YURTTA OLUP BİTENLER. lunmuştu. Anlatmak istedikleri de de Nuri Beşer ile Adana Senatörü Galip Avşaroğlunun birbirlerine | bağlılık derecelerini gösteren vakıalardı. Sav- nın da mütalâası alındıktan sonra, bu gönüllü şahidin celbine lüzum gö- rülmediği bildirildi. Duruşmaya çağırılan iki şahitten Kars Milletvekili Kemal Kaya ile A- dana Milletvekili Melih Kemal Küçük- epepınar gelmemişlerdi. Üçüncü şa- li t, gazeteci Erdoğan Tokmakçıoğlu çağırıldı. Tokmakçıoğlu,- "hatırlamı- yorum efendim"lerle dolu, insicam- ız bir ifadeden sonra, bir celse ön- ce dinlenen şahit Kurtul Altuğun verdiği ifadenin doğru olduğunu, kon- isinin de bundan farklı şeyler söy- lemiyeceğini bildirmekle yetindi. Son- ra AKİS Yazıişleri Müdürünün bir celse önceki ifadesi bir kere daha o- kundu Nuri Beşer, ifade süresince elinde- ki sekize katlanmış kâğıda mütema- iyen bir takım notlar aldı. Sonra da adeler hakkında ha bir şey olup olmadığı o sorulduğ zaman, parmaklığa dayanıp elindeki notlara bakarak pek de önemli olmayan bir- kaç hususu hatırlatmakla yetindi. olmak veya olmamak!.." tanışmanın enteresan O tiplerinden birisi de Beşerin avukatı Orhan Arsaldı. Arsal, kendisine her söz ve- rişte ağır ağır ayağa kalkıyor, ön- ce salonu baştan aşağı süzüyor, son- ra da Shakespeare oynayan bir aktör gibi el ve kol hareketleriyle, kelime- nin üzerine basa basa konuşuyordu. kaldı ki, böyle hareket edip bütün gücünü kullanmakla Mahkeme Heye- tini tesir altında tutacağına inanıyor- du. Hatta bir ara sağ elini Sırrı Kalay- luya alabildiğine uzatarak: Jj "— Siz bundan çok önceleri öyle büyük bir cesaret örneği verdiniz ki zaman ne Anayasa, ne Anayasa mahkemesi, ne Yüksek Hâkimler Ku- rulu ve hattâ ne de yaşama emniyeti vardı.." şeklinde bağlayan kısa bir tabede bulundu. Saat 10.45'te duruşmaya ara ve- rildi. Beşer, parmaklıklardan kurtu- lur kurtulmaz OoBasın mensuplarını gördü. Hepsiyle ayrı ayrı selâmlaş- tıkdan sonra, birlikte oyan koridora daldı. Pişkin politikacı, kısa süren mahkümiyet hayatına da pek çabuk itibak ettiğini hareketleri ve sözle- riyle anlatmaya çalışıyordu. Bir a- bir gazetecinin: — Tahliye edilmek istiyor musu- nuz?" sorusuna: — Hayır, böyle bir çabam yok. "Takırlarsa çıkarım, bu mele kalırım" diye cevap verdi. emen oracıkta bulunan Orhun arsal, Beşerin bu samimi sözlerine " " Shakespeare'in nazire yapmak istedi: — Evet... Shakespeare'in de dedi- ği gibi, olmak veya olmamak... Önem- li değil." Dunyanin ikinci kısmı, yirmi da- kika sonra başladı. İlk söz Arsala verildi. Arsal, Beşerin dokunulmaz- lığının kaldırıldığı gün Meclis Kür- süsünden yaptığı müdafaa zaptının burada okunmasını ve olayların en iyi şahitlerinden birisi olan eski K K. K. Emekli Orgeneral Muhittin Onürün de şahit olarak dinlenilmesi- ni istedikten sonra bir kere daha şans denemiş olmak için tekrar tah- liye talebinde bulundu. Savcının da bu hususlarda fikri alındıktan sonra, Muhittin Onürün şahitliği dışındaki diğer iki istek reddedildi. Beşer, mahkeme salonunu terke- derken geldiğinden olduğu gibi neşeli görünmüyordu. Çıkarken, öğleden bir