15 Nisan 1967 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 31

15 Nisan 1967 tarihli Akis Dergisi Sayfa 31
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKİS özgürlüğüne gelince: bu demokrasi çağında, her alman tiyatrosunun ba- şında, adına General İntendant de- dikleri, bir taçsız kral var. Bu kral, sözleşme süresi içinde, tiyatrosunu, kadrosunu, bütçesini dilediği gibi yönetiyor, değerli bulduğu her oyu- nu repertuvarına alıp oynuyor, en küçük bir müdahaleyle de karşılaş- mıyor. Müdahale, ancak sözleşmesi- nin süresi bittiğinde, gösterdiği ba- şarıya veya başarısızlığa göre, iş- başında bırakılmasına veya bırakıl- mamasına karar verileceği zaman söz konusu olabiliyor. Devlet - Tiyatro ilişkilerinin bu düzenli işleyişinde halkın tiyatroya duyduğu yakın ilginin elbette bü- yük payı var. 60 milyonluk yada 20 milyonluk bir seyirci topl luğu, çok güçlü bir kamuoyu demek- tir. Devlet kadar tiyatro intendant'- ları da, her zaman, onun eğilimleri- ni hesaba katmak zorundadırlar. Alman tiyatrosunun bu niceliği yanında niteliğine de değinmek iste- rim. Almanlar tiyatroyu, ötedenbe- ri, en küçüğünden en büyüğüne ka- dar bütün görevlerin, yetki ve yete- neklere göre paylaşıldığı ortaklaşa bir çalışma anlayışı içinde en iyi so- nuçları veren bir sanat olarak be- nimsemişlerdir. Endüstrilerinin de temel ilkesi olan bu anlayış, onları tiyatroda çok disiplinli bir çalışma u düzen içinde tiyatrosuna yer olmadığı gibi, bir tek aktörün bütün toplulu- gu gölgeleyerek sivrilmesine de im- kân yok. Ama bu sistem, en küçük rollere de en büyük roller kadar ö- nem verilen bu kollektif çalışma, güçlü yöneticilerin yetişmesini sağ- lıyor, güçlü oyuncuların yetişmesini de engellemiyor Alman yitimi bir özelliği «ve çekici yönü-, ödenekli tiyatrolar kadar özel tiyatroların da, "repertu- var tiyatrosu" sistemini benimse- miş olmaları. Bina, atelye ve teknik imkânların zenginliği sayesinde uy- a ilen bu sistem, seyirciye atroda- her akşam başka bir pi “örebilmek fırsatını, yöne- ticilere ve sanatçılara da geniş bir repertuvar içinde, nöbetleşe çalış- mak, kabiliyetlerini göstermek im- kânını veriyor. Repertuvar konusuna gelince: Alman tiyatroları, (geleneklerine bağlı kalarak, milli repertuvarı ih- mal etmiyorlar. Onun için, sahnele- rine çıkarılan oyunların, ortalama, 15 Nisan 1967 üçte ikisi alman oyunlarıdır. Bun- ların başında da klâsikler geliyor. "Deutscher Bühnenverein"ın geçen mevsim oynanan eserler üzerine ya- yımladığı bir istatistiğe göre, alman sahnelerine çıkarılan 1300 çeşitli o- yun içinde en çok oynanan klâsik- ler Kleist ile Lessing'dir. Kleist'ın "Kırık lk 23 ege 527 Sa fa, ng'i inn r0- helm'i ME 22 tiyatroda 516 defa oy- nanmış. Geçen mevsim başta giden Heinar. Kipphardt'ın "Oppenheimer Olayı" 15 tiyatroda 289 defa oynana- rak onbeşinci sıraya düşmüş. Art- hur Miller'in 21 tiyatroda 435 defa oynanan "Incident a Vichy'"si ise dördüncü sırada yer alıyor. Geçen mevsim içinde eserleri 1000 defadan fazla oynanan yazar- lar da sırasıyla şunlar: Rl . Schiller, Breclit, Moliere, Bernard Shaw ve Lessing. İstatistikte, çağ- daş tiyatronun öncüleri olarak, şu yazarların eserleri görülüyor: Stern- heim, O'Neil, Çekhov, Ibsen, Girau- doux, Schnizler ve Garcia Lorca. E- serleri oynanan çağdaş yabancı ya- zarlar da şunlar: Jean Anoui hur Miller, Sartre, Saunders, Bec- kett ve Albee. Alman diliyle yazan Kammerspiele'de "Dostlar" Oualtinger'in çizdiği öğretmen tipi TİYATRO yazarlara gelince, bunlardan en çok oynanan Dürrenmatt, sonra sırasıy- la, Heinar Kipphardt, Peter Weiss, Max Frisch, Kari Witlinger ve Peter Hacks geliyor. Hisseden kıssa A İman tiyatrosundan örnek alaca- ğımız çok şey var. Hepsini bura- da sıralamıya, anlatmıya imkân yok. Ama en gerekli gördüklerimi söy- lemeden bu yazıları bitirmek iste- miyorum Başta tiyatro okulları ve binala- rı geliyor. Tiyatroyu gerçekten bü- tün yurda yaymak istiyorsak, sah- nelerimizin -daha bugünden- ihti- yacı olan oyuncu, yönetici, dekor- cu, hattâ sahne teknisyeni kadrola- rını yetiştirecek yeni tiyatro okul- ları açmak zorundayız. Yalnız An- karadaki Devlet Konservatuvarı, gündengüne artan, bu ihtiyacı, bu- günkü şartlar içinde o karşılayama- maktadır Bina ihtiyacı da, okul ihtiyacı ka- dar önemli. Almanyada aynı toplu- luktan yararlanan ayrı ayrı şehir tiyatroları, operaları var. Ama ay- nı bina içinde, iki ayrı idare altın- da, aynı sahneyi, aynı atelyeleri pay- laşan bir tiyatro ve opera topluluğu yok. Bundan başka, henüz devam- lı bir topluluğu olmıyan tiyatrolar yapılıyor. Son örneği, güney Alman - yadaki Worms şehrinde, üç yılda 11 milyon mark harcanarak yapılan "Spiel-und Fetshaus". 840 kişilik bu tiyatroda başka şehirlerden, hattâ Avusturya, İsviçre gibi komşu ülke- lerden sıra ile gelecek onyedi top- luluk temsiller verecek. Her boyda eser oynayabilecek teknik tesisleri olan böyle tiyatrolara kavuştukça birçok şehirlerimizde almanların yaptığı gibi misafir topluluklarla devamlı bir tiyatro faaliyetine giriş- mek daha kolay olacaktır. Ama biz, daha bir İstanbul ope- rasını, bir İzmir tiyatrosunu bitirip ortaya çıkaramadık. Ankarada, O- pera ile Tiyatroyu ayırdık, ama yeni bir opera veya tiyatro binasına ihti- yaç olduğunu düşünmek bile iste- miyoruz. İstanbuldaki tarihi Şehir Tiyatrosunu, bu eski sanat ocağımı- zı, hâlâ -her yanı gacır gucur öten- o salaştan kurtaramadık. Mili Eğitim Bakanlığında kuru- lan Kültür Müsteşarlığına düşen bellibaşlı görevlerden biri, belki de en önemlisi, tiyatromuzun başta ge- len bu ihtiyaçlarını lam ol- malıdır. 31

Bu sayıdan diğer sayfalar: