Üç Yılbaşı — Bası 5 inci sayfada — lencelerden, gezintilerderi eser kalma- miştı. Yaşamak için... Zevk ve eğlence ye e gittiği yuvasından sonr bancının koluna bukilacak, bp İNOA rücü zevk uçurumlarına yuvarlanacak sanmıştı. Halbuki hayar.. Nihal çocuk Juk günlerine, genç kızlık yaşayışına dönmüştü. Mektuplarına * karşılık (o vermemiş, telefona am susmakta ve etmekte devam etmişti, inat Ondan ayrı geçen üç yıl genç adamı bir hayli yıpratmıştı. Nihalin makineli dediği hayat, onu eskisi gibi sarmıyordu. ündüz akşama kadar iş. Ge e sonraya Okadar yığın yığın kita h nların hiçbiri giden ve Le ni hasretini gideremiyordu. adar özlemişti ki. Onu & haklarini ye düğü sayğıyle hazır» diği bu çam dalı altında, onun adı ana ana eriyeceğini sanıy ş Kay lar ra Ça rTpa Çi dökü len sulara benzettiği Kİ kulakla nda, iç bayıltan lık kokusu varlığında tülü. yordu. Ne olurdu, biraz daha sade ruhlu, biraz daha arzularının sınırı çekip çev. rilir bir kadın olsaydı.. $ hayatına kendisini alıştıracak bir SE eyl kanat gerecek bir anne olsayı nne olmaktan e ölümden Nihal, a korkar gibi kaçmış sta. Vüc nün bos zulmasından, günde ndan korktuğu için, Fuadın yalvas rin dalma soğuk soğuk karşılık cska adam, bu acıyle birden sarsıldı. lürinin üstüne, kendi de farkında olmadan gözyaşları düşüyordu. Birden islak göz a allanıda ince, yumuşak bir el dolaştı. ç yıldır hasretini çektiği o sevgili, bayıltan koku.. Başını çevirdiği zaman Nibali, düz bir sokak robu ile karşısında buldu, üç yılda biribirlerini özlemişlerdi ki.. söyliyecek birşey bula» mıyorlar, titreye titreye bakışıyorlardı, £, Nihali kendi koltuğuna yerleş» tirdikten sonra, yerdeki kaplan postuna kaydı. Karısının dizleri dibinde, onu görmekten gelen derin sevinç ve saadeti yudum yudum içmeğe başladı. Çam dalında yanan mumlar çoktan sönmüş.. Onların sesleri tatlı bir su sesi gibi ocaktaki odunlara karışmaktaydı. o kadar .* Üç yıl sonra yine bir yılbaşı gecesi,. v ! tekellüf etmişler. | gidilmek lâzım geldi, Ikincikânun Niçin ve Nasıl YILBAŞI OLM UŞTUR?.. — Başı 3 üncü sayfada — Osmanlılar esmi mahiyet devrinde yılbaşı, enikonu aldı ve ülemaya o gün | rütbeler dağıtılmak, büyük memuriyetler de i bulunan bir gemide büyük bir balo o gün tevcih olunmak usul ittihaz olundu. arp yılbaşına Osmanlıların ilk göster. dikleri alâka (1829) dadır. O senenin ba- şında İstanbuldaki İngiltere elçisi Halicde verdi, Osmanlı vükelâsını davet etti. O vakte kadar alafranga bir ziyafet İstanbulca gö- rülmüş şey değildi. Davetliler yatsı nama- kıldıktan sonra sandallarla gemiye gitmişler, saba- ha kadar eğlenmişlerdi. Ertesi gün kazas- kerlerden Yahya Bey, Serasker Hüsrev paşaya «balo» nun ne oldugunu sormuş almışt: «Az vakitte çok Biz baloda yapılanları Gerçi kâfir ne? Devletçe birşey oldu, Kaşık, çatal gibi zın Tersane Divanhanesinde bir ayda tanzim işi, fakat çare edemeyiz. mekruh şeyler de vardı. Kazaskere karşı Hiyaküzlik yapıp bu sözleri söyliyen padişah bulunan İkinci Sultan Ma hm başka ağız kullanmış, yılbaşı emil ballandıra ballandıra anlatmış, tta elmaslı çatal ve - ii yaptırarak ünkâra sunmuştur. 1856 dada Sultan Abdülmecit, Fransız ic Treni tara- fından tertip olunan büyük baloya gitti, dansları seyretti, memnun olarak döndü. O yıllardan sonra yılbaşı e Türkiyede de alâka gösterilmeğe başla: nıldı. Yılbaşı, şimdi bizim de in gün- lerimizden biridir. Onda, esasen dini bir mefhum yoktur, medeni takvimden bir gündür. Fakat ömürlerinden bir yılın batıp yeni bir yılın doğduğunu yüz mil yonlarca insana hatırlatan bir dönüm gü- nüdür. Bunun içindir ki gönüllerde he- yecan uyandırmaktadır. : Eskiden Maarif Teşkilâtımız Nasldı? — Başı 13 üncü sayfada — geçindirmek için €arpalık? namile her birine bir kaza varidatından tahsisat vermek icabetti. Yerlerine biraz oku» yup yazma bilen, ve bir dereceye kadar hukuk ve ceza işlerinden anlıyan kim: tayin oldu. Lâkin naipler de vardıkları ma. seler “naip, edilip gönderilir İ hallerde türlü kötülükler yapıp dere beylerinle anlaştılar, ibadullahın aciz- İ lerine hücum ederek memleketi tah- ribe sebep oldular. Artık maiblerin, kadıların, basılı ilmiye mesleğine me halk kıymetleri kalmadı. Devletçe de arzları- na, inhalarına itibar edilmiyerek, mülte- ve ayanın şikâyetleri ile azlediliyorlardı edreselerin pek çoğunda da ciddi ilim ve liyakat sahibi müderris kalmadı Müderrislikleri işgal eden 'ebliyetsizler nsup memurların dır ve indinde hasiyetleri.. Oka zimlerin, vücuh Apartmanın bütün ışıkları yanıyor. Renk, koku, müzik, kahkaha, herşey var, Karısının uzun beyaz eteklerini kol- larına dolayarak tatlı bir valsin dalga" larında dönen Fuat, birden duruyor. Ocak başındaki büyük çam dalında talebeye cerre giderken iktiza eden resmi muamelâtı yaptırmak, ve onlara ödünç para bulmak, kavgalarını faslet- mek, azgınlarını atmak, yeni gelen falebeyi bucrelere yerleştir. mek gibi mubassırlık mevkiinde kaldı- lar. Tabur imamları ve alay müftileri de birçok kıtalarda böyle oldu.. Bunlar, askere namaz kıldırmak, ilmühal gös“ termek, ahlâk ve şecaat dersi vermekle mükellef iken, liyakatsizlikleri den ümeranın, zabıtanın gözlerini dol- durmaz oldular. Erzak ve mektup tevzii işine bakup, imam ve müftü iken mü medreseden vezi oldular. Medreselerin inhitatı ikinci sultan Mahmut zamanında başlamış ve 1877 harbinden sonra da bihakkın âlim de- nilecek müderris azalmıştır. şallacan fenerleri almak çük Özlem az di ya Genç annede birden kuş g Küçük all amda müziği, ap yeni yılı unutm kez m mdi ço cuğun uy saatini ek iç a mun gece tu ali yandi başlar a Hüsrev paşa, Mei için uğraşan ke Mamma Geym Pal