hıçkırdı. lerinden, in ellerini m. ını yavru: hayatı ül özlerinde adı iburkan'a :k. Beni aşını Bal- “akat ga- . Yalnız ıbir hur- işitmişti; iüthiş bir lığı Söka Sökanın daha hiç işitmediği bir kuşun “şarkıları o kadar lâtif ve güzeldi ki, bunu dinlerken kendini rüyada zannetti. Bütün bu efsanevi güzelliğin ortasında: duvarları parlak mavi, ve altın rengindeki çiçeklerle bezenmiş bir kulbecik vardı. Kulbenin önünde gümüş gibi beyaz saçlı, akıllı ve nurlu yüzlü bir ihtiyar oturuyor- du. Söka mahcup bir tavurla ona doğru ilerledi. İhtiyarın nüfuzlu ve nurlu gözleri ona tesadüf edince, bu harikulade güzel bakışın tesirile önünde diz çöktü. Gözyaş- larından boğulan bir sesle ellerini kaldı- rarak yalvardı: üyük ORuh-Hiburkan!.. bir zavallı ve bedbaht kadına acı ve onun sevgilisini kurtar! Ben her istediğin feda- kârlığı yapmağa hazırım. Yalnız sevgili Sarangamı kurtar!.. dedi, İhtiyar büyük bir şefkatle elini, genç ve kederden boynu bükülmüş Cavalının başına koydu ve konuşmağa başladı: —Küçük Sökal ben senin kalbini bilirim. Ve ne kadar Saranganı sevdiğini de an- larım, Fakat, senden isteyeceğim büyük fedakârlığı yapacak kadar kuvvetli oldu- Saranganın hayatını kurtarmak için sen, kendi hayatını feda etmelisin |... Küçük Sökal bunu iyice düşün aşkının ve sevginin kuvveti bu büyük fedakârlığı yapmana kifayet eder mi... Söka gözyaşlarından ıslanmış yüzünü kaldırdı; ve mahzun bir sesle — Büyük Ruh-Hiburkanl.. Saranganın hayatını kurtarmak için edeceğim hiçbir fedakârlık, benim için çok büyük olamaz | Ne yapmam lâzım olduğunu bana söyle emirlerini yapmağa hazırım |... dedi. Ruh-Hiburkan ayni ciddiyet ve sükünla devam etti; — Bana bak güzel Sökal Saranganın kanı zehirlenmiştir. Kanının her damla: sında sivrisineklerin öldürücü zehiri var- ır. Yalnız sen kendi kanından ona verirsen Sarangan iyileşebilir! Eğer bu fedakârlığı yapmağa hazırsan heman yoluna git ve yalnız Saranganı kurtarmak istedi- gini düşün ! Benim dualarım sana yardım edecektir ve saatın geldiği zaman seni çağiracağım | İhtiyar adam kulbesine girdi. Elinde bir gümüş kâse içinde hurma şarabı vardı, Bunu Sökaya uzattı; — Bunu iç; sana kuvvet ve cesaret verecektir!.. dedi. Söka şarabı içer içmez, bütün vücudunu mücizeli bir kuvvet kapladı. Önünde diz çökerek bu fazilet ve iyilik timsali ihtiyara, Yaptığı yardımdan dolayı teşekkürler etti, ve oradan ayrıldı. Söka, köye yakın bir yerde idi ki.. birdenbire üzerine müthiş bir yorgunluk çöktü. Dinlenmek için birkaç dakika durdu ve sanki Ruh-Huburkan'nın sesini işitir gibi oldu. Bu ses ona: — Sökal olduğun yerde dur. Şimdi Saranganın (o hayatını okurtaracak ( olan mucizeyi göreceksin! beklel. diyordu. Söka bunu işitti ve dinledi.. Şimdi başın- dan geçecek şeyi bekler dururken, kalbinde Sarangaya Okarşı hissettiği büsbütün alevlendiğini;ve ona, ne derecede büyük bir fedakârlık.. veyahut bir imtihan olursa olsun, üzerine almak ve yapmak kuvvetini bahşettiğini hissediyordu. Gözle- rini göğe kaldırdı, Batan güneşin pem- beliğile kırmızıya boyanan göğün derinli- ğine ve parlak mailiğine baktı ... Allaha, duasını kabul etmesini büyük bir veet içinde yalvardı. Söka, orada kollarını ha- sevginin ayaklarının yavaş yavaş toprağın içine gömüldüğünü, ve parmaklarının biribirinden ayrılarak bir ağacın kökü gibi etrafa yayıldıklarını hissetti. Bacakları, uzun ve ince sütunlar gibi biribirine yapışarak bir ağaç gövdesine tebeddül etmişti. Birden- bire vahşi ve derin bir acı, onu öyle şiddetli sarstı ki.. gözlerinden boşanan Fakat bütün bu ıstırabına rağmen yüzünü, gurup eden güneşe doğru döndürerek fısıldadı : — Yarabbim! sana nihayetsiz şükürler olsun |., İşte Söka böyle öldü... Batan güneş onu işığıyla örttü. ve genç bir ağaç, bu