ve Halkoyu grup da vardır. Fikir liderleri ile kütleler arasında bu karşılıklı tesir ve aksi tesir mekanizması halkoyu- nun meydana gelişinde en dikkate değer safhadır; Bit safha ayni zamanda bir memleketin benimsemiş ol- duğu özgürlük derecesinin en şaşmaz delilidir." (*) XIX. yüzyılın sonuna doğru bir ingiliz lordu tara- fından, amerikan siyasi rejimini belirtmek amacı ile ileri sürülmüş olan bu gözlemler, XX. yüzyılın ikinci yarısında geçerlik açısından kat kat daha fazla önem kazanmış bulunmaktadır. İçinde yaşadığımız yüzyıl, uyanan geniş halk yığınlarının düşünce ve sözlerini belirli kanallara doğru yöneltmek, başka bir deyimle "yontulmuş bir halkoyu" türetmek için ürkütücü ol- duğu kadar ibret verici örneklerle doludur. Nazi Al- manyası İkinci Dünya Savaşını tahrik etmiş olan sal- dırgan milliyetçilik akımını halkoyuna benimsetmek için İdeolojik bir "hizaya getirme" -gleichschaltung- kampanyasına girişmişti. Bu amaçla Nazilere boyun eğmeyen gazeteler, basın konseyine alınmamak sure- tiyle susturuldu, sosyal demokrat eğilimli sendikalar kapattırıldı, muhalefet partileri kendi kendilerini feshe zorlandı, . üniversite ve diğer kademeli eğitim kurumlarında nazi ideolojisini yayma görevini yük- lenmekten kaçınan profesör ve öğretmenler kürsüle- rinden uzaklaştırıldı, kız-erkek (o öğrenciler tek tip selâm veren, tek tip resmigeçit yapan ve tek tip bir kafa yapısı yaratan nazi gençlik teşkilâtı saflarına so- kuldu. özlemler beslemekle be- kavuşturulama uyarma görevini Bu düşüncelere benzer raber, totaliter bir iktidar yapısına yan diğer Ülkelerde ise halkoyunu yerine getirebilecek olan mihraklar “içten oyulmak" suretiyle "nötralize" edilmeğe çalışıldı. . Günümüzde özellikle Lâtin Amerikanın birçok ülkeleri bu tehlike ile karşıkarşıya bulunmaktadırlar. Türk halkoyunu canlı tutan, ona yön vermeğe çalışan çeşitli fikir ve kanaat mihraklarını gözden ge- çirdiğimiz zaman, bu çabaların ülkemizde de neka- dar süratle sonuç vermiş olduğunu farketmekte ge- memekle beraber, Türkiyede Batı Daha tasarı tamamlanacak, Bakan- — Yani Prof. Dr. Nermin ABADAN cikmiyeceğiz. Basın açık bir sağ-sol kutuplaşması olu- şumu içinde ikiye ayrılmış durumdadır. Özerk TRT kurumu devamlı bir yaylım ateşi altında bulundurul- maktadır. Ana muhalefet partisi amansız bir ideo- lojik iç çekişme durumuna düşürülmüştür. Öğretmen- leri kapsayan mesleki teşekküller iki cepheye ayrıl- mışlardır. Gençlik örgütleri, yetişen kuşakların so- runları ile meşgul olacakları yerde, bir yandan Hizip- çilik, öte yandan nefis savunması ile uğraşmaktadır- lar. UNESCO, Dil Kurumu gibi özerk kuruluşlarda "persona non grata" sayılan üyelerin ihracı için sü- rekli ve sistematik çalışmalar yürütülmektedir. Sendi- kacılık hareketinin vurucu gücü ise rakip kuruluşlar türetme yolundan baltalanmaktadır. Bunlara ek ola- rak çıkarılmak istenen "Temel Hak ve Hürriyetler" tasarısı, örgütler dışında kalan serbest fikir mihrak- larını da söndürme çabasındadır. Kaba çizgilerle can- landırmış olduğumuz bu tablo müreffeh ve ileri bir Türkiye yaratma emelinde olan Anayasasını savuna- cakların yakın bir gelecekte kanaat liderlerinden han- gi yoldan yoksun bırakılmak istendiğim açıkça gös- termektedir. Nitekim az gelişmiş diğer, ülkelerde de çeşitti dış ve iç kuvvetlerin güçlü araçlarla destekleyip yürüt tükleri "bölme", "nötralize etine" "kendi taraf- larına çekme" çabalarının, bahsi geçen ülkelerde teh- likeli sarsıntılar yarattığı ve sosyal düzeni yer yer çık- maza sürüklediği göze çarpmaktadır. Demokratik ha- yatın işlemesini aksatan bu türlü bir gelişimde rad- yo, film ve basın gibi kütle haberleşme araçlarının büyük rolü vardır. Bunların tek taralı propaganda- ları, halk yığınlarında bezginlik ve usanç duygularını geliştirip, önemli memleket olaylarına karşı kayıtsız- lık ve ilgisizlik yaratmakta başlıca âmil olmaktadır. Diktatörlük kurmak isteyenlerin okolladıkları fikir iklimi işte bu unsurlardan yaratmadır! Rejimi". (© James Bryce: "Amerikan Siyasi Türk 3; İstanbul 1962 Siyasi İlimler Derneği yayını-No: Sayfa: 157-138 " kamuoyundaki hassa- ülkelerine göre daha değişik tutum alınması gerektiğini söylüyor, bunu izah için, "Türkiyede müesseseler arasında irtibatsızlık olduğunu, Ba- tı ülkelerinde iyi yürüyen mekaniz- maların Türkiyeye getirilince ak- sadığım" ifade ediyordu Ceza İşleri Genel Müdürü bu a- rada sık sık, kamuoyundaki güm bürtülü tartışmanın ve şiddetli ten- kitlerin lüzumsuz olduğunu ifade etti , " - Niye bu kadar telâş ediliyor? 18 Mart 1967 lar Kuruluna gidecek. Mecliste gö- rüşülecek. Sakıncalı şekilde kabul edilse dahi, Anayasa Mahkemesi ip- tal Ge dedi. "— Yan kamuoyu, o Anayasa Ma hkemesi, var diye, kanun tasarı- larını hazırlık safhasında eleştirme- meli mi? Kamuoyunun tenkit hürri- yeti yok mu?" sorusuna ise şaka e- dasıyla şu cevabı verdi: "— Ama, benim de düşünce hürriyetim var!." AKİS'çi, bunun üzerine sordu: siyet ve tenkitler, bu abacıyl hazır- lıyanları etkiliyor m mu? Etkiler ve tepkiler Müvriyetleri tahdit eğilimi göste- ren hazırlıklar karşısında kamu- oyunda beliren tepki gerçekten çok sert olmuştur. Üniversiteler, Genç- lik teşekkülleri, Basın ve Muhale- fet gittikçe genişliyen ve AP İktida- rını yalnız bırakan bir tepki kam- panyası içinde biraraya gelmişler- 9