İl OMANI ir Sigara ini arka- iki elimiz iri SEver, kasabada şereİ sa- lındır. r çocuktu. lak ahlâkı re: i, ve dahz di. Mübeccel elendisine ete, etri- tefessüh i ımuslu ve nahallenin lık cenaze ilâhileri koptu: iş miydim oğlumun len, önü de oturan elin kalbi e hızıyla onu çö keresinde üyük bir beyazlı Mübeccel de davulcu şekerleri yollamıştı. onları getiren kadının başına vurmuştu. Titriyordu. Bu sırada kapının önüne Dudu çıkmıştı. Her daim kendisine yalvaran, bir kaç kuruş koparmak için yapmadığı aşağ- lak hareketler kalmayan bu kadin, Mübec- celin oturduğu odanın penceresine bir kumandan vakarile bakıyor.. ve başını iki tarafa sallayarak: — Hanım.. oğlan onun yüzünden erim; erim eridi. diyordu. Dudu abla bunun üzerine avazı çıklığı kadar vi e iki başlad Tango.. tango.. abla ile çamaşircı Fatma hanım nda yan gol eniştesini seven tango... haksız duymamak için kulaklarını tıkıyor.. çirpi- nıyordu. Ve hemen izbe; arka odalardan birine çekildi. Bir köşe minderi üzerine e ai hıçkıra ağlamağa başladı. Fakat, cenaze alayını.. ve yavaş yavaş tekrar Sik başlayan ilâhileri yır- sözleri tarak bu izbe odanın loş duvarlarına akisler yaparak çırpınan o sesi, yine işitiyordu: — Tango.. tango.. tango.. boynunda fiyango.. Bu sesi, "yüzüne bir çamur gibi fışkıran bu sesi duymamak, işitmemek istiyordu. gün; o gece herkes (tangoya) güldü. Onunla, kahvelerde oturup tavla atan kasaba delikanlıları bile; — Tango.. mango amma.. oğlanı mortlattı be |, Diye alay ettiler. bizim Cafer Artık ne zaman sokağa çıksa; ne zaman pencereden dışarıya baksa, çok sevdiği kırmızı mor şalvarlı, ayakları çarıklı talebelerinin ve komşu çocuklarının elle- rindeki boş tenekelere vurarak: — «Tango.. tango.. boynunda fiyango..? hayatında eref herşeyin üstünde taşımış, kabahatı sadece güzelliği osta arabasile Aksaraydaki yese kl yanına gönde erdi. #3 KISIM IV İla türlü duyup hissedebiliyor ve düşünebili- yorlardı. Mübeccel, şimdi Aksarayda polis mer- kezinin arka sokaklarının birinde oturan o muz Bay Tangonun — ee sayımızda bitiyor. erine, Mükeri Şayeste kalfasının kulübe kadar ufak bir evinde oturuyordu Rahmi beyden kalma ufak bir ve ufak bir evle dükkânın geliri, kalfasile beraber kendilerini -müşkülâtlada olsa- idare etmekte kâfi geliyordu. Mübeceelin Aksarayda geçen hayatını, sayfalarında saklayan bir defterden, bazı parçaları parça alıp naklediyorum: «Aksaraya geleli bir sene oldu. Ben kabahatı, günahı masumiyetten, doğrulu- ri air Da olmayan bir kız ol- eraber, kimsenin muhitte arti. bedi dial istemiyoru Hirsiz mıyım? Namussuz muyum? İffeti- mi birkaç kuruşa şuna buna mı satıyorum? ayır.. hayır.. belki öyle olsaydım Şimdi kimsenin beni tanımasından korkmı- ken, köşe RR N kahvelerde otu- ranlardan birinin kalkıp — Va ango.. vay.. şimdide bura- dasın ha? Diye ole zannediyo- rum.. ve korkuyorum.. İnsanlar ne tuhaf- « İstirabı yaratmağa kadirdirler. Fakat a dindirmeğe aslal.. Ben onlara küsmüş bir insanım., ve