SOSYAL Cezaevleri Düzeltilemiyen durum ı evkıf'ını müteakip, kapısının uzerınde <<Y ezaevi» eşyayı kendisine verdiler. Ve içeri gir- di.. Bu hâdise, Türkiye'de hemen her- gün yüzlerce insanın karşılaştığı bir ha- kikattir. Hapishaneye düşmek, kapıdan ile bir felâket, yaşanılan muhit, götürüp, yatılmayacağız. bir yerınde bu mesele Fakat, pishane bizde doğru giderken, islâhı nefs etmesi için mahküm ettiklerimiz kötü ve en iptidai şartlardan mahrum binalara sokulur. İçeri gireni ilk gece, <«tecrithane- de:» misafir ettiler. Tecrithane, damı, çatısı, olmıyan, her tarafından soğuk rüzgâr güren büyükçe bir oda idi Pis- lik, en mümeyyiz vasfı idi. İnsanlar üst- üste yığılmıştı, uyuyorlardı. Def-i ha- cette bulunmak için herhangi bir başka yer aramak lüzumsuzdu. Burada, bu- lunduğu yerde yüz seksen derece bir dönüş ile insanın karşısına çıkar. Her şey, her türlü ihtiyaç, — başka bir yer aramadan istenildiği şekilde burada gi- derilebilir. Girenin, — hapishane ile ya- bancılığı kızarıp morarması ile belli olursa buralara bir kaç defa gelip git- mişler, kendisine durumuanlatırlar, hattâ anlattıklarını yaparlar. Adam tecrithanede bir gece kaldı. kalmasının sebebini şu şekilde Tecrıthane her türlü Halbuki içme girip gördükten sonra, bu kadar kötü, gayesinden bu kadar uzak- laşmış başka bir yer tasavvur edilemez. Tecrithanelerin — düzeltilmesi için senelerdir hiç bir hareket yapılmamış- tır. Bu sistem, isminin insana telkin et- tiği manâdan çok uzak, tamamen du- mura uğramış olarak hâlâ durmaktadır. Tecrithanede — gününü geçiren bir mahkü , hemen ertesi günü saçları kesilir. Kestiler; üzerine kötü ve sene- lerdir yüzlerce mahkümun sırtından geçmiş bir elbise verdiler. Hücresi ta- yin — edildi, soktular. Yatak, yorgan evin- den geldi, tahtalardan yapılmış - buna bile şükür edebilir- karyola gösterdiler. Memleketimizdeki hapishanelerde mahkümları ayrı ayrı hücrelere koy- mak, tecrit etmek yoktur. Bugüne kadar 22 GEÇMİŞ GERÇEKLERDEN HAYAT Otuzbeş sene sonra S öne 1917. Nısan ıçınde bir gün. man vardı Ermeni doktorla karşılaştık. Yanında bir Alman zabiti vardı. Tanıştık. O da doktormuş. Irak cephesinden izin- li gelmiş, Maraş Alman hastanesinde istirahat ediyormuş. (Burada bir parantez açıyorum. Birinci Dünya Harbinden evvel Ma- raşta bir Alman hastanesi; mekteple- ri, atölyeleri ye çiftlikleri ile, biri Al- man, öbürü İngiliz, iki yetimhane; lise derecesinde bir Amerikan mekte- bi ile bir theologi semineri (ikisi de yatılı) vardı -bunlar Protestan mis- tarafından edılırdı hepsi geniş bahçeler içinde mahsus inşa edilmiş binalarda yerleşmişlerdi. Bizim küçük, sakil bir bina içinde beş senelik bir idadimiz ile bir kaç bakımsız ilkmektepten başka bir şe- yimiz yoktu.) Karşımdakilerle ayaküstü bir kaç lâf arasında sıcaktan bahsedildi. Ben «burası böyle, kim bilir Bagdad na- demiş bulundum. Alman doktor, souk bir eda ile cevap ver- aİngilizlere sormalı.» «Neden «Nedeni var mı? Şimdi onlar Bagdad da,» diyen Alman, hiç hoşu- müstehzi bir sırıtma tamamladı: «Haberiniz Bağdad düştü.» o d olan-bitenden habersız «zaferi nihai» teraneleri ile avutulduğumuza yanı- yordum. Bagdad'ın akibetinden Ma- raşta kimsenin haberi yoktu. * S imdi, otuzbeş sene sonra dinledi- 9 ğim bir hikâyeyi anlatayım. 1917 Mayısı içinde Başkuman- dan Vekili Harbiye Nazırı Enver Paşa, vaziyeti yalandan görmek üz- re, Suriyeye gitmiştir Reisi Bronsart Kaymakam (yarbay) talımatı verir: «Nazır gitti Kendisine Paşa vekâlet ede- şimdi burada, Biraz evel beni ça- cekmiş. Nazır odasında. Avni — BAŞMAN ğırttı. Son askeri vazıyet hakkında malümat istedi. im. Muvafık odasında sizi bekliyor. Vaziyeti mü- nasip şekilde anlatırsınız. alât Paşa B nazik bir teklifsizlikle kabul eder İltifat gös- rir. Nereli olduğunu «Anadolu evladı, ha- memnunluk cevap üzerine lis Türk!» diye ayrıca beyan eder. A. Beyin ortada büyük masanın üstünde serili harita üzerinde Sadra- zama verdiği izahatın en kısa hülâ- sası şudur: Şarkta: Ruslar Erzurumu aldık- erine yürür- ken başka bir kolları, İngilizlerle bir- leşmek için, Iraka sarkmağa çalışı- yor. rak cephesinde: İngilizler Bağ- dadı aldıktan — sonra harekellerimi Musul istikametinde dev ediyor- lar; Cenupta Fılıstın cephesınde de u mevzularda tatmin edici bir vuzuh ve sarahetle rumda olmayan A raz tez geçerek sözlerini şöyle biti- tir! t «Elimizde en seçme birliklerden kuvvetler var.» «Peki, nerede bunlar?» «Galiçyada, Dobricede, Make- donyada.» Sadrazam, iki eli masanın kena- rında, gözleri haritaya dalmış, bir iki dakika düşündükten sonra A. Be- ye döner: aymakam Bey,» der, «Verdi- ğiniz izahat için size teşekkür ede- rim. Şimdi beni dikkatle dinleyiniz. Bu akşam yatsıdan sonra, sokaklar İyice tenhalaşınca bizim eve gelecek- siniz. Ev Ayasofyanın karşısındadır. Haritalarınızı beraber — getirirsiniz. Sizin bizim eve geldiğinizi, âmirleri- niz dahil, hiç kimse bilmeyecektir. pıda karşılarlar. son derece mahrem kalmalıdır. Size itimad ediyorum.» aymakam A. Bey, o gece, Sad- AKİS, I1 ARALIK 1954