mağa başladı. Kız da hüngür hüvgür ağlayarak: — Söyleyemem, söyleyemem çok ayıp, 'çok fena, çok acı- dır bu, Söyletme abla! Çok ayıp, çok fena, çok acı... Yoksa çocuğu aldatıp def- teri elinden aldılar, ve hepsini birden yakalamak için müna- sip fırsat mı gözlüyorlar? Bu ihtimalidrle (bunalan Zehra abla, bu sefer en ciddi ve keskin sesi ile emir verdi: — Ayıp, fena, acı, ne clursa olsun söyleyeceksin! Deftefi ne yaptin? İşin aslı faslı nedir? Çocuk dehşetlenmiş göz- lerle etrafına bakındı, kulak kabarttı, Bom boş evın içinde duvarların bile işitmesini 'ste- mndiği bir hareketle Zehra ablanın boynuna sarıldı, solgun dudaklarını kulağına yanaştırdı ve hıçkırıklar içinde şunları içinde şuvları söyledi: — Kimseye söylemiyecekmi- sin, Abla? — Sus, kimse işitmesin söz veriyorum. Yutkundu, ve gözleri bir da- ha boşanarak: — Benim, dedi, Benim ku- marbaz (...) adında bir ağabe- yim var, düşmanlarla beraber çalışıyor, onlara hafiyel.k edi- yor. Defteri bir görürse hepi- mizi o anda mahveder. Bunun için defterimi mektepte saklı yorum, ... Hakikatin bu küçük sa- tırların da ebedileşen o günkü küçük kız, bu gün bir Ana- dolu köyünde yüz vatan çocu- ğunu yetiştiriyor. Aka Gündüz Darülfünun tedrisatına yük- sek tedrisat metotlarını ithal eylemek, diğer taraftan da, hu- susi derslere âit imtihanları ikmal eden umumi bir imtihan icrası suretile talebenin gör- düğü derslerden umumi bir irfan kazandığına kanaat hasıl etmek, işte Havard'ın yeni is- tikameti budur. Şunu da itiraf etmelidir ki daha şimdiden mükemmel neticeler istihsal edilmiştir. Bunun kadar mühim olan ve ayni fikirle mülhem bulunan diger bir islâhın icrasına da bu sene Darülfünunca karar veril- miştir. Vakıa talebenin gördü- gü dersler pek çok isede mü- derrisler dahi onlar kadar ezii- yorlar. Bir müderrisin haftada on veya on iki dersi olması nadir değildir. Buna imtihanla: rın yükünü de katmalı: Mesela yalnız tarih kısmında müderrisler geçen sene -her biri hiç değilse iki saat süren ve dört beş kişiden mürekkep bir hey'eti mümeyyize- nin vücudunu icap ettiren - yet- miş beş doktora imtihanı icra ettiler, yirmi doktora tezi oku- dular, ve talebe tarfından ya- zılmış olan yüzden fazla muhtıra tetkik ettiler, her semesterin nihayetinde icra olunan imti- hanlar ise bundan hari;tir. Bu şerait altında şahsi mesa, ilmi taharriyat harikulâde gücleşi- or. Bu sebeple Darülfünunü diyni noktainazardan Avrupa Darülfünunlarından hayli aşağı bir hâle koyan bu usulden “e HAYAT, Amerikanın Darülfünun ve müzeleri (Geçen sayıdan) Howard'da oldukça değillerdi. Asıl tedrisat müd- detini altı aya indirmeğe karar verdiler: Her semestçrin nihayetınde, şubat ve haziran imtihanlarından evel, dersler iki buçuk ve üç buçuk hafta kesilecek ve bu vechile talebeye şahsi tetebbu- ler icrasına vakit kalacağı gi- bi müderrislere de oldukça uzun - iki ay kadar - bir za- man bırakılarak bunların o müddeti kendi mesailerine hasr etmesi temin edilmiş olacaktır. Bu hususa dair olan rapor- da deniliyor ki: * Yüksek ted- risat müesseselerinde inkıtasız uzun bir tedris müddeti tale- benin kendi mesa lerinden en eyi istifade etmesi, müdetris- lerin de ilmi bir surette yazıp çalışmaları imkânını azaltır. Bu islah umumiyetle hüsnü telakki edildi. Hiç şüphe yok- tur ki, pek eski olan tesisi gü- nündenberi Havard'ın tedrise ait teşkilat içinde icra ettiği tebeddüllerin en mükemmelidir. Ve bu tebeddülün ise Ameri- ka Darülfünunlarının şimdiki usulü dahilinde emsali yoktur. Avrupa Darülfününlarının aş kâr olan ilhamı bunda hiso- lunuyor. Her hâlde bunda yük- sek tedrisatın gerçekten ne olm sı lâzımgeleceği hakkında yeni bir fikir mevcuttur ve Havard'ın teşk | etmekte olduğu bn misâ- lin de Amerika Darülfünun! rında uzun bir tesiri olacağı muhtemel ve temenniye de 58 yandır. memnun