kesil ve sanık sıralarına bakarak, sağ taraftaki ikinci lirasının, ikinci sandalyasında oturmakta olan saçları- dökülmüş bir adam ayağa kalktı. Bundan sonra Al- tuğun har saydığı ismin sahibi aya- ğa kalkarak boyunu göstermeğe baş- ladı: Ekrem Anıt, Kemal Biberoğlu. Kemal Özer, Nüzhet Ulusoy, Him- met ölçmen, Osman Kavuncu sıra ile arz-ı endam eylediler. Bunlar Menderesin, Basını yola yetirmek i- çin teşkil ettiği Komisyonun an deh- şetli üyeleriydi. Hepsi süklüm pük- lümdü. E çalımlarından eser yok- tu. Kurtul Altuğ ifadesine devam et- ti: “— İlk suâli Nusret Kirişçioğlu sordu. Elinde AKİS cmuas 299. sayısı bulunmaktaydı. Mecmua- nın kapağında Cemal Yıldırımın res- mi vardı. Arkasında ise bir kulak kalemis çizilmiş pasajları dikkatle okumamı ondan sonra sorulacak suallere sevap vermemi söyledi." Sonr: işçioğlu ve arkadaşla- rının enine tevcih ettikleri sual- lerini sıralamağa başladı. Sualler a- çıklandıkça ve marifetler bir bir or- taya çıkarıldıkça sanıkların rahatı da kaçıyordu. Hele Altuğ. Komisyon Başkanı olan Nusret Kirişoioğlunun kendisini azarladığını ifade edince, sol taraftaki blokun baştan ikinci sırasında va hareket görüldü. Altuğ devam e "—— Bir ara, farkında olmadan el- lerimi masanın üzerinde kenetlemiş ve mütebessim bir ifade takınmışım. Birden Kirişçioğlu sözümü kesti ve 'Ki bey, biraz daha ciddi olunuz ve ellerinizi masanın üzerinden indiri- niz. Tahkikat Komisyonu huzurunda Komisyon üyelerini sinirlendiren ilk hareket oldu'. Tam bu sırada Başkan Başol son derece kibar bir hareketle Altuğun sözünü kesti ve hafif bir sesle evvelâ ei sonra yüksek sesle sanıklara hitab — Yâni işe bir dehşet vermek istemişler" dedi. Bu sözler sanıklar arasında yeni- den kaynaşmalara sebep oldu. Başol. Altuğa döndü ve: — Evet efendim, siz devam edin" dedi. Altuğun bundan sonraki izahatı merakla takip edildi. Zira Altuğ, her vesile ile Komisyona çağrılan ve ifa- deleri alınan şahıslara son derece nâzik davranıldığını ifade eden Ko- misyonun malüm üyelerinin suratla- AKİS, 26 HAZİRAN 1961 havası rına kuvvetli bir şamar indirmiş olu- yor ve Komisyona çağrılanlara no şekilde muamele edildiğini belirtiyor- du. AKİS Yazıişleri Müdürü bu de- fa, Komisyonun fahri savcılığını üze- rine almış bulunan Kemal Özerin marifetlerini anlatmağa başlamıştı, Özer, upuzun boynunu ileri doğru u- zattı ve Altuğu dinlemeğe koyuldu. Allahın kendisine bu günleri göstere- bileceğini o zamanlar hayal bile et- meyen Kemal Özerin perişan hali bir ibret teşkil ediyordu. Altuğ: — Bu sırada Kemal Özer sorgu vazifesini üzerine aldı ve bana, Ce- mal Yıldırımın yazıda bahsi geçen o- rijinal fikirlerinin, ekzantrik tasav- vurlarının neler olduğunu sordu. Kendisine bunun gelişigüzel kullanıl- mış bir tâbir olduğunu ifade ettim ve bir kastımız olmadığını anlattım" dedi. Başol bir. defa daha müdahale et- mek ve sanıklara vaziyeti hatırlat- mak niyetiyle söze başladı ve: — Umumi bir tâbir, ne var bun- da? Ekzantrik demek suç değil" de- di ve ilâve etti: — Evet efendim." Altuğ kaldığı yerden devam etti. Kemal Özer tam bir Gestapo Şefi e- dasıyla elini yeleğinin saat cebine sokmuş ve Altuğu tehdide başlamış- tı. Kendileri son derece geniş sela- hiyetlerle omücehhez bir Komisyon idiler vs her şeyi yapabilirlerdi. O- nun için Altuğun'her şeyi söylemesi gerekiyordu. Altuğ ifadesinin bu mında ellerini iki yana açarak, Ba- gole hitaben: — Efendim, ne söyletmek iste- diklerini bilmiyordum ki... Kendile- Kurtul Altuğ Acı hatıralar tazelendi YASSTADA DURUŞMALARI rine bunu ifade ettim, bana, 'Sen bu yazıyı toparlayacak ihata kudretine sahipsen bu yazının e m mânayı da bilirsin. Yok, s azma- dınsa, o zaman yazanı söyle, Kurtul dediler” dedi! Başol bu sırada gene o kalın se- siyle: e: Yâni, mânevi tazyik yaptı- lar" “dedi ve tanığa, devam etmesini söyledi. Tanık, artık açılmış ve rahatla* mıştı. Yüksek Adalet Divanı önünde bütün bildiklerini oteferruatıyla ve huzur içinde anlatmağa koyuldu. Ke- mal Özer sık sık elini masaya vura- rak Altuğu yalan söylemekle itham etmiş ve kendisini tevkife ln Komisyon önünde hatırlatmıştı. Fakat Komisyon üye- lerinin asabı pek gerilmiş olmak ki oturumu tatil etmişler ve Altuğu bir odaya kapatmışlardı; Altuğ bu geçici hpesinin bulunduğu yeri şöyle ta- rif e — Beni koridorun solunda en ni- hayetteki bir odaya kapadılar. Oda- da eşya olarak bir eski sandalya var- dı. Kaputta Önüne bir nöbetçi diktiler ve beklememi söylediler." Başkan sordu. '— Saat kaçtı, hatırlıyor musu- nuz ?" "— Tahmin ederim, üçtü. Zira hava kararmağa başlamıştı. Nite- kim'biran sonra yağmur yağmağa başladı." "— Kaça kadar kaldınız?" — Beni Cemal Yıldırımla birlik- te lime götürdüklerinde sa- sat, zannederim sekizdi." Daha sonra Kurtul Altuğ, o oda- da kendi kendine düşündükle| Yüksek Adalet Divanına anlattı. U- zun zaman dışarı çıkarmamışlar, tu* valete bile polis refakatinde götür- müşlerdi. Bütün bunlar salondaki sa- nıklara olan nefretin derecesini art- tırdıkça arttırdı. Dinleyici sıraların- da oturanlar başlarım sahte kahra- manlara gevirdiler genç Yazıişleri Müdürü ZMHkçe ri anlatti Saat 19 amm bir kere da- ha geldiler ve beni Komisyonun bir defa .daha sorguya çekeceğini söyle- diler. Gene polis refakatinde, hemen karşıda bulunan odaya geçtim, 15 ki- şilik meşhur Komisyon tam kadro ile toplanmıştı. Asabım hayli bozul- muştu. Bana bir kere daha doğruyu söylememi teklif ettiler. Bir şey bil- mediğimi söyledim Sonra, Kemal Biberoğlu ile ara- ta bulunduğu odaya girmiş ve Altu- ğa, "Ulan itoğlu it, sen beni biliyor 7