akşam, incecik dallarını sıcak memleketin göklerine doğru uzattil,. g #* AÂteşleri titremeler takip ediyor, ve Saranganın gözlerinde ölümün korkunç gölgesi görünüyordu, Onu kim görse ümidini kesiyor, ve hayatının sönmek üzere olduğunu anlıyordu. Nöbet sayık- lamaları içinde çırpınıyor.. ağzı karma karışık şeyler söyliyordu, Elleri ateşten yanarken, alnından soğuk ter damlaları ıslatıyor, fakat ateş tekrar derhal onu ku- rutuyordu. Köyün doktoru birkaç dakika için Saranganın kulbesinden çıktı.Saranga garip bir rüya görmüştü. Sanki Sökanın sesi onu çağırıyordu. Bin zahmetle hasta yatağından kalktı. Kudretsizlikten titreyen bacaklarla kulbeden dışarı çıktı. Dışarısı sakin ve serindi, Gece... göğde ay büyük ve azametli duruyor, ve hulyalı tabiata gümüş gibi ziyasını gönderiyordu cenin serinliğini derin derin tenefüs etti, ve gözlerile ayın aydınlattığı bu ka- ranlığa nüfuz etmek istedi. Hakikaten Söka onu çağırmıyor muydu? Bu karanlıklardan onun tatlı sesi gelmi- yor muydu? Evet işte orada, çayırın orta- sında sevgili karısı onu bekliyordu). Saranga ona doğru gitti: «Söka sevgilim, sevgili Sökal..» diye hıçkırarak sevgilisine sarıldı. Onun yaşlarını gördü ve sordu: — Niçin ağlıyorsun küçük Söka? ben artık senin yanındayim. Dudaklarım yaşlarını götürerek onları içti. Taşan bir m gibi bu yaşlar kalbine serinlik veriyordu; ve ona öyle geldi ki Sökanın gözyaşlarını içmesile beraber üstündeki nöbet te geçmişti. Saranga tahayyül ettiği sevgilisine biraz daha sarıldı, onun döktüğü bütün yaşları yüzünden ve genç göğüslerinden emdi. Fakat birdenbire ürktü.. çünkü bu yaşlar o kadar acı idi ki, onu nöbet rüyalarından uyandırdı. Ahl.. Saranga gördüki kolları arasında tuttuğu OSöka, sevgili karısı değildi. Hayır, bu cılız bir ağacın incecik gövdesi idi. Müthiş bir hiddetle sarsıldı. Bir vahim ve hayal onu delirimiş.. nöbet sayıklama- ları onu, sevgilisi yerine başka birşeyle aldatmıştı. Ağacı sarstı. Kin ve garezle dişlerini gövdesine batırarak onu yok- etmek istedi. Ağaçla böyle mücadele ederken, gövdesinin acı suyu ağzına aktı, Yavaş yavaş ağaç kanamağa başlamıştı. Saranga, büyük bir taaccüple onu iyileş- tiren bir kuvvetin bütün vücuduna nüfuz ettiğini gördü. İyileşen hasta, bu ağaçta harikulâde bir kuvvetin gizli olduğunu sezdi; fakat birtürlü ne olduğunu anlaya- madı, Saranga, böyle burada durup bu müstesna hadiseyi düşünürken, bir adamın acele acele ona doğru geldiğini gördü. u adam Kasmindi... *i Kasmin. Ruh-Marah'dan dönüp köyüne giderken, Saranganın ölüm derecesinde hasta olduğu haberini ona getirdiler. Kirli ruhunu zafer sevinci kapladı, ve iftiharla artık Sökanın onun olacağına inandı. eman uşağını çağırdı; hamamı hazır- latarak en güzel elbiselerini üzerine giydi. At ve araba ile büyük bir debdebe içinde Sökanın ana babasına gidip, kızları için onlara yüksek bir para teklif edecekti, Fakat daha evvel gizlice Saranganın kul- besine gitmek, ve bizzat rakibinin ölüm halinde olup olmadığını görmek istedi. Heman yola koyuldu, Saranganın kulbesine doğru telaşla ilerledi. Fakat, tarlada acele acele yürürken birdenbire Sarangayı kar- şısında görünce, ne büyük bir korku içinde ka'dığı tarif edilemez. Saranga demek ki daha ölmemiş idi? Saranga demek ki daha ölüm yatağında rına batıyor ve müthiş küfürler savuru- yordu. Bir ân için bu nemrut adam, korkusunu bile unutarak, kamasını çıkarıp arkadan Sarangayı vurmak istedi. Fakat Saranga onu görmüştü. Hakimin oğlu körku ve heyecan içinde idi. Hatta kor- kaklığından Saranganın büyük bir hasta- lıktan ne kadar zayıf düştüğünü, ve ken disini karşılıklı bir kavgada yenmek ne kadar kolay olacağını bile düşünemedi. ie 3l inci sayfada — mmm mi ek laa ln A ŞAM EMME İr ei GE KEEİNREE Sİ rize Di Gi a yasa em