HAFTANIN İÇİNDEN Çerçevesiz Resim ve Resimsiz Çerçeve iliyor musunuz, bizim bugünkü "ilerici aydınları- mız iyi ki 1920'lerde yokmuşlar. Maazallah Atatür- kü öyle bir gericilikle, tavizcilikle, © kloroformculukla suçlarlardı ki koca Mustafa Kemal altından kalkamaz- dı. Nedir o, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hacı Bay- ram camilinde hacılı hocalı, dualı aminli açılış töreni? Gayemiz laik bir cumhuriyet mi kurmaktır, yoksa ge- ne dinin tesiri altında bir yeni devlet mi? Eğer laik bir cumhuriyet için uğraşıyorsak bu tavize ne lüzum var? 1920'lerde iyi ki bizim bugünkü "kahraman milliyet- çi beğler" de yokmuşlar. Mustafa Kemal, Türkiyede bir Komünist Partinin kurulmasına müsaade, hattâ onu teşvik ettiği için alimallah topa tutulurdu. Türkiyede bir komünist parti! Bu, düpedüz bir rezalettir. Ne olu- yor, din elden gidecek, Türkiye bir Sovyetler Cumhu- riyeti mi olacaktır? Mustafa Kemalin 1920'lerde, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış töreninin Hacı Bayram camiin- de yapıldığı ve bir komünist partinin Türkiyede kurul- duğu günlerde şimdi "Atatürk Devrimleri" diye bil- diğimiz geniş reform hareketini kafasında düşünmekte olduğundan hiç kimse şüphe etmemelidir. Ama Ata- türk, bütün realist sorum sahipleri gibi bilmekteydi ki vatan kurtarılmadan Cumhuriyeti ilan etmenin, Cum- huriyeti ilan etmeden de devrimleri yapmanın imka- nı yoktur. Bu istikamette iç ve dış bütün kuwvetleri, destekleri yanına almıştır ve yapacağı resmin önce çer- çevesini meydana getirmiştir. Geçenlerde İstanbulda, bir yüksek tahsil talebe teşekkülünün daveti üzerine "Türkiyenin Gerçekleri ve Demokratik Rejim" konusunda bir konferans verdim. Konferanstan sonra sualler soruldu. Bir genç üniver- siteli benim Demokrasiyi bir hedef mi, yoksa bir ra- stta mı saydığımı öğrenmek istedi. Bu sualin cevabının onun kafasında hazır olduğu muhakkaktı. Bugün bi- zim toplumumuzdaki çok kimse gibi an bir hedef olarak ele alınmasını oğru bulmuyor onu memleketin asıl ihtiyaçlarının giderilmesi için kulla” nılabilecek vasıtalardan, daha doğrusu usullerden biri olarak görüyordu. Sual hoşuma gitti. Hoşuma gitti, zira o günlerde meşhur tarihçi Toynbee'nin üç konferanstan müteşek- kili bir yeni kitabım okumaktaydım. Bu Toynbee, De- mokrasinin ancak hristiyan medeniyetlerine omahsus, hatta hristiyan bile değil, düpedüz protestan ei yetlerine has bir yaşama şekli olduğu görüşünün sa- vunucusudur. Nerede bir demokratik düzene geçiş be rübesi yapılsa Toynbee onu iyi niyetle, ama şüpheci bir tarzda takip eder ve temel görüşünün bir yem ispatını arar. Konferanslarından birinde gene bu meseleye te- mas diyor, fakat bu defa değişik bir şey söylüyor. Tovn- bee'ye göre Demokrasi bir vasıta değildir. Bir hedeftir. Metin TOKER Onu vasıta sanarak ele alan geri kalmış memleketlerin başka hedeflere varmak o çabalarının iflâs etmesi bu yüzdendir. Batı memleketleri demokratik usullerle bu- günkü refah, ilerilik ve teknik seviyeye gelmemişlerdir. O seviyeye geldikten sonra Demokrasiyi gerçekleştirmiş- lerdir. Demokrasi ancak öyle bir seviyeye varıldığında, tadılabilcek bir lükstür. Genç dinleyicime bu fikri söyledim. Onun için, De- mokrasinin hedef mi, yoksa vasıta mı olduğu konusu- nun öyle hemen kestirilip atılabilecek, bir peşin hü- kümle ifade edilebilecek basitlikte bulunmadığını ha- tırlattım. oODaha doğru muhakemenin, bahis konusu toplum göz önünde tutularak yapılabileceğini belirttim ve "Bana kalırsa" dedim, "Ben Demokrasinin bugünkü Türkiye için asıl hedeflere varmak için bir vasıta ol- duğunu, ama o hedeflere ulaşmanın başka vasıtası bu- lunmadığına göre aynı zamanda da bir ilk hedef teş- kil ettiğine inanırım." Tıpkı, asıl hedefi "Atatürk Devrimleri" olan Mus- tafa Kemalin bu devrimlerin ancak kurtarılmış bir yatan üzerinde, Cumhuriyet rejimi içinde yapılacağını bildiği için o iki ideali birer "ilk hedef" olarak alması gibi.. Mustafa Kemal ne sağa tâviz vermiştir, ne sola. Mustafa Kemal bir mükemmel taktisyen olarak yolunu seçmiş ve o yol üzerinde hep ileriye doğru yürüyerek önce, yapacağı yeni Türkiye resminin çerçevesini kur- muş, sonra resmi yapmıştır. Eğer Atatürk vatanı kur- tarıp Cumhuriyeti ilân etseydi de devrimleri yapma- saydı bize bir boş çerçeve bırakırdı. Ama çerçevesini kurmadan bir resim yapmaya kalkışsaydı o resim hiç bir zaman yapılamazdı. Bugün, Türkiye herkesin bildiği bir belirli noktada bulunuyor. Memleketin ekonomik ve sosyal şartları geri kalmış memleketlerin şartlarının beş aşağı, on yukarı aynıdır. Ama toplumun seviyesi itibariyle onların çok ilerisindedir ve milletimizin sivil veya askeri bir oto- riter idare altında ihya edileceği tezini 28 Nisandan bu yana daima kesinlikle reddetmiştir. Bundan sonra da, aynı şiddetle reddedecektir. Şimdi, resmin yapılmasına sıranın geldiğine CHP. içindeki son hava bir mutlu alâmettir, İsmet İnönünün iki açık konuşması karşısında C.H.P., beklenen reform- ları iy sür-gitçi bir iktidara artık asla, ama aşla ne ortak, ne destek olabilir. Böyle bir iktidar, için gerekli Skderiyet. Mecliste bulunursa, ne âla. Mecliste elzem reformlara ruhen istidatlı olmayan bir ekseriyet sağlanırsa, o da iyi. C.H.P. onun karşısına geçer, fikir- lerini savunur. İki ihtimal de gerçekleşmediği takdir- de, memlekete boş çerçeve satmak niyetinde olmadığı- na göre - buna yürekten inanıyorum - İnönunün ve partisinin şerefli görevi bu ekseriyeti milletten cesa- retle, azlinle ve kesin kararlılıkla, dağılmış bütün kuv- vetleri tekrar kendi etrafında toplayarak istemektir. AKİS/7