sözüyle Bahir Ersay Akıl için yol birdir sonra Ziyaret günü olduğunu Basın mensuplarına hatırlatmayı da ihmal etmedi. İşçiler Yazdı imtihan Bu satırların okunduğu sırada İs- tanbulda, Cağatoğlunda, eski Emi- nönü Halkevi - yeni adıyla Eminönü Öğrenci Lokalinde, Türk işçisi yeni bir "imtihan" daha vermiş olacaktır- Bu imtihan 40 bin tekstil işçisini tem- sil eden İstanbul Tekstil ve Örme Sa- nayii İşçileri Sendikasının yıllık kong- resinde cereyan edecektir. Kongrenin, 27 Mayıs ihtilâlinin ikinci yıldönü- münde yapılması, mesut bir tesadüf- tür ve bu, "imtihan" ın sonuçlarını, daha manâlı bir hale koyacaktır. , İstanbul Tekstil ve Örme Sanayii İşçileri Sendikasına bağlı 7 şubeden -Topkapı, Bakırköy, Yedikule, Mah- mutpaşa, Beyoğlu, Anadoluhisarı vs Eyüp - gelen 483 delegenin katılaca- ğı kongre için hazırlanarak 15 gün öncesinden dağıtılan faaliyet raporu, şimdiye kadar ki faaliyet raporların- dan farklı hususiyetler taşımaktadır. Tekstil Sendikasının ciddi idarecileri, klâsik ve basmakalıp bir faaliyet ra- poru yerine, daha güç, fakat daha de- ğişik şıkkı tercih etmişler ve günler- ce süren bir inceleme ve araştırma- dan sonra, doğrusunu söylemek lâzım gelirse, hakikaten dört başı mâmur bir faaliyet raporu meydana getirmiş- lerdir. Orta boylu bir kitap hacminde olan 104 sayfalık bu faaliyet raporu, münhasıran işçi meselelerini ihtiva kındaki görüşlerine kadar birçok me- selelere cesaretle eğilerek kanaatle- rini bildirmektedir. Rapor, Tekstil ve Örme Sanayii İşçileri Yönetim Kuru- lu, başta tecrübeli ve basiretli Bahir Ersoy olmak üzere, bir "ekip çalış- ması" halinde titizlikle hazırlanmış- tır. Nitekim İstanbul Tekstil ve Örme Sanayii İşçileri Sendikasının Türki- yede eğitim meselesiyle alâkalı müşa- hedeleri, birçok fanatik devrim düş- manının kulağına küpe olacak mahi- yettedir. Faaliyet Raporunun 33. Say- başlığı al- tında Türk işçisinin bugünkü eğitim sisteminden memnun olmadığı ifade edilmekte ve "Halk, içinde halktan u- zak bir sistem elbette başarılı ola- maz. Eğitim, halk içinde halk için yapılmalıdır. İstediğimiz, köylüye kö- yü değerlendirici ve dünya görüşünü aydınlatıcı, şehirliye hayatı öğretici ve her ikisine de köy . şehir bağları- nın en yapıcı prensipler üstüne nasıl oturabileceğini öğretecek eğitimdir" denilmektedir. Yoğurdu üfleyelim Raporda, köy enstitülerinin açılması fikrinin hararetle (desteklendiği müşahade edilmektedir. İşiçler "köy enstitülerini kapatan zihniyete karşı olduklarını" cesaretle (söylemekten çekinmemekte ve "onları kapatanları affetmeyeceklerini" bildirmektedirler. Raporun hazırlanması sırasında, tecrübeli ve Batılı anlamda bir sen- dika lideri olan Bahir Ersoy, Türk sendikacılığının teşkilâtlanma ham- lesi meselesi üzerinde durulması ge- rektiğini belirtmiştir. Bahir Ersoyla, çalışkan ve dinamik yardımcısı Yunus Karanın gayretleri sonunda, orapo- run bu kısmı hazırlanmıştır. Bu kı- sımda, siyasi partilerin sendikalara nüfuzu gayretlerinin doğurduğu za- rarlar belirtilmiş ve "Bu itibarla sen- dikalar siyasi partilerin manevraları- AKİS, 28 MAYIS 1962