ıl yapıp bu vak it Mahmuda sncelerini ve hatta aptırarak Sultan a eden e onlara a fasleb- atmak, rerleştir- te kaldı. ftileri de Bunlar, i sultan ve 1877 âlim de: Erenler ve Erdirenler — Baş 15 inci sayfada — — Pek âlâ: — Şimdi artık Şeyhi ayıltalım. Ne yapacağını bi- lemiyordu. Hemen Molla Mustafa'nın ellerine sarıldı : — Aman evlât, efendi hazretlerini artık çileden SEN da, kendisine niyazda bulunsa — Öylel.. Biraz daha kalırsa ee muhterem daha Ev söyliy emi izler verecektir Efendi ae biraz evvel bura- ya geldiler, sizin haliniz kendilerine malüm olmuş. Gelip yüzünüzü yö- since” — Kaldırın bu hınzır İâşesini e dan” diye yüzünü kapayarak geri kaç tılar. Seni galiba domüz eklinde gördü — Aman yarabbi! ben ne yapaca- ğım şimdi ? Orasını ben ne bileyim, Efendi ha lie sormalı, fakat seni şimdi görmek bile istemez. Şeyi bütin kurnazlığına rağmen cahildi. İşlediği günahların, yaptığı fe- nalıkların ağırlığını yenemiyen, hura- fat ile dolu olan kafası birdenbire du. rüyermişti. Dairede kendi telkini ile erdirdiği bu adamı, şimdi piri ile gö- rüşmüş bir ya gibi görüyor. Mollanın şeytani tesirlerile, daha zebun ve daha şaşkın bir tehalükle teslimiyet gösteri- yordu. Şeyhin müridi nekadar fazla ise,düşmanı da o kadar çoktu. Birçok kepazelikleri dillerde söyle- niyordu. Hele vi Şeyhi Durak çelebi yok mu, Ayetullah ile arası açı- lalıdanberi lap koymadığı gizli bir- şey kalmamı Rahim talıklarına mübtelâ gile ME göbekleri etrafına ayet yazdığını, kısır kadın- rarak dualar okuyup mel eşi e kısmeti ka- palı kızların yollarını nasıl aç- tığını er biri Mi eylemişti. Halk, binbir şüphe içinde Şeyh Aye- tullahı korkunç bir âfet gibi görüyor- du. Fakat tarikatın ruhani saltası ile a Şeyhden çöplendikleri çil eyrekler sebebile, onun maneyi kud- rekli yüksek koramötleriğden bah. setmeleri, halkın tereddütlerini ve: “Aca- ba? Belki bühtandır, iftiradır!.,, diye de- dikoduya ehemmiyet vermemeleri sa- yesinde mevkiini muhafaza ediyordu. Öl de böyle bir şayın çıkarsa iş enaya varır ve muhakkak tekkeden kovulur, Belkide haçı koltuğundan üşmüş bir mürtet gibi bir yerde par- çalanırdı, Bunları aklından geçirdikce ateş gibi terler döküyordu. Mollaya yapıştı. — Ne olursa senden olur Molla hazretleri, nuruaynım. beni efendi haz- retlerinin yanına götür. Beni affederse seni ihya ederim bakalım bir kere mübarek ii yis sürelim, umarım ki bir yol bulur , ha, göreyim s Molla "Mustafa, fendi” arak ozağis odasına girdi. — Aman Hacı, dikkat et, bir falso yaparsan bu cin oğlu şeytan yeniden gemi azıya alır. Yuları ele geçmişken, boynunu bükelim Dışarı çıkara — Şeyh efendi, mümkün gil; efendi eekle e fena halde hiddetli, yine mürakabeye varmıştı. Pi- edinizde ben, bu gece kendilerile sizin için bir görüşeyim Şeyh Ayetullah bu vesvese ve kor- kular içinde süklüm büklüm giderken, Molla Mustafa, efendi hazretlerinin ya- nına eti dönmüştü. ı Sadık efendi, yarım bir baş Kl İle bunalıyordu. Bu gün deiresine gitmek istiyordu. Molla Mustafa, birkaç ün daha sabretmesini söyledi ise