YURTTA OLUP BİTENLER Devamında m var.. TP Grupu o gün, saat 16'da top- Y anmak üz üzere dağıldı. 16'da yapı- lan toplantının havası biraz daha de- geşiti. CHP. nin karşısında olmayı ha yatlarının idamesi - daha doğrusu, mil letvekillerinin - için prensip edinen- lerin sesi biraz daha kısık çıktı. Or- han Apaydın meseleyi enine boyuna inceledi ve hükümet ortaklığının fay- dalarını belirtmeğe çalıştı. e Kapanlı, AP den gelenlere yapılan hücumların yersizliğinden dem vurdu ve YIP li arkadaşlarına kırgın olduğunu belirtti. Cevdet Gebeloğlu, CHP nin yanında olmayı suç saydı! Mithat Sanın bu ko- nuda söylediklerini sadece kendisi an- ladı. Esat Kemal Aybar, şiddetli bir ortaklık taraftarıydı. Azmi Erdoğan, YTP den ayrılmalar olacağını, buna CHP ortaklığının sebep teşkil edece- ğini belirtti. Halit Zarbun, ortaklığa ateş püskürüyordu. Hayri Mumcuoğlu, Adnan Arala iştirak ettiğini daha ev- vel belirtmişti. Raif Aybara gelince, o, Genel Başkanı Alicanın söyledik- lerini hafifçe tekrar ederek, ortaklığa katılmamanın - Aydın Yalçın da aynı fikirdedir- faydalı olacağını söyledi. YTP Grupu, bir karara varamadan dağıldı. Ertesi gün için taraflar dişle- rini bilediler. Ancak Recai İskender- oğlu ve Adnan Aralın başını çektik- leri genç YIP Grupu, Çarşamba sa- bahı zinde ve hazırlıklı geldi. Müza- kereler reform gerçekleri üzerinde dü- zenlendi. Genel Başkan Alicanın ko- nuşması durumu açıkça belli ediver- di. Alican. CHP den daha reformist olunmasını istiyor, sadece Anayasanın gösterdiği çerçeve içinde değil, hattâ daha da ileri gidilmesinin Türkiye için yararlı olacağını söylüyordu. İskenderoğlu, Aral ve Orhan Apay- dının sürüklediği genç grup, Alicanın küçük bir desteğini görünce (o birden güçlendi. YTP Grupu, saat 13'e doğru yüzleri güldüren kararını aldı. Ama ile hiç bir ortaklığa girilmemesini tek- lif etmişti. Önerge sadece 4 oy alabil- di. Zarbundan başka Güner Sarısözen, Ahmet Çekemoğlu ve Ali Dizman oy- larını bu yönde kullanmışlardı. Pren- sip olarak, "katılma ve masaya otu- rup şartları görüşme" esprisini taşı- yan diğer bir önerge biraz daha mu- halif oy toplıyabildi. 8 kişilik bir top- luluğun demesine (o karşılık, Grupun çoğunluğu "Evet" dedi. Bun- ların içinde Rifat Öçten bile mevcut- tul.. YTP Grupu vakit kaybetmedi. İnö- nüyle Alican gene karşıkarşıya geldiler. AKİS/14 Alican, Grupunun aldığı kararı bildir- di. YTP den İnönü nasıl bir destek is- tiyordu? CHP Genel Başkanı, YTP lideri- ne bu konudaki görüşünü derhal söy- ledi : "— YIP li ve bağımsızların katıl- dığı bir hükümet hayırlı olur. Bilhas sa sizin, kurulacak hükümette görev almanızı arzuluyorum.." Alican CKMP li bir e bahsetti, fakat İnönü reddett YTP Grupu bu görüşmenin hemen akabinde -saat 1730 da - toplanabil- di, Alican görüşmelerinin müsbet ra- porunu verdi. e YTIP nin gruplarının İdare Heyetleri o gece toplandılar. P liler, iki kişilik heyetler tara- fından yapılacak "müşterek görüşle- rin tesbiti" çalışmalarında savunacak- ları görüşleri hazırlarlarken (o İnönü kendi partisinden bazı kimselerle gö- rüştü. CKMP nin kulağına o şaha- ne intihar kararını fisıldamış bulunan- lar bu partinin de koalisyona alınma- sını, her halde vicdanlarını rahat kıl- mak için savundular. İsmet İnönünün bir hafta içinde 180 derecelik bir dönüşle, hiç bir şey yapamayacağı aşikâr bir "Eski Kabille" ye tekrar sarılması haftanın acı hayal sukutunu teşkil etti. Bu satırların ya- zıldığı sırada Reformcu Kabine tama- miyle suya düşmüş bulunuyordu. Ama milletin “Peki. bunlar neden istifa et- Ahmet Oğuz Sır ve ser mişlerdir? O günden bu yana değişen nedir?" sualini buruk bir şekilde sorma sına hiç kimse mani olamayacaktır. Bu vebalin altındaki adam ise. İsmet İnö- nün ta kendisidir. İnönü, bütün rakiplerini şu anda mat etmiş durumdadır. Bunda şüphe yok. Hepsinin burnu sürtülmüştür. Gü- müşpalasından Alicanına. Alicanından Dinçerine kadar... Fakat bu, bir satrançcının ridir. zafe- bir geri kalmış memleket 1 Yoksa, liderinin deği Zabıta Mızrak ve çuval Bi garip "Hırsız-Polis Hikâyesi" bu- günlerde Ankaranın (o Dışişleri Ba- kanlığı ile Ticaret Bakanlığı Dış Ti- caret Dairesi çevrelerini, yani bizi dı- şarda temsil eden ve bağlı bulunduk- ları bakanlığın adı ne olursa olsun "Hariciyeciler" diye bilinenlerin çev- relerini ziyadesiyle meşgul etmekte- dir. Hikâyenin kökü oldukça eski bir tarihe dayanmaktadır. Mesele, Gü- ney Amerikada Ticaret Ataşesi olarak bulunan bir türk diplomatın kaçak- çılık ithamı altında kalışıyla ilgilidir. Ama meselenin dillerde sakız olması- nın sebebi, nedense her iki ilgili ba- kanlığın da garip bir ısrarla "sus-pus oluşlarıdır. İçinde (o bulunduğumuz ( haftanın ortalarında (oÇarşamba günü bir A- KİS mensubu ile Ticaret Bakanı Ah- met Oğuz arasında bu konuda son derece ilgi çekici bir konuşma geçti. AKİS mensubu bundan bir süre önce bahis konusu Ticaret Ataşesinin adı- nın bir kaçakçılık olayına karıştığını ve olayın Güney Amerika memleketi basınında geniş yankılar (oyaptığını öğrenmiş, hadiseyi bir kere de bu en yetkili ağızdan dinlemek istemişti. Gazetecinin israrları önce hiç bir so- nuç vermedi. Oğuz bu konuda aydın- latıcı tek kelime dahi söylemek iste- miyerek olayı mümkün mertebe ha- sır altı etmeğe çalışıyordu. Bakan evvelâ, dedikodulara (o fazla itibar etmenin doğru oOolmadığını ve daha sonra da meselenin tahkikat ko- nusu bulunduğunu ileri sürdü. Niha- yet gazetecinin sorularına daha faz- la dayanamıyarak (o baklayı ağzından çıkardı: "— Canım, niye böyle söylüyor- sunuz? Biz araştırdık, soruşturduk ve öğrendik ki adı geçen ataşemizi ka- çakçılıkla itham eden General de ka- çakçılık yapmaktadır."