dında bir kişi vardı. Baba Efendinin halifesi yerinde idi, tekkenin hesabını, kitabını da o tutardı. Bu Alaeddin Ba- ba müstesna tekkedeki bütün canlar demlenirlerdi. Ahmed de kâh tekkede, kâh ormanda, kah ırmak, kena- rında kurulan işret sofralarının kadeh- kârı oldu. Sesi de pek güzeldi, nefesler öğrendi, okudu. oOOyun da biliyordu, şarâbı gülrenk ile keyf olup güzellik âşıkı rindlere köçeklik etti, hattâ bü- yük baba efendinin mahbüb sakisi ve köçeği oldu. Yıllar yel gibi geçdi. Şeyh köçeği Ahmed yirmi bir yaşına basdı, bir tü- vânâ yiğit oldu Yalın ayağım pekçe basıp topuk vura vura yürürken yer sarsılırdı. Ortalık çakıl çakıl buz tul- muş iken nevcivanlık hararetinden yü- zünün pul pul terlediği görülürdü. Tekkeye Ahmedin levend adımları ile iki saatlik yerde ve Sakarya kena- rında Meşeli adında bir köy vardı, her hafta büyük pazar kurulurdu, o civa- rın en büyük pazarı idi. Meşelinin en zengin ağasının dârıdünyada biricik kızı bir yaz günü pazara gelmiş olan şeyh köçeği Ahmeti gördü, bir görüş- de de delikanlıya gönül verdi. Alnın- da perişan kâküller, uzun saçları lüle lüle omuzlara dökülmüş dilber yüzün- de karanfil bıyık ve kıvır kıvır civan sakalı, sinesi uryan, gaayet serbest ta- vırlı, edalı, erkek işi iri kıyım çıplak ayaklan ile levendâne topuk vurarak yürüyen civelek Ahmet, elhak her kı- zın gönül vereceği oşehbazdı. Fakat bektâşilerden nefret eden köy ağası kı- zının gönül kuşunu şeyh köçeği oğla- nın kara perçimine kondurduğunu öğ- renince ateş püskürdü: — Bre ben kızımı Sakarya nehrine atarım, şu iki elimle boğarım da ağız- ları şarab kokan zındıklara köçeklik e- der yalın ayaklı hiz oğlana kız ver- mem.. ırzım var, namusum var!.. dedi. Meşeliden ve sair köylerden tekke- ye gelip gidenler çok olurdu. Hattâ köy imamları bu ziyaretleri hoş- gör- medikleri halde yine giderlerdi ve tek- kedeki canların işret sofralarına misa- fir olurlardı. Kısa da olsa bir zaman için ahret korkusunu atarlar, "ben doldurur, ben içerim, günah benim, ki- me ne.." diyebilirlerdi, dünya lezzet- leri tadarlardı. Onların ağzı ile köy a- gasının sözü iekkzye geldi, Şeyh kö- çeği Ahmed de — Bre ben de and içerim, o ağayı Sakarya nehrine atıp kızım o âguuşi muhabbete çekerim!.. dedi. Bu sıralardadır ki Ahmedin hâmi- si olan büyük baba efendi öldü. Hali- fesi Alaeddin Efendi baba postuna o- Bir osmanlı delikanlısı Yosma! turdu. Alaeddin Baba nefsinde gaayet perhizkâr adamdı, tekkeden içki sof- ralarım, rindlik, âşıklık perdesi altın- da yüz kızartıcı nefis azgınlıklarını kaldırdı. Hele selefinin mahbub saki- sine hiç yüz vermedi. Tekkeden kaçırt- mak için Ahmede her vesile ile hakaa- ret etti. Yatağını kahve ocağından ahır sekisine kaldırttı, ahır küretti,, ayak yollarını yıkattı. İnsan vücudu pulâd- dan olsa dayanamayacağı kadar ağır İş altında ezdi. İşret sofraları ortadan kalkınca tekkeye beş vakit namaz girmişdi. Ah- med namaz