DÜNYADA OLUP BİTENLER nın eşiğine gelmemesi için ellerin- den gelen bütün çabayı harcamış- lardır. Önceki hafta yapılan Kossi- gin-Johnson buluşmalarından son- la bu çaba daha da gözle görülür bir yoğunluk kazanmıştır. Genel Kurulda yapılan genel gö- rüşmeler sırasında, gene Arnavutlu- gun sert tutumu bir yana bırakılır- sa, ortaya başlıca iki eğilim çıkmış- tır. Bunların birincisi, israil saldırı- sını kınayan ve israil birliklerinin girdikleri topraklardan derhal çık- masını isteyen sovyet eğilimi, ikin- cisi de araplarla yahudiler arasın- daki anlaşmazlığın bir arabulucuya aktarılmasını isteyen amerikan €- ğilimidir. Fakat bu tasarıların hiç- biri Genel Kurulda üçte iki çoğun- luğu sağlayacak nitelikte görünmü- yordu. İşte durum tam bu nokta- dayken İsrail, Kudüsün ikinci yarı- sını da kendi topraklarına kattığını açıklamış ve bu açıklama dünya ül- kelerinin çoğunda olumsuz tepki- ler yaratmıştır. Gene bu açıklama üzerinedir ki, bir süredir üçüncü bir tasarı üzerinde çalışmakta olan Yugoslavya da, bu tasarının artık Genel Kuruldan çıkabileceğini dü- şünerek, yeni bir öneriyle ortaya çıkmıştır. Gözlemcilerin çoğunluğu tarafin- dan Genel Kurulda üçte iki çoğun- luğu sağlayacak nitelikte görülen bu önerisinde Yugoslavya, İsrailin 1949 ateş kesimi çizgisinin arkası- na çekilmesini ve "bölgedeki du- AKİS rumla ilgili öteki sorunlar"ın Gü- venlik Konseyi tarafından ele alın- masını istemektedir. Kambur kambur üstüne Yugoslavyanın oOoonüç Asya-Afrika devletiyle birlikte Genel Kurula sunduğu bu tasarı şimdi kabul edil- se bile, İsrail, anlaşmazlığı, arap- larla yapacağı odoğrudan doğruya görüşmelerle çözmek isteğinde a- yak diredikçe ve büyükler arasında- ki görüş ayrılıkları sürüp gittikçe, Ortadoğuya barış ve güvenliğin na- sıl döneceğini anlayabilmek, doğru- su çok güçtür. Gerçekten, Genel Kurul, yugos- lav tasarısını kabul edip israil bir- liklerinin geri çekilmesini isterse, İsrail hükümeti bu isteğe uymadığı takdirde ne olacaktır? Bilindiği gi- bi. Genel Kurulun aldığı kararların bağlayıcı yünü yoktur ve bu karar- ların uygulanması Güvenlik Konse- yinin işidir. Eğer Güvenlik Konse- yindeki büyükler arasında bir gö- rüş birliği mevcut olsaydı, anlaş- mazlık zaten Genel Kurula gelme- den orada çözülürdü. Üstelik, Gü- venlik Konseyindeki büyükler, İs- railin 1949 sınırlarına çekilmesi ü- zerinde anlaşsalar bile, İsraili buna zorlayabilecekler midir? Bu soruya olumlu bir cevap vermek, hiç de ko- lay görünmemektedir. Ortadoğu sorununun ancak za- manla çözülebileceği görüşünde o- lanlar, şimdi yapılan bütün çalış- malara şüpheci gözlerle bakmakta- dırlar. Bu görüşte olanlara göre, araplar, zamanın hergün biraz daha kendi aleyhlerine işlediğini gördük- çe İsraille bir anlaşma masası başı- na oturmak zorunda kalacaklar ve "israil gerçeği"ni kabul edecekler- dir. Gene bunlara göre. Batıya kar- şı uyguladıkları petrol ambargo- sunun uzun sürede kendilerini fa- kirleştirmekten başka birşeye ya- ramadığını anlayan araplar, hattâ Süveyş kanalının kapanmasında bü- yük kayıplara uğrayan Mısır, daha şimdiden görünüşü kurtaracak bir çözüm peşinde koşmaya başlamış- lardır. Fakat bazıları da, büyük dev- letler arasında bir anlaşmaya varıl- madan geçen her yeni günün arap- larla yahudiler arasındaki düşman- lığı biraz daha körükleyeceğini ve işleri içinden daha da çıkılmaz bir uruma getireceğini ileri sürmekte- dirler. 8 Temmuz 1967