkmaktan başka yapacak bir şey yoktu. O da onu yaptı. Böyle ansızın tepeden-inme tâ- yinin sebebini biraz sonra Müsteşar Mahmut Kâmil Beyden öğrenecekti AKİS, 17 ARALIK 1954 kadar -bir arada kalırlar. Bir kaç gün hapis ile cezalı olanlar da bunların ara- sına konulur. Bizim hapishanelerde suç- ların derecesine göre mahkümları sınıf- landıran bir zihniyet yoktur. Gelişi gü- zel tertip yapılır. Dikkat, mahküm ade- dinin anide fazlalaşması karşısında yer darlığına ne gibi bir çare — bulunacağı noktasında toplanır. lâzım gelen Halbuki, bugünkü — sistemin sakatlığı ortadadır. Bir insanı mahküm et- menin en kestirme tekrar etmemesi, miyete dönmesini düşüncenin hiç bir zaman yer etmediği söylendiği zaman ılgılı makamlar bize cevabı vermektedir a ne yapılsın'? Hapıshaneleı'den mahkumların iş ahlâkı edinerek çıkm sı için Yeni Cezaevleri kurduk, iş usu- lü tesis ettik ve bu suretle mahkümla- ra çalışarak hayatlarını kazanma yolları- nı gost rdi sahası olan illerdeki bütün ceza- evlerinde, bu kısımlara cemiyet içinde esasen bir mesleği olan mahkümlar yerleştırılmektedır Bunların arasına za- an zaman hiç bir iş tutmamış, mesle- gı olmıyan kimselerde sıkıştırılmıştır. Geriye kalan binlercesi, hiç bir meslek edinmeden, geldiği gıbı çıkmak üzere mahkumıyetlerini çekmektedir. Fazla konuşmuş, sivillere söylen- mesi caiz olmayan şeyleri söylemiş. « im, ben ye Nazır Vekili Sadrazam Paşanın emri üze- rine, kendi reisimden aldığım tali- emekle endi müdafaa etmiş olamıyordu. Sad razam Talat Paşa si- vildi. Harbiye Nazırına vekâlet et- mekle sivillikten çıkmış Enver Paşa nezarete Bronsart Paşayı çağırtmış. da ne geçtiği pek belli olmamış ama, müşkül durumda kalan Alman gene- rali fena halde kızmış, kendi tavsiye- sine göre <«münasip şekilde» malü mat verecek yerde —Sadrazama «lü- zumundan fazla» izahat verdiği an- laşılan A. Bey aleyhinde ateş püskür- müş. Mahmut Kâmil Bey, A. Beyi müsteşar odasının kapısına kadar geçirdi. Ayrılırlarken arkadaşının sır- tını okşuyor ve fısıldıyordu: «Uzat- ma, ucuz kurtuldun.» Arzı veda için ziyaret ettiği gü- ler yüzlü, tatlı dilli Sadrazam Talât Paşadan işittiği söz de şu oldu: üzülmeyin. Vazife her yerde vazife- ir. Güle güle gidin. Ben sizi unut- mam.» 1917 de Maraş'ta Alman doktorun 1952'de bu gerçek hikâyeyi dinledik- ten sonra anladım. Meğer o zaman Sadrazam Talât Paşa da bu vakadan benim kadar bihabermiş. Bu memleket neler görmedi izahı, işlediği suçu. SOSYAL HAYAT Cezaevinden köşe Herkes — evinin — efendisidir Hele, Adalet Bakanının iş esası olan yeni cezaevlerinde mahkümiyetle- rini çekenlere tatbik etmek istediği usul- den sonra, meslek sahibi bir kimse da- hi hapishanede çalışmak istememekte- dir. Çünkü Adalet Bakanlığının bir ka- ran vardı, buna göre -iş yapan, çalışan makamların mahkümiyet — senelerinde normal ve haklan olan indirme artık ya- pılmıyordu. nradan, Meclis bu kararı iptal; etti, fakat mahküm o kadar emniyetsiz- lik içindedir ki, bozulan bu kararın tek- rar yerine konmasından endişelidir. Bunun ıçın çalışmak ıstememektedır ezıyet etmekte dışarı sip, dışarıyı ve işlediği suçu hafif gös- terecek bir haleti ruhiyeye kendisini at- maktadır. Bugün sadece İmralı ceza- evinde bu noktaya dikkat edilmektedir, diğer taraflarda tatbik edilen usuller neticesinde, mahkümu cemiyete iyi ve yararlı olarak değil, kötü ve kötü huy- lan daha da fazlalaşan bir mahlük ha- linde iade etmekteyi Hapishanelerde, seviyeye göre kül- tür vermek mahkü mak gibi usuller yoktur. Tamamen başı boş bıra- kılmış mahkümlar, ellerine geçen kama- li bıçaklı gazeteleri, mecmuaları oku- makla vakit geçirmektedirler. Son za- manlarda, — hapishanelere — öğretmenler tahsis edilmeğe başlanmıştır. Fakat bu öğretmenlerin — vazifesi sadece alfabeyi öğretmek mahkümun gazeteyi heceliye- rek okumasını temin etmekten ileri gi- dememektedir. ahküm için — doğrudan doğruya ahlâki mevzular ihtiva — eden kitapları okumak ve kendisine bunu okutmak 23