Bir A verika Cumhurbaşkanı Yardım- cısı Lyndon B. Johnson bu ayın sonunda Türkiyede olacaktır. Mr. Johnson Türkiyede az kalacaktır, programı yüklü bulunacaktır. Baş- kan Kennedy'nin muavini devlet a- damlarımızla temasının dışında An- karada CENTO merkezini, İzmirde Fuarı ve NATO karargâhını ziyaret edecektir. Bu arada Türkiyede ne- ler olup bittiğini de anlama fırsatı- nı şüphesiz aramaya çalışacaktır. Bulabilecek midir? Temenni edelim ki, bulsun.. vrimiz, devlet adamlarının bi- rinci elden intiba almak için şahsen memleket ziyaretlerinde bulundukla- rı bir devirdir. Diplomatik misyon- lar vasıtasıyla haber alma ve temas temini usulleri şimdi tarihe karış- mıştır. Bilhassa İkinci Dünya Har- binden itibaren, uçakla seyahatin arzettiği kolaylıklar diplomasi a- leminde yeni usullere yol açmıştır. Fakat bu, aslında, diplomatik mis- yonların önemini azaltmamış, sa- hasını değiştirmiştir. Zira, XX. Asır devlet adamının vakti azdır. Bir memlekette üç, dört gün kalabilirse öpüp başa koymak lazımdır. "Üç, dört günde ne görülebilir, ne öğre- nilebilir?" diye sorulabilir. Bunun cevabı şudur: "Dünya kadar şey!" Ama bunun, bir de şartı vardır: O- radaki diplomatik misyonun, başa- rılı bir misyon olması şartıyla.. O takdirde ziyaretçi her türlü bilgiyi taşıyan dosyaları, temas edeceği maksızın, söylene söylene ayrıldılar. Ama ilk başta çekingen duran bazı- ları sonda hep ısındılar ve bütün gös- teriler bitişte, (o başlangıçtakinin bir kaç misli oldu. Aynı hal İzmirde de devam etti. Başbakana refakat eden bir muhabir, haftanın sonunda İzmirden gazetesi- ne -Cumhuriyet- şu haberi verdi: "Esnafla yapılan toplantı bitip İnönü salondan ayrılırken kendisine yapılan tezahürat, salona girdiği anda yapı- lan tezahürattan en az on misli faz- laydı." İnönü, tamire haftanın ortasında- ki gün vapurla gitti. İnönü ve beraberindekileri İzmi- re getiren vapur limana saat 8.15 de girdiğinde kalabalık bir halk toplu- luğu kendisini karşılamak üzere bek- liyordu. Başbakan dinç adımlarla yü- rüyerek vapurun merdivenlerinde gö- ründü. Halk tezahürata başlamıştı. İ- nönüyü rıhtımda İzmir Valisi Enver Saatçigil ve NATO Güneydoğu ka- rargâh Komutanı General Brown ve yüksek rütbeli Türk subayları, me- Amerikalı şahsiyetleri, meselelerin esası hak- kında notları hazır bulacak, bunla- rın üzerine şahsi intibalarını bina edecektir. İyi ziyaretçiler, ziyareti hazırlıksız yapmayanlardır. Talihli ziyaretçiler ise, akıllı diplomatik misyonlar bulanlardır. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu XX. Asır icadı ziyaretçilerin han- dikapları gene bir XX. Asır icadı- dır: Kokteyller, İnsanın aklını -mi- desi gibi- okarıştırmakta, “şerefe verilen kokteylden iyisi yoktur. L. B. Johnson Bir misafir murları karşıladılar. Başbakan kar- şılayıcıların teker teker ellerini sık- tı. Sonra yanında eşi Mevhibe İnönü olduğu halde bir parça istirahat et- mek üzere oteline gitti. Zira Başba- kan oldukça yorucu bir ziyaret seri- sine başlayacaktı. Nitekim öyle oldu. Saat 9.20 de yanında İçişleri Bakanı Sahir Kurut- luoğlu olduğu halde ilk ziyaretini va- li Saatçigile yaptı. Daha sonraki zi- yaret ise Güney Deniz Sahra Komu- tanlığına yapıldı. Esnaflarla bir poem asıl önemli sohbeti İz- mirde bulunan Esnaf Temsilcile- riyle yaptığı temas oldu. O gün saat 11.45 de Başbakan İnönü Eşrefpaşa- daki Esnaf Dernekleri Birliğini ziya- ret etti. İnönünün bu ziyaretinde ya- nında C.H.P. Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal İçişleri Bakanı Sahir Kurutluoğlu ile İzmir milletvekilleri bulunmaktaydı. İnönü salona girdi- ğinde dernek o temsilcileri kendisini büyük bir tezahüratla (karşıladılar. Başbakan İnönü, 84 Esnaf temsilci- Geliyor kısa zamanda görülen çok sayıda adamın söylediği bir kaç sözden zi- hinde kalan, mutlaka bir hatalı in- tibam temelidir. Buna rağmen, en aklıbaşında ve en önemli misafirler dahi yakalarını dünyanın her hangi bir yerinde kokteyl denilen âfetten kurtaramamaktadırlar. Misafir amerikalının, Türkiyede işi bir bakıma kolaydır, bir bakıma zor. İhtilâlden bu yana başkentte, başarılı ve meselelerimizi bilen bir diplomatik misyon vardır. Ama bi- zim bu meselelerimiz öylesine karışık, girift ve çetrefildir ki çok zaman içinden, biz kendimiz çıkamamaktayız. Umumi efkârımız- da görülen keşmekeş de zaten bu- nun neticesidir. Amerika Başkan Muavini memleketteki fikir cereyan- larını, memleketteki siyasi temayül- leri, memleketteki kuvvet dengesini ayrı konular olarak ele alır, sonra bir başka kısımda İktidarın niyetle- rini ve bunların tahakkuk edebilme şansını inceler, nihayet son devirde olup bitenleri doğru teşhislere da- yanarak gözden geçirirse bir ciddi fikir edinmiş olarak memleketine döner. Türkiyeden doğru intibay- la dönebilmenin şimdi tek yolu, söy- lenen bunca laf arasında menin mümkün olduğunu değil de, nele- rin ere olmadığını bulup oçı- karmak i bir fikri seleksiyon ameliyesi yapmaktır. Kennedy'nin yardımcısının Allah yardımcısı olsun. sinin bulunduğu konuşma ile açtı. " toplantıyı kısa bir İnönü söze: — Talihim varmış, böyle bir ha- zırlığın, sizin o toplantınızın üzerine geldim" diyerek başladı ve sonra: "— Yarın Bakanlar da gelecek, şimdi sizi dinliyeceğim, istifade edece- giz. Bakanlar da sizinle (okonuşacak çalışmaya başlayalım" diye ilâve et- U. undan sonra, Esnaf Dernekleri Temsilcileri okonuşmağa başladılar. Temsilcilerin konuşmalarının merke- zi sikleti, geçmiş devirlerin ihmaliy- di. Bütün hatipler bir tek nokta üze- rinde durdular: Geçmiş devirlerde ça lışmalar kanalize edilememiştir. o Bu yüzden esnafın gücü israf (o edilmiş, sonra da esnafla ilgili konular hasır- altı edilmiştir. Başbakan ve beraberindekiler ko- nuşmaları dikkatle dinlediler. Hatip- lerin konuşması bitince Başbakan İ- nönü konuşmak istedi ve: "— Sizleri çok dikkatli dinledim" diyerek söze başladı. Sonra konuşma ları teşrihe tabi tuttu. Konuşmalara 13