AKİS heyet kuruldu. Bu heyete, Azot Sa- nayii Teknik Genel Müdür Muavini Abdülkerim Doğru, Bilimsel ve Tek- nik Araştırma o Şefi kimya yüksek mühendisi Niyazi Deliormanlı, Hu- kuk Müşaviri, Tevsi-i İnşaat Grup Şefi ile Plân - Organizasyon 'Müdü- katıldılar. Bu heyetin hazırladı- ğı 29.1.1967 tarihli rapor şu cüm- le ile sona eriyordu: "Akdeniz su- ni gübre tesislerinin yeri olarak İs- kenderunun Oo Sarıseki oköyündeki Mersin yazısı ve civarının, Mersine nazaran bariz surette üstün olduğu netice ve kanaatine varılmıştır...." Raporda, İskenderunun üstünlü- gü geniş şekilde izan ediliyordu: Mersinde su bulmak zor veya pa- halıydı, o İskenderunda bol ve iyi su vardı. Ham madde temini ba- kımından İskenderun Mersine üs- tündü. Arazi maliyeti İskende- runda Mersine göre defalarca u- cuz, hattâ bedavaydı. İstihsalde, çı- an artıkların atılması İskenderun- da çok kolaydı, Mersinde ise zordu. Bu artıklar, Mersin limanının su- yunu kirletecek, liman betonlarına zarar verecekti. İnşaat maliyeti, İs- kenderunda, Mersine göre yüzde 18 ucuz olacaktı. Azot Sanayiindeki uzmanlar, eğer tesis İskenderuna kurulursa, inşaatta sağlanacak kâ- rın dışında, işletme maliyetinde her yıl 14 milyon 588 bin lira lehte fark sağlanacağını ifade ediyorlardı. B Ama Süleyman Bey, Azot, Sana- yil Genel Müdürlüğündeki geliş- melerden hiç de memnun değildi. Genel Müdürlük odalarında "Bey- fendi"nin şöyle dediği anlatılıyordu: "— Nasıl olur, ben Mersinlilere söz verdim? Bu Yönetim Kurulu bizi zor duruma düşürüyor!" Bu söz, bir bakıma da, Yönetim Kurulu üyelerine "hizaya gelin, san- dalyeniz tehlikede" anlamında bir . sinyaldi. Yönetim Kurulu ise, eldeki bü- tün rapor, proje ve vesikaları Sa- nayi Bakanlığına gönderdi ve bir karar almak için oradan gelecek cevabı beklemeğe koyuldu. Milli menfaat dedikleri Ama müşahhas cevap gelmeden, Başbakan Demirel imzasını ve "çok acele" kaydını taşıyan yazı geldi: Yer tesbitini artık Hükümet ve onun peyki durumundaki Plân- lama yapacaktı. Bu yazıda Akdeniz Kompleksinden Oo bahsedilmemekle beraber, vaziyet belli olmuştu. Ni- tekim aradan bir süre geçti ve De- 8 Temmuz 1967 mirelin, namazında niyazında, yu- muşak başlı Plânlama Müsteşarının imzasını ve 25 Mayıs 1967 tarihini taşıyan bir yazı, Azot Sanayiine gel- de. Maçın kesin sonunu tayin eden yazı şöyle bitiyordu: "Proje çalış- malarının Mersin esasına göre yü- vi gerektiği oOsonucuna Vva- rılmışt Bu sonucu,'ikinci derecede bazı sonuçlar izledi. İşi inceletmek gibi bir münasebetsizliğe yeltenen ve kanuni yetki ve sorumlulukları ye- rine getirmek gibi orüyalar gören Abdülkerim Doğru "Efendim söyler, ben yaparım" Yönetim Kurulu üyeleri tasfiye e- dildiler. Bu arada başka meseleler- de büyük ve kapatılması zor hata- lar yapmış olan Dündar Kalabalık Genel Müdürlükten uzaklaştırıldı ve yerine, Sanayi Bakanı Mehmet Turgutun sınıf arkadaşı o Abdülke- rim Doğru getirildi. İşin eğlenceli yanı, şimdi Mersinde inşaatına gi- rişilmiş olan kompleksin inşaat, so- rumluluğunu taşıyan Genel Müdür Abdülkerim Doğrunun, İskenderu- nu Mersine bariz şekilde üstün bu- lan rapora hazırlayan heyetin baş- YURTTA OLUP BİTENLER kanı ve buna imza atan bir teknis- yen oluşudur! İktidar ve onun başı Demirel ni- çin, Mersini bu kadar istemişler- dir? Bunu izah için ileri sürülen se- beplerden biri, Demirlin aşırı şe- kilde yabancı sermaye muhibbi ol- masıdır. Eğer Gübre Koi Mersinde kurulursa, ATAŞ r risinden ki bu rafineri e petrol şirketlerinin mülkiyetinde- dir yılda 150 bin ton nafta almak zorunda kalacaktır. Hatâ ATAŞ, Ak- deniz Gübre Kompleksi için nafta satış tekeli kuracaktır. Tesis İsken- derunda kurulursa, yabana petrol şirketleri için nafta satış tekeli kurma ihtimali ortadan kalkmak- a Mer tercih edilmesi daha ha ok, "Adalet Partisinin yük- sek menfaatleri" ile açıklanmakta- dır. Mersinin daha kalabalık ve bü- yük bir şehir olduğu ve Mersini küstürmenin, "sandıktan çıkma" prensibine dayanan bir iktidarın razı olamıyacağı ölçüde oy kaybına yol açacağı açıkça ortadadır. Lâiklik Nifak tohumu ekenler CHP Genel Başkanı İnönü, geçti - gimiz haftanın sonunda Cuma gü- nü, Başbakan Demirelle ansızın bir görüşme yaptı. CHP'ye ait, 65 model beyaz Chevrolet'den inerek Başba- kanlığın kapısından içeri girdiği SI- rada karşısına çıkan gazetecilerin, görüşmenin konusu hakkında sor- dukları soruya — Önce Başbakanla konuşayım, görüşeyim, ondan sonra sizinle ko- nuşurum" diyen İnönü, Demirelin yanında tam 70 dakika kaldı. İnönünün olur - olmaz meseleler i- çin Başbakanla görüşme yapmıyaca- ğını çok iyi bilen gazeteciler, bu 70 dakikayı büyük bir heyecan ve merakla geçirdiler. Saat 18.30'dan 1940a kadar süren o görüşmeden sonra, nihayet kendisiyle konuşma fırsatını bulabilen gazetecilere, İ- nönü " ersinin Sayın Başbakanla mülakatı ben istedim. Konuşma konusu, El- bistan hadiseleriydi. 11 - 12 Haziran hadiseleri... Bir sünni - alevi geçim- sizliği şeklinde görünen vaka hak- kında şikâyetler alıyordum. Onları aşbakana arzettim. İçişleri Bakanı- nı ii çağırdılar. Etraflı bilgi al- dım" dedi. Bej renkli bir elbise ve yelek 11