istiyorum ki temiz bir havanın bulunduğu, ve lak ve ay yaşadığı bir muhite gideyim. yorum ki bu, tahakkuku gayri kabil bir hayaldir Geceleri yatarken, dadım mangalı ba- anların acınmağa değer ne kötü vaziyetlerini görüyorum. Bunu ben, penceremden bakarak görü- yorum.. görebiliyorum. Fakat eminim ki birçokları bu manzaralardan bihnberdirler. Ve. ekseriyet hakikatten uzak hayal dünyasında yaşıyor. Birçok şair, muhar- rirler bile hep mevzularını Şişlinin bol yıldızlı sahalarından; Kadıköyünün çiçek kokulu yollarından; bilmem nerenin viski, şampanya kadehlerinin çarpıştığı salon- larından alıyorlar. Dadımın evine çocukluğumda da gelir- dim, Bayramda s#eyranda... Başka zaman- larda bu semte beni de pek yollamak istemezlerdi. Yanıbaşımızda günlerini hamam,. cami ve kahve önlerinde şuna buna avuç aç- makla geçiren birkaç dilenci var. Köşebaşında, koca bir derebeyi vaka- rile ömür süren bir Rum bakkal vardır. Müthiş faizci.. düzembazın biri.. geçen ay mecburen babamın maaşını ona kırdırdım. Ülaktelek (o borçlarımızı fazlasile tutup, benden yüzle bilmem kaçta iskonto aldı. SUSI.U YANMASIN. yazıların ı büyük bir âmil, Su'nun bu e işli v ve yi een değerli. edebi İstersen kırdırma.. o gece eczahaneden ilâcımı alacaktım.. müthiş öksürüyorum.. hastayım.. bilmem neden böyle oldum? Günden güne ıstırabim artıyor. Günden güne azabım fazlalaşıyor. Yaramın kanı artıyor. Ulvi her ân karşımda,. günden güne ferleri sönmekte olan gözbebekleri» min ta içinde halâ onun yeşil gözlerinin aleşi var.. Benim gibi hasta.. bitkin ve âciz bir kızla hodbin; duygusuz ve kuvvetli insan- lar, bilmem neden uğraşmaktan zevk alı- yorlar ? eryerde, cemiyetin her köşesinde bu karakterde (insanlarla o karşılaştım. Ne tuhaf? Burada da karşı evlerden birinde oturan bir kalem a başıma musal- lat oldu. Bu, çok zavallı bir aciyoru ona... Benden daha zavallı,, benden daha acınacak bir halde. Bir fark ile, o vazi- yetinden de bihaber.. Bana delicesine takılıyor. Abuk sabuk lâflar atıyor.. cevap vermedim ona Mahallede dadimın birkaç komşusu var. Kurşuncu (Rüküş) hanım., demirci Ali efendinin karısı Pembe hanım.. bun- lar beni çok severler,. hatta işin tuhafı acırlar da. Geçenlerde arka odada bir kitap oku: yordum. Karşı odadada dadım ile bera. ber onlar oturuyorlardı. Bir aralık içeriye Rüküş kadın girdi. Bana acı nazarlarla baktı. (Arkası var) Ge e e e e e Halka, sıhhati ile aş oi öğütleyen, hastalıklara cak ilk tedbirleri öğreten e ekim adlı güzel bir aylık mecmua neşred Dahiliye Mutehassısı Dr. Hafız Cemal LOKMAN HEKİM Pazardan başka günlerde öğleden 6 ya) kadar İstan- ulda Divanyolunda am numaralı hususi kabinesinde hasta e kabul eder. Salı, cumartesi günleri sabah saat (9) - I2)ye kadar İri fıkaraya bakar. Kışlık Telef. 21044 Mu- e ve ev b 22308, | yucularımıza sayın doktoru ve dye mecmuaşını tavsiye ederiz. haz., derin bir alâka ile okuduğu- romanını tefrikaya başlıyoruz. iy rr N E.D Seir Şii si a EY Era ia m