kılacak oldu, yalan yan- lış abdest aldı diğer canlara bakarak yatıp kalkacaktı, Alaeddin Baba: "Senin namazın ile cemâatin ibâdeti fâsid olur" diye kovdu. Oğlan namaza gelmedi, bu sefer de : "Zındık habis!." diye yüzüne tükürdü.. Delikanlı her kötü muameleye tahammül etti: — Bu bize imtihandır.. sabır gerek!. dedi. Yıllardır lâübâli bir hürriyete alış- mış olan diğer canlara da Alaeddin Babanın idaresi çok ağır gelmişdi. Bir müddet sonra mırıltılar homurtular, köşe köşe gizli dertleşmeler, şikâyet- lere zevkü safa, âşıklık ve muhabbet önce lâtife yollu: — Beni baba postuna oturtun, siz- lere zevkü safa, âşıklık ve muhabbet üzere bir nizam vereyim ki görün!, de- di. TARİH Sonra işi ciddiye döktü. Sordular: — Ya Alaeddin Baba ne olacak?.. dediler. — Siz beni baba yapmaya karar verin, ben Alaeddin Babaya buradan başım alıp gideceği yeri (o gösteririm.. dedi i. Ahmed tekkedeki canları kendine uydurduktan sonra Alaeddin Baba bir gece kayıplara karışdı. Akşam yatmak üzere girdiği odası sabahleyin boş bu- lundu. Ahmede babayı ne yapdığını kimse sormadı; eski şeyh köçeğini ba- ba postuna oturttular. Baba postuna oturan oŞeyhköçeği Ahmet sözünü tuttu, evvelâ haramı ve günahı kaldırdı: — Bizlere nefis ve arzuyu Tanrı vermiştir. Dünya onun eseridir, bütün dünya nimetleri ve lezzetleri de in- sanlara onun lütfu, ihsanıdır, insanın perhiz ile nefsine azab eylemesi Tan- rıya karşı nankörlüktür. Irz, nâmus, edeb, haram, günah ham ruhların uy- durduğu şeylerdir.. şu fâni dünyada her lezzeti tatmak insanın hakkıdır dedi. Kendisi gece ve gündüz işret sof- ralarından kalkmayarak en rezilâne fuhşiyatı biç sıkılmadan alenen yap- maya başladı. El altından da etrafa kendisinin "Mehdi" olduğunu yaydırt- tı; Artık Kıyamet Günü yakındı, Ah- med Babayı yer yüzüne kullarını son günlerinde onun irşadı ile mes'ud ol- sunlar diye, Tanrı yollamışdı Ahmed Baba işi güngünden azıttı: — Abdest, namaz, oruç yokdur.. Tanrıya ibadet nimetlerine şükür ile, aşk ve muhabbet zevkü safadır!.. de- di. Cahil köylüler bu şeytani telkinle- re kolayca kapıldılar, ve şeyh Ahme- de taparcasına bağlandılar. Artık "Sa- karya Şeyhi" diye anılmaya başlayan serserinin şöhreti süratle yayıldı. Köy- lerden imamlar kovuldu. Şeyhin nü- fuzuna karşı köylü üzerindeki otori- telerini korumaya çalışan köy ağala- rının çiftlikleri yakıldı, yağma edildi. Sakarya Şeyhi intikam yolunda içdiği andı da yerine getirdi. Meşeli ağasını Sakarya nehrine attırdı, kızını da, kocasının elinden aldırtarak tekkeye kaldırttı, âguuşi muhabbetine çekti, Tekkesine güzel güzel kızlar ve oğlan- lar doldurdu. Çengi, köçek, iyşü işret, bir çılgınlık bütün Sakarya vadisini tuttu. Bozdağ Tekkesi Hasan Sabanın yüzü cennetine benzedi. Buraya gelen köylüler, muhayyilesinin sınırı dışın- da, çırıl çıplak hürriyet içinde nefis yolunda aklına geleni yapınca bir da- ha ayrılamadı. Sakarya Şeyhinin yolu- AKİS/17