de dinletemedi. Beraberce daireye gitti- ler. Müdür efendi, bütün dikkatini top- layarak tahtına çıkıp oturdu. Bir haf- tadanberi işleri için bekleşen halk odaya üşüştüler. Lâkin, müdür, giren- lerin hiçbirisinin yüzüne (o bakmıyor, mütemadiyen okuyup üflüyor, tesbihini çekiyordu. Zavallı halk, müdürün ren- gine baktıkca çekiniyorlar ve bukadar sararmış bir çehreyi ancak ölülere ya- EN lüdürün de hiç durmadan oyup üflemesi, bu adamın uhrevi aleme men sup bir mahlük olduğunu anlatiyordu. Halk, esasen herhangi bir hadise daima manevi bir muha il üzgeci vuruyor, herşeyi bu görüşle sosiheneğe uğraşıyordu. al tekkede (Şeyh, camide m köyde imam, “okulda öğretmen muhtar, hasılı halkın gidip N tini kalktığı, konuşup kaynaştığı bütün yerlerde herkes böyle düşünüyor, böyle konuşuyordu. Dünya işlerini, ahret duygularına bağlamışlar- dı. Tarladaki arpanın, harmandaki sa- manın, ahırdaki hayvanın, bostandaki hıyarın bile maneviyatla, ukba ile alâ- vardı! — Arkası ver — Malarya Sıtmasını Aşılayan Sivrisineğin Hikâyesi — Başı 23 üncü sayfada Hayır, Kasmin yine diz gk Ku Marah'nın yardımına sığındı... ne Saranyaya mus e tel alla etmesini Ruh-Marah di, Kasminin iste, lattığı masum toprağı Habis ruhun zi ıslıklar ve vızıltılarla geliyorlar... havayı leri a0 mma Hitreti- yor Dalgın dalgın orada duran Sarangaya, gittikce daha yaklaşıyorlar, Kasminde derin bir haz ile, Saranganın şimdi vücu- duna batacak olan binlerce iğnenin zehi- tile nasıl ölü bir halde yere yuvarlanaca- ğını seyre hazırlanıyordu. Evet, şimdi bu uçan sürüler Sarangayı | keşfetmiş, ve bu silâhsız adama hücum i etmişlerdi. Fakat hayret! sinekler, hortum- larını adamın vücuduna batırıp öldürücü zehirlerini içine akıtmak isterken, aşağı doğru kayıp gidiyorlardı, Ağacın usaresi - hayatını sevgilisi için veren küçük Sökanın kanı - Sarangayı habis ruhun kuvvetinden korumuştu; zehir tesirsiz kalmıştı. Saranganın hayatı kur- tulmuştu. Fakat rhal yere Ala Ayın ni kötü yüzünü aydınlattı, , Sarang şimdi han ılık ışığında ali seyredi iyordu. incecik gövdesini * gererek, şükretmek için ellerini kakirde Allahın adaletine bir daha inanmıştı. Yeni bir iman ile ee Le Hayatta hiç birşey mihnetsiz ve mücadelesiz olmazdı. Onun | yaşayabilmesi e Sökün” hayatını feda etmesi lâzım gel işti. Saranga tevekkülle rını, bu mucizeler gön- > desine enn eya dan boğulan bir sesle fısıldad — Allahım! sana şükür derim ve Sökayı takdis ederim. Hayatımı bundan sonra bu iki kuvvete: sana ve ona vakfedeceğim | .. İ Fakat bir defa kötülük ve habaset eya gelmiş; etrala hastalık, fenalık, mihnet saçıyor v insanların felâketine in iyiliğin ve faziletin ii ıstıraplarını dindiri- yor, ölümün Sindel silâhları alıyordu. Habis ruhun sivrisinekleri, lt “ kadar zebizlerini in saçsınlardı. Seven bir kadın, hayatını bu oğurda feda elmiş- z ii Ta nile ölüm hastalarını . onlara yeniden bayat veri- yordu. Cavalı e vecd içinde bu mucize yaralan ağacın: “KİNİN ağacının,, önünde duruyor; şifalar veren usaresi için Allaha şükürler ediyordu. 31