Bir Anatomi Modem çağın en önemli gelişimi, halk yığınlarının, meşruti krallık veya cumhuriyet idareleri çerçe- vesinde, artan ölçüde kamu işlerine karışmalarım sağ- lama amacı ile onları vi hürriyetlerle donatmak ve buna paralel olarak temel hak ve özgürlüklerini te- minata kavuşturmak OlmüŞtUM Amerikan ve Fransız devrimlerinin dünyaya önderlik eden bu konudaki somut belgeleri sayesinde o tarihe kadar çeşitli top- lumlarda kuvvetini zaman zaman duyurmuş olan sosyal bir güç, yani halkoyu, meşruluk ve etkililik alanında gittikçe daha ağır basmağa başlamıştır. O ta- rihe kadar İsviçre, İngiltere gibi ülkeler dışında tam bir gelişmeye bir türlü kavuşamayan demokrasinin; yani halk idaresinin yine bu devreden artan ölçüde yayılması, şüphesiz ki bir tesadüf eseri değil, aksine, tarihi akıma uygun, tutarlı bir sonuçtur. Zira halkın yararına halk tarafından idare anlamına gelen demok- ratik düzen ancak basit vatandaş, sokaktaki, adam sö- zünü, fikrini serbestçe söyliyebileceği bir ortamda önem kazanabilir. Bu gelişime paralel olarak devlet kudretinin sınırları konusunda da yeni bir eğilim be- lirmiştir. Önceleri dinsel bir kaynaktan geldiği için iktidar sahiplerine sınırsız olarak emanet edilen dev- let kudreti, zamanla belli kayıtlara tâbi kılınmıştır. Modem çağda ise halk adına yapılan devrimlerin etki- siyle devlet kudretinin iktidar sahiplerinin tekeline verilemiyeceği, aksine, bu gücün devlet kudretine ya- lan ağırlıkta çeşitli okuvvet mihrakları tarafından kontrol edilmesi (gerektiği görüşü (geliştirilmiştir. Böylece XVII. yüzyıldanberi İngilterede yasama, yü- rütme ve yargı organından sonra, "dördüncü kuvvet" olarak nitelenen basın, ha Ikoyun nu meydana getiren diğer faktörlerle birlikte siyasi kudretin kullanılması onusunda önemli bir eleştirme organı haline gel- miştir. Bu oluşumun sonucunda özellikle XX. yüzyılda halkoyuna dinamizm kazandıran diğer mihraklar, ü- niversite gibi özerk kurumlar, mesleki teşekküller, sendikalar, çeşitli dernekler, "gençlik örgütleri, ba- ğımsız bir grup teşkil eden aydınlar -intelligentsia- ve Hürriyetler radyo, televizyon gibi kütle haberleşme araçları, ar- tan ölçüde önem azanmağa başlamışlardır. Bu olu- şumun tümüne siyasi bilimler alanında o plüralist -çoğulcu- toplum yapısı adı verilmektedir. Başka bir deyimle, halkoyunun serbestçe serpilip gelişebildiği toplumlarda demokratik değerlere gönül vermiş ka- mu yöneticileri sadece sokaktaki adamın gördükleri- ni veya işittiklerini korkusuzca söyliyebilme koşulları yaratmakla yetinmemişler, ayrıca halkoyuna yön ve- rebilecek olan çeşitli mihrakların gelişimini sağlıya- cak ortamı yaratmağı amaç edinmişlerdir. Bu tedbirlerin zorunluğunu halkoyu sorununu incelemiş olan Lord Bryce daha 1888'de çok isabetli olarak şöyle açıklamaktadır: "Klâsik demokrasi teo- risi her vatandaşın kendi başına bir takım kanaatlere sahip olduğunu veya olması gerektiğini öngörmekte- dir. Bu anlayış, her vatandaşın, memleketin ihtiyaçla- rı, idarede uygulanacak ilkeler ve hükümetin tutumu hakkında ayrıntılı ve kesin bir görüşe sahip olduğu faraziyesine dayanmaktadır. Gerçekte ise her yirmi kişiden ondokuzunun siyasi ve sosyal düşüncelerinin tutarlılık ve muhtevadan nekadar yoksun olduğunu anlıyabilmek için amerikalıların 'sokaktaki adam' de- dikleri halkoyu temsilcileri ile bir konuşmayı dene- mek yeterlidir. Bu kişilerin kanaat ve düşünceleri in- hizbine bağlılık gösteren birkaç sözden kaynak aldığı görülür. Bunun sebebi, bahsedilen yirmi kişiden on- dokuzunun iyi fikirleri takdir edemiyecek kadar kabi- liyetsiz olmaları veya bu gibi fikirleri dinlemek iste- memeleri değildir. Aksine, halk ve bilhassa çalışan sı- nıflar kendilerine sağlam fikir ve deliller gösterildiği zaman genellikle memnun kalmaktadırlar. Fakat dün- yanın her yerinde insanların büyük çoğunluğu İçin kamu işleri ile ilgili sorunlar hayatın diğer dertleri arasında üçüncü, hattâ dördüncü sırada gelmekte- dir. Şukadar ki, halkoyunun oluşumunda önemli rol oynayan pasif kanaat sahiplerinin yanbaşında halko- yunu yaratmak, yönetmek görevini taşıyan bir aktif ama, son derece sert di ve ha- karetlere mâruz kalıyoruz. Sohbet epey dey | etti Ezgü a- çık fikirli, olgun bir eda ile konu- şuyor, hürriyetlere zarar verilme- mesi için elden gelen gayretin gös- terildiğini izaha çalışıyordu. Bu a- rada AKİS'çi, Demirelin Anayasa tahlili üzerinde Genel Müdürün dü- şüncesini öğrenmek istedi ve Baş- bakanın isminden bahsetmeden sor- u: "— Sizce Anayasa sosyalizme a- çık mıdır?" 8 Hafif irkilen Genel Müdür, kısa bir. sessizlikten sonra cevap verdi: ayır, Anayasa sosyalizme açık değildir!" Genel Müdür kalktı, kütüphane- den bir kitap getirdi. Anayasanın ge- rekçesi idi. Sayfaları karıştırdı ve Anayasanın neden olmadığını izaha çalıştı. Bu arada Markstan, Engelsten, Leninden söz açıldı. Ezgü, meselâ İsveçteki, uygu- lamanın sosyalizm olmadığını söy- lüyordu. Bu izaha göre, sosyalizm denilince marksist sosyalizmin an- sosyalizme açık. laşılması gerekiyordu! abu konulara girince, bir noktada Ezgü sosyalizmin çeşit- leri olduğunu kabul etti, fakat bu- nun da karışıklığa sebep olduğunu, sosyalizm diyenlerin çok farklı şey- leri kastettiklerini söyledi, "Anaya- sa, sosyalizmi hedef göstermemiş- tir" dedi. "Anayasada sosyalizmi engelliyecek bir o hüküm var mı?" sorusuna ise şu cevabı verdi: "— Sosyalizme izin , Olduğuna dair de Bir madde yok. Genel Müdür, pek ık ifade et- 18 Mart 1967