SİNEMA natçının üslübuna da "aslan payı" vermektedir. Bu bakımdan ele alın- dığı vakit, yeni sinemanın bir kay- nağı daha ortaya çıkmaktadır. Bu kaynak, aynı zamanda Fransadaki "yeni dalga"ya da bir bakıma çıkış noktası olan "alıcı - kalem" görüşü- dür. Fransız yönetmen Alexandre Astruc'ün daha bundan yirmi yıl ön- ce ortaya attığı bu görüş, alıcının -yani sinema omakinesinin- kalem yerine geçmesi, sinemacı tarafından bir kalem kadar rahatlık ve kolay- öngörüyordu. lıkla kullanılmasını Nitekim, yukarıda da görüldüğü gi- bi, sinema tekniğindeki ilerlemeler Astruc'ün bu dileğini, tam değilse bile, bir dereceye kadar gerçekleş- tirmişti. Yeni sinemacılardan çoğu, "el kadar" alıcılarını kendileri yük- lenip -boyunlarına asıp-, filmlerini istedikleri yerde meydana getirmek- tedirler. Böylelikle, eski sinemanın bütün dekor, stüdyo, aydınlatma, akustik... gibi bağlarından 'kurtulan sinema makinesi, yalnızca sinema- cının duygu ve düşüncelerine bağlı kalmaktadır. (Basın A: 20248) — 132 AKİS Çıkışlar gütün bunlar, aynı zamanda, yeni sinemanın geleneksel sinemanın hangi unsurlarına karşı çıktığını da ortaya koymaktadır: Stüdyo teknik- leri, yapma dekorlar, makiyaj, yıl- dız sistemi, geniş bütçeli filmler... Ama yeni sinemanın geleneksel si- nemada asıl karşı çıktığı şey, bu teknik ve mali yönlerden çok, este- tik yöndedir. Bu da her şeyden ön- ce, geleneksel osinemanın klâsik dramatik yapısına karşı çıkıştır. Geleneksel sinemanın bütün çabası, bir hikâye anlatmağa, bir konu düz- meğe yönelmektedir. Geleneksel film, belli bir konuyu ele alır, ko- nunun önemli bir noktasından yola çıkar, konu ilerledikçe ortaya dü- gümler atar, sonra bu düğümleri çözüp hikâyeyi bir sonuca ulaştırır, aynı zamanda "kıssadan hisse" çı- karır. Tâ Aristodanberi temele göre, geleneksel sinemanın dramatik yapısının bir başı, bir or- tası, bir de sonu vardır. Yeni sine- ma en çok bu çemberi kırmakla dikkati çekmektedir. Yeni sinema, hayatin günlük akışı içinde, her- hangi bir noktadan yola çıkmakta, bu akışı bütün tabiiliğiyle yansıt- mağa çalışmaktadır. Bu akış için- de, geleneksel sinemada olduğu gi- bi mutlaka büyük olaylar, önemli durumlar, olağanüstü (davranışlar yer almamaktadır. Tersine, günlük yaşayışta en çok rastlanılan küçük langıç noktası gibi, kahramanın ha- yatının herhangi bir noktasıdır. Yeni sinemanın geleneksel dra- matik yapıyı altüst eden bu tutumu ele alındığı vakit, ortaya yeni kay- naklar çıkmaktadır. Bu kaynaklar da, kendileri de yeni sinemadan ön- ce yeni sinemayı yaratan ve yaşlan şimdi oldukça geçkin olmakla bir- likte bu çeşit sinemanın en önemli eserlerini ortaya koyan Michelange- lo Antonioni ile Resnais'dir. Nasıl Eisenstein'ın "Potemkin'iyle -1925- birlikte sinema eski sinema olmak- tan çıkmışsa, Orson Welles'in "Yurt- taş Kane"inden 4941- önceki sinema ile sonraki sinema nasıl birbirinden ayrılmışsa, Oo Resnais'nin "Sevgilim Hiroshima" sı -1959- ile Antonioni'- liyen filmlerinden sonra sinema ar- tık eski sinema değildir. 15 Nisan 1967