en çok sözü edilen oyunu, Slovamir Mrozek'in "Tango"su oynanmış. Ne yazık ki programda olmadığı için onu göremiyoruz. Ama bu akşam, Werkraumtheater'de bir başka il- ginç oyun var: Rus asıllı amerikan yazar Arkady Leokum'un "Dostlar"- la "Düşmanlar"ı. 1915 doğumlu olan yazar, bolşevik ihtilâli sırasında, beş yaşındayken, annesiyle beraber Amerikaya sığınmış. Orada öğre- nim görmüş, uzun yıllar reklâm bü- rolarında çalışmış, neden sonra da oyun yazmayı denemiş. Birer perde- lik bu iki kısa oyunda Amerikadaki öğretmen Oo öğrenci ilişkilerini, çok realist bir açıdan işliyor. Her iki o- yunun da başrolünü Helmut Oual- tinger çapında bir sanatçının oyna- ması -ve nefis iki kompozisyona ka- vuşturması Münihin avant-garde ti- yatro seyircisini, özellikle gençleri, akın halinde bu tiyatroya çekiyor. Münihte daha 10'dan fazla tiyat- ro var. Yirmi yıldır bulvar komedi- lerinde ihtisas yapmış olan "Die Kle- ine Komödie" de bunlar arasında. Ama hepsini, herşeyi görmeğe -ne yazık ki- imkân yok. Özet halinde sonuç A manyanın sekiz şehrinde iki haf- ta süren bu tiyatro gezisinden sonra, edindiğim izlenimleri şöyle özetleyebilirim: Almanlar tiyatroyu yalnız aydın- lara, yalnız büyük şehirlerin mutlu azınlıklarına seslenen bir "zevk", bir "eğlence" aracı olmaktan çıka- ralı çok olmuş. Tiyatro ve müzi şimdi, kültür hayatlarının vazgeçil- mez "ihtiyaç"lanndan biri halına gelmiş. Yedisinden yetmişine bü- tün alman halkının yararlandığı 190 tiyatrosu, 60 operası, hemen her şeh- rindeki orkestraları ve konservatu- varlarıyla, sahne ve müzik sanatla- rının bu kadar yaygın, devlet eliy- le bu kadar iyi teşkilâtlandırılmış olduğu bir başka ülke daha gösteri- lemez. Almanların tiyatroya verdik- leri önem, üniversitelerine verdikle- ri önemden hiç farklı değil. Bu halk üniversitesinin görevini lâyıkıyla yerine (o getirebilmesi için Federal Alman Devleti iki şeyin, ge- rekli olduğunu anlamış: Para ve sa- nat özgürlüğü. Gişe gelirine belbağ- layan ve sanat özgürlüğüne sahibol- mıyan bir tiyatrodan pek hayır gel- miyeceği için, ikisini de cömertçe vermiş. Devlet ve belediyelerin tiyat- roya ayırdıkları yıllık ödenek 450 milyon markı aşıyor. Bunlara, en küçüğü 10, en büyüğü W-0 milyon marktan eksiğe malolmıyan ve yıl- danyıla sayıları artan yeni tiyatro binalarını da eklemek lâzım. Sanat 30 Ankara Sanat Tiyatrosunda "72. Koğuş" Tiyatro edebiyatımızın “Ayak takımı arasında'sı Oyun : "72. Koğuş"; oyun, 2 bölüm. Yazan: Orhan Kemal. Tiyatro: Ankara Sanat Tiyatrosu. Sahneyekoyan : Asaf m, Ea Dekor - Kostüm : sman Şengezer Müzik : o (Besteleyen ve çalan) Aşık Mahzun!. Oynayanlar : Ayberk Çölok (Kaptan), Türker Tekin (Berbat), Çetin Ömer (Kaya Ali), Erkan Yücel (İzmirli), Râna Cabbar (Kara), Nihat Ziyalan (Tavukçu), Recep Emregül (Leşçi), Birakın Özdemir (Bobi), Tunca Yönder (Sölezli), Elif Türkân Çölok (Fatma), Serap Tayfur (Ne- dime), Celile Toyon (Zeliha) v.s. , Konu: Denilebilir ki, "72. Koğuş", ünlü romancı Orhan Kemali, "İs- pinozlar" ve "Murtaza" denemelerinden sonra, kesin olarak tiyatroya kazandırıyor. Yazarın, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Bursa Cezaevin- de geçirdiği günlerin çilesini yansıtan uzun hikâyesinden -yeni bir bi- çimle- oyunlaştırdığı eser, toplum düzeninin kötü yollara sürüklediği, çok ilkel bir infaz sisteminin de, "yola gelsinler" diye kapatıldıkları cezaevlerinde büsbütün yoldan -ve çileden- çıkardığı zavallıların kor- kunç dünyasını tanıtıyor seyirciye. Yokluğun, pisliğin, açlığın ve umut- suzluğun kemirdiği, bir avuç izmarit için kıyasıya dövüşüldüğü, kuma- rın, kaba kuvvetin ve düzenbazlığın, dışardaki kadar hüküm sürdüğü "Adem Baha'lar Koğuşu", insanoğlunun en koyu sefalet içinde bile bir- birini sömürme tutkusunun ibret verici tablosunu sunuyor. Bu karan- lık tabloyu aydınlatan tek ışık, kan dâvası yüzünden buraya düşmüş olan Rizeli Kaptanın, bütün o yitiklere, o ayaktakımına herşeye rağ- men insan olduklarını hatırlatan sıcak soluğudur. Zorba Berbatın, zar oyununda, don - gömlek bıraktığı Kaptan, Fatmanın düşüne daldığı pencere önünde donar, taş kesilirken 72. Koğuşta ölmüş birşey, insan- lık duygusu, dirilecek, şahlanacak ve Berbat'ı haklıyacaktır. Beğendiğim : Orhan Kemalin, yalın realizmini zedelemeden oyunu- na katmayı başardığı şiirli idealizm: kişilerine -hikâyeden sahneye çı- karırken- verdiği çok daha canlı yüzler. Asaf Çiyiltepenin, eserdeki kes- kin dram ve hiciv unsurlarını gölgelemeden, diyalogun renkli ve beşeri mizahını duyuran ölçülü, dengeli rejisi. Bu reji sayesinde eserin kuv- vetle beliren ünanimizmi. Başta Ayberk Çölok, Türker Tekin ve Erkan Yücel olmak üzere bütün oyuncuların ahenkli takım oyunu. Şengezer- le Mahzuninin havayı tamamlayan güzel dekorlarıyla tatlı ezgileri. Sonuç : Bu oyunla tiyatromuz "Ayak Takımı Arasmda"sını kazanmış oluyor. Doğrusu, Ankara Sanat Tiyatrosu için büyük başarı. Lütfi AY 15 Nisan 1967