YAZLIK GAZINOLARDAN, KIŞLIK KABARELERE DÖNÜŞ. İçleri hasretle yana yana, gözleri yol- larda kalan aşıklar gibi, bütün bahar ve yaz, bakışlarımız göklerin uçsuz bucaksız- lığına saplanup kaldı. Güneşi bekledik, aradık... isılsın, yaksın, ışığa boğsun diye... Nalile,.. binbir adsız çiçeğin biribirinde erimiş 6 tılsımlı kokusuna bürünmüş neşli, ılık kir yolları.. köpüklü dalğacıkla- rın kumlarına, çakıllarına dudak verdikleri şen kıyılar,. keçi yollarının kıvrıla kıvrıla tırmandığı zümrüt gibi bayırlar, dağlar... hepsi, hepsi bu yıl bir hatıra kadar uzak, bir rüya gibi hayal kaldı.. Rüzgürlar esdi, boralar kopdu, yağ- murlar yağdı, seller basdı... ve böylece Glee titreyerek evlerimize kapanarak t bir yaz va ği BE neden böyle u? Olan olduktan sonra sebep araşdırma- nın ne fnidesi var Hoş, arasaniz da, bu meçhul sebebi bu- lamiyacağınıza, isterseniz sözde verebi. lirim, gelsin bizi tepeler, Geçenlerde bu bahis üzerinde, meşhur hava âlimimiz bay Fatinle görüşüyordum. O bile: «âlim bu işde susmakdan başka birşey yapamazls demiş, ve havaların bu şeklinde hiç gayritabiilik olmadığı, eski- den de bu gibi hallere tesadüf edildiğini söyledikten sonra * başı nasbediyorum. Kardinallerim dır dır edecekler, Fakat vizgelir! Alıştım artık... Yarın ikindiden çıkarken gel, bizi gör de, sana ruhaniler meclisi huzurunda rütbenin alâmetlerini verelim, Sonra da... götürür katırı gösteririm. Ve ikimizle birlikte ba- ğa gelirsin. « Oh! oh! hadil git şimdi... istet Vödöne, büyük salondan çıkar- ken ne kadar memnundu, ve ertesi günki merasimi ne kadar sabırsızlıkla bekliyordu, bunları anlatmıya lüzum yok. Bununla beraber sarayda ondan daha bahtiyar ve sabırsız biri vardı: Katır. Müthiş hayvan, Vedüne'in dönüşünden ertesi gün ikindiye kadar, bir dakika durmadan midesini yu- lafla doldurdu; ve arka ayaklarile duvarda talim yaptı. O da merasime hazırlanıyordu. Ertesi gün ikindi okunup bittiği zaman Tistet Vödöne Papanın sarayına girdi. Tekmil yüksek ruhani hey'eti orada bulu- nuyordu. Kırmızı elbiseli kardinaller, si- yah kadifeli meddahı Agrico kethüdaları, menekşe rengi rinleri ile ilâhiciler, aşağı ruhaniler hey'- eti, Papanın, resmi elbiselerini giymiş K FERDUN dir — Halk, hele gazineocular gibi iyi hava kollayan insanlar, hep Pazar günle- rini bekledikleri için, o günlerde ortalık kararınca; «Ha, işte, mi mutlaka ha» va bozuyor; bunun helbette bir hikmeti vardır» diyerek kehanet yollan sapmak isterler. Halbuki, hava, hiçde bir hesap ve kitap ve ederek iç iyileşmek- ba değild eksika körlfezinden n bir Kya da | vi kışmetimize, bize ne ki onu kabul etmeğe mecburuz m adamı, hiçbir şeye isti. u se hava, şöyle veya böyle olacaktır, iddiasında bulunamaz. Demişdi. Zaten işin kötü taralı da bu de- gil mi? g ## — Kardeş! mevsim başında havaların nasıl gideceğini bilsek, elbette daha ha- zarlıklı bulunurduk Şu yukarki cümleyi söyliyen, İstanbu- lun meşhur gazinocularından (Belvü) sa- hibi a eyl dur. u yil, muhakkak ki bir (bozuk Beyli bu kırıldı. Emin olunuz ki şu askerleri, üç tövbekâr hey” eti, yabani sü- ratları ve e arkalarında çan taşıyan küçük elbiselerile kilise muhafızları, hepsi... mu- addes su vericiler, mumları siki ve hep orada, köprü üzerinde dansı sürükliyen © ne iş mbelekler Vedöne, orta; pi zaman heybet ve e Mi e takdir mırıltısı andırdı. Mükemmel bir Provence'li idi. Uçları kıvrık uzun evimi e ba- basının kaleminden düş ce maden parçala idiz ii gi beniyen zarif sa” kali ile, sarışın bir Pro ui kumral sakalın içinde, kraliçe İM pürnakliği: nin bazı bazı dolaşmış olduğu şayiası etrafa yayılıyordu. Sir Vödöne'de de, hakikaten kıraliçeler tarafından sevilen erkeklerin muzaffer tavri ile, dalgın bakışı vardı... O gün, halka şeref vermek için Napoli elbi- selerini çıkarıp Provence tarzında pembe işlemeli bir ceket giymişti. Başlığı üze“ rini di de *dan gelme uzun bir kara leylek tüyü sallanıyordu. da borçlanmamış tek gazinocu yoktur koca İstanbulda. Haydi, bizim gibi kal- bur üstü gelenler, bu borca katlansın!... ene de havalar kötü giderse, ne Korkarım ki böyle devam ederse, e sonra İstanbulda, yazın gidip, şöyle bir iki sanat hoşca bir vakit geçire- cek tek gazi ino bulamıyacağız. Öyle ya, mevsimlerin çılgınlığı, kimde artık gazino kiralamak cesareti bırakır olacak?.. iki üç sen işleriz. Bu yıl Mayıs soğuk geçti. Haziran, Tem- muz, Ağustos ise, topu topu on iki halta demeklir... yani bir düzüne Pazar... bu yıne günel sıcak gitse öper de başı- za kordu pl zde o tali nerede? Çare Tuhaf St yüzüme bakıyor, ve gü- lümsiyerek ? — Çaresi yok bu derdin... bizim dos- tumuz lodos. Vakıa lodosu severiz de.. ama, arkasından yağmur getiri eşilmiş bir derdi in da bereli birtürlü gönlü razi olmay — İş bu kadarla da bitmiyor. .. halkda in iştihası da azaldı gibi.. dün gece emmel bir mehtap veli Hava ber- ie ılıkdı.. bende felekden bir gün çalmak istiyenleri düşünerek sazı getirttim.. Yani ahenk tamam.. gel gelelim.. koca bahçeye otuz beş ler fazla kimse gel- medi... demek ki.. Başhardalcı, içeri girer girmez “kibar bir tavırla selâm verdi. Ve Papanın, rüt- besinin alâmetleri olan: sarı şimşirden ka- ıkla safran rengi elbiseyi, vermek üzere de bulunuyordu... Tistet Vödöne, yanın dan geçerken tebessüm etli, ve göz ucu ile Pâpanın onu görüp görmediğine baka: rak, sırtına iki üç dost fiskesi vurmak için durdu, Vaziyet mükemmeldi... Katır hiz aldı: —AJ, haydut! sana... onu yedi senedir saklıyorum! Ve pir aşkına öyle müthiş, öyle müthiş bir tekme indirdi ki.. ta Pampârigouste- tan dumanı gözüktü.., içinde bir kara ley” lek tüyü uçan sarı bir toz duman kasırgası. Biçare Tistet Vödöne'den kalan bu idil... Katırların tekmesi, umumiyetle bu ke- dar yıldırımâsa değildir. Fakat düşünün ki bu, bir Papa katırı idi. yedi senedir saklıyordu... kininin, bundan daha güzel bir misali bu- lunamaz.