YURTTA OLUP BİTENLER Kıranerin Zaferinin muhabiri de dahil, gazetecilerin hemen hepsi ikna oldular ve gazetelerine koyacaklarını vaad ederek Meclisten ayrıldılar. Aaa, ertesi gün bir de bakıldı ki ayni gazetelerde ayni haber, üstelik bir de yorumuyla arz-ı endam etme- miş mi! İşte, Baykamın sabrını taşı- ran bu oldu. Zaferin ve Tercümanın muhabirlerini yakaladı, meseleyi sordu. Aldığı cevap, bir zihniyeti or- taya koyması bakımından cidden il- gi çekiciydi. Muhabirler : — Vallahi Suphi bey, biz haberi yazdık, verdik. Üstelik, ikaz da ettik. Ama ne yapalım, gazete bizi dinle- medi" dediler. Baykam pek üzüldü ama, hakkı- nı kanuni yollardan aramayı dene- medi. Sadece, bahis konusu gazetele- ri Basın Şeref Divanına şikâyet et- Bitirdiğimiz (o haftanın sonunda Meclis koridorlarında, şerefli oOTürk Basınının D. P. iktidarı devrinde yap- tığı mücadeleler bir defa daha bu se- beple hatırlandı ve bahis konusu neş- riyatı yapan gazetelerin davranışı tek bir cümle ile tavsif edildi: "— Kediler sirke içerse işte böy- le olur!" Zabıta Karakolda ayna var Başbakanlığın önünde obekleşmekte olan gazeteciler birden dikkat ke- sildiler. Tam karşıda, Temyiz Mâh- kemesinin kapısında bir zamanların Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı Al- tay Ömer Egeseli görmüşlerdi. Eski dostluğa güvenerek kendisine doğru yürüdüler ve elini sıktılar. Egesel ga- zetecileri gülerek karşıladı, hallerini hatırlarını sordu. Ancak, gazeteciler- den birinin tokalaşmak üzere elini E- gesele uzatmasıyla kıyamet o koptu. Egesel, gazetecinin kendisi hakkında- ki yayınlarından ötürü, belki de bu yayınlarla uşaktan yakından bir ilgi- li si bulunmayan genç muhabire ağza a- lınmaz sözler söylemeğe başladı. Mu- habir şaşırmıştı. Hakaretler karşısın- da bir an bocaladı, sonra kendini to- parlıyarak, bu şekilde konuşmaya hakkı olmadığını Egesele hatırlattı. Bunun üzerine sabık Başsavcı daha da ağır küfürlerle, ufak yapılı mu- habirin üstüne yürüdü. Egeseli kar- deşi destekledi. Gazeteciler araya gir- meselerdi, belki de orada, Başbakan lıkla Temyiz mahkemesinin tam ara yerinde bir gazeteci feci şekilde dövü- şecekti. Egesel, gazteciler tarafından güçlükle zaptedilip otomobiline bin- dirildi ve oradan uzaklaştırıldı. 14 Suphi Baykam benim köse sakalım!" "Vay Olay, geride bıraktığımız hafta- nın ortalarında, çarşamba günü cere- yan etti. Hakarete uğrayan gazeteci, o 'sırada orada bulunan gazetecile- rin ve tesadüfen oradan geçmekte o- lan bir C.H.P. Senatörünün de şahit- liğine başvurarak, kendisine hakaret eden, üzerine yürüyen sabır Başsavcı Egesel hakkında dâva açtı. Karakol- lara gidildi, zabıtlar tutuldu. Gene gazeteciler tarafından olay Gazeteci- ler Sendikasına duyuruldu, Sendika Başkanı bir demeç vermek zorunda kaldı. Sendika Yönetim Kurulu, bir bildiriyle olayı protesto etti. Bir ga- zetecinin, bir, fikir işçisinin, çalışmak- ta olduğu gazetenin o politikasından dolayı hücuma ve hakarete uğraması- nı.asla müsamaha ile karşılamıyaca- ğını belirtti. Taş yerinde ağırdır Egeselin o kızgınlığının sebebini anlı- ya bilmek için gerilere gitmek, o- lup bitenlere ve gazetelerde yazılanla- ra şöyle bir göz atmak gerekmekte- dir. Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı Egesel, bundan bir süre önce, kendi aleyhinde yayın yapan bazı gazetele- ri telefonla aramış ve bu gazetelerin sorumlularını, kendisi hakkındaki ya- yınlarından dolayı, önce nezakete, sonra da terbiyeye davet etmişti. Ga- zeteler bu telefon konuşmalarını is- tismar ettiler. Bunun üzerine Egesel bu sefer gazetelere ve o gazetecilere telefonla tecavüz yoluna gitti. Bir hu- kuk adamının bir nevi ihkak-ı hak id- diasında bulunması kolay kolay gö- rülmüş, işitilmiş şey değildi. Ama E- gesel bunu yaptı. Bunun üzerine ga- zeteler, Egeselin üzerine daha çok düştüler. Düştükçe de Egesel bunla- ra malzeme vermekten geri kalmadı. Öyle ki bir ara bir kısım gazeteler- de Egeselsiz nüsha çıkmaz oldu. Ege- selin her davranışı, her hareketi, her sözü bu gazetelerde tefrika edilmeye başlandı. Bu hücumlar, bu tefrikalar yüzdeyüz doğru muydu? Elbette ki hayır. Hattâ rahatça iddia edilebilir ki, yazılanların, Egesele atfedilenle- rin yüzde doksandokuzu yalandı, ifti- raydı. Ama Egesel, bu yalanlar, bu İftiralar karşısında itidalini korumayı beceremedi. Doğrudur, insanoğlunun da ni- bir kimse, ömründe birtek kerecik bi- le olsa, önemli bir görevin sorumlu- luğunu üzerine almayı kabul etti mi, artık onun sonuçlarına katlanması gerekir. Herşeye rağmen bu memlekette kanunlar vardır, tekzip hakkı vardır, hakimler vardır. Egesel, gerçekten sabır taşıran tecavüzler (o karşısında bir hukuk adamı olarak, hakkını bu- ralarda arayabilirdi. Nitekim zaman zaman bu yolları denedi de. Ama bun- dan daha fazlasına gitmek, bir hu- kukçu için asla ve asla tecviz edile- mez bir haldir. Egesel ise bu yola gitmiştir. Bu yola gittiği için de, ge- ride bıraktığımız haftanın içinde üzü- cü bir olaydan dolayı karakolluk ol- muştur. Egeseli, bir hukuçuya (o yakışma- yan hareketlere sevkeden Oo sebepler nelerdir? Bunları şöylece sıralamak mümkündür? Bazı gazeteler, Egeselin genç ve güzel hanımları "yeğenim" diyerek Yassıada duruşmalarına getirdiğini, birçok genç hanımla gezdiğini ve et- rafa bunları "yeğenlerim" diye tak- dim ettiğini yazdılar. Egesel eşinden ayrılacak diye yazdılar. Egeselin bo- şanma dâvası gizli görülüyor, gaze- teciler mahkeme salonuna alınmıyor diye yazdılar. Egesel, boşanma dâva- sı sırasında, kapı aralığından duruş- mayı dinlemek, resim çekmek iste- yen gazetecileri kovaladı, Adliyede bir foto muhabirini tartakladı ve kaç- tı diye yazdılar. İşte Esreseli çileden çıkaran bunlar oldu. Bir zamanla- rın Başsavcısı, bu yayınlar karşısın- da itidalini kaybetti ve gazetelere da- ha çok malzeme vermeğe başladı. Şöhret yolu pek dardır Hiç şüphesiz. Egesel de herkes gibi bir insandır. Genç ve güzel yeğen- AKİS, 28 MAYIS 1962