Duruşmanın o Anatomisi 400 Kişilik Dünya Menderes ve arkadaşlarının hapsettirdikleri gazeteci- ler, kalın duvarların arkasına atıldıklarında hiç bil- medikleri, tanımadıkları, hatta varlığından şüphelen- medikleri bir dünya keşfetmişlerdir. Bir dünya ki, öte- ki insanların dünyasından o üstüste konmuş taşlardan bambaşka şeylerle de ayrılmıştır. Hapishanelerde ika- meti uzayanlar, oraya her hadisenin gerçekte olduğu gibi değil, belli açılardan görülen şekilleriyle aksettiği- ni ve onların etrafında birer “İhtimal binası" kuruldu- gunu farketmişlerdir. Hapishaneler, sâkinlerinin adedi orada yaşayanların adedi kadar, bir dünyadır. Şimdi, böyle bir dünya da Yassıada. Yassıada dün- yasının sakinleri, tam kadroyla o jimnastikhaneden bozma Duruşma Salonunda yerlerini alıp ta sanık mik- rofonu başındaki dramatik geçit resmine başladıkların- da hissediliyor ki umumi kaide orada da hükmünü yü- rütüyor. Ora sakinlerinin kendilerine mahsus meselele- ri, hisleri, hesapları, plânları, tahlilleri var. Hepsi bir belirli istikamete çevrilmişler, gidiyorlar. Kendi dünya- larındaki bütün konuşmalarının, hep dâvaları, muhake- meleri, dosyalan ile ilgili olduğunda zerrece şüphe yok. Aynı işin sanıktan bulunduklarından, her birinin tutu- mu ötekini şiddetle alâkadar ediyor. Yassıada dünyasın- da, tıpkı öteki hapishanelerde olduğu gibi kurtlar ve kuzular, bıçkınlar ve yemlikler, paralılar ve Adem Ba- balar, gamsızlar ve dertliler, kompleksliler ve kompleks- sizler, sağlam sinirliler ve zayıf sinirliler mevcut. Sanık mikrofonu başına gelen bazı düşüklerin -daha doğrusu, düşkünlerin- o dünya içinde dahi, Gru- bunda olduğu gibi bir hakimiyet tesisine çalıştıkları, arkadaşlarını idareye kalkıştıkları gözden kaçmıyor. Bunların, dışarda olup bitenleri -hapishanelerde her hâdisenin, ama başka gözlerin kırk yıl iner. zer- rece alâka bulamayacakları hâdiselerin dahi daima "af çıkanlacağı"nın işareti sayılması gibi..- “iyi günleri n müjdecisi" olarak değerlendirdikleri, sonra da bunların üzerine davranış bina ettikleri anlaşılıyor. Akıllarınca, eğer Yassıada dünyasının sakinleri birlik halinde kalır- larsa, kıllarına dokunmaya hiç kimsenin kudreti yet- meyecektir! Onun için kuyruğu dik tutmak, açık ver- memek, Muhalefeti şiddetle itham etmek lâzımdır.. Ger- çi bu defa, Liderin iki metelik etmediği bütün çıplak- lığıyla görüldüğünden "Menderesin Etrafında Birlik" sloganı yürümemektedir ama, tek şahıs yerine bir grup düşük kendi hegemonyalarını kabul ettirtmek için çır- pınmaktadırlar. “Tarih tekerrürden ibarettir" o lâfını "Hiç ibret alınsaydı, tekerrür eder miydi?" diye bir başka fikirle tamamlayanlar çoktur. Tarih bir yana, dünün hâdise- lerinden dahi ibret alınmadığına 400 kişilik Yassıada dünyasında olup bitenler delildir. D.P. iktidarı, D.P. Grubunda böyle fikirler hakim bulunduğundan dolayı yıkıldığı halde, bugün aynı insanları aynı yola iterek "kurtuluş" vaad edenlerin akıllarından şüphe edilse ye- ridir. D.P. yi iktidarda mahveden cereyan, D.P. Grubu- nun eski mensuplarını Yassıadada da mahvederse buna hiç şaşmamak gerekecektir. Ama birinci hâdisede oldu- ğu gibi ikinci hâdisede de müsebbipler ile kurbanlar aynı şahıslar olacaktır. AKİS, 19 HAZİRAN 1961 Yassıada dünyasında, -hapishanelerde da öyledir-, tek Mei kendi ücretlerinden ibaret bazı avukat- arın vekkillerinde a hava da bir mi rol öyünmaklır, Bunların uçurdukları haberler, Yas- sıada dünyasında her di ai. güneş batıp ta hava ka- rardı ve yüreklere mahpusluğun o dayanılmaz acısı çöktü mü türlü tahlillere, tahminlere yol açmaktadır. Hamamda şarkı söyleyenler misillâ, maksatlı çevreler tarafından estirilen "Hele bir dokunsunlar da, göre- lim" fasaryası bir kuvvet şurubu gibi sanıklara zerke- dilince, "Bütün memleket Menderesi arıyor" masalı on- lara da anlatılınca ve Türkiyedeki gerçek kuvvet mu- vazenesinden habersiz bulunanların hayalleri yane sanılınca pembe rüyaların Yassıadada bile sinde şaşılacak bir cihet yoktur. Düşünmek lazımdır. i” bir talihsiz Süreyya Ağaoğlu böyle bir m m mahkeme salonunda vermeye kalkışmıştır. Kim bilir kaç Yassıa- da sanığı, gece uykularından "Kurtuluş Kuvvetleri" ta- rafından uyandırdacaklarınıve korkunç kabusun sona ereceğini, çıkıp intikamlarım alacaklarını hayal etmek- tedirler. Bu, hapishanelerde de böyledir. Çok zaman idam sanıklarının uykularından uyandırıldıkları ger- Sir. Ama, bambaşka "Kurtuluş Kuvvetleri" tarafın- dan. İçimizde, bizim dünyamızda yaşadıkları sırada bi- zi, dünyamızı hiç anlayamamış olanların şimdi, Yassı- adadaki kendi 400 kişilik dünyalarında da bir doğru suçsuz,olanlar için tek kurtuluş yolu hakikatleri oldu- ğu gibi konuşturmak, suçluların suçunu "Tesanüt Edebi- " içinde bir defa daha sırtlamayı reddederek kaderi onların kaderinden -ve akibetinden- ayırmaktır. Adale- tin, suçlu adediyle bir münasebeti olduğunu sanmak bir büyük hata. tehlikeli bir g görüş kusurudur. Anayasaya aykırı davranışlara D.P. nin nasıl, kimler tarafından, hangi şartlar altında itildiğini anlatanlara Yassıada dünyasının sakinleri hiddet değil, şükran duymalıdır- lar. Bir defa, bütün vesikalar Yüksek Adalet Divanı- nın elinde bulunduğundan hakikati değiştirmeye kal- kışmak, kurdu kuzu, kuzuyu kurt göstermeye çalışmak ya Başkanın, ya Başsavcının bir yaman sillesine yol sayılsa yeridir. Bir yaprağın kımıldayacağını sanmak, sâdece budalalıktır. Böyle hallerde, Sanık Yakınları realist davranır- larsa duvarların ötesindeki dünyada, daha basiretli ve hem kendileri, ham memleket için faydalı davranışlar çoğalır. Ama sahte havanın, tıpkı Yassıada sakinleri gibi onların dışardaki nlarını da aldattığı zaman zaman görülüyor, seziliyor. Tıpkı, İktidar yıllarında ol- duğu gibi.. Anlaşılan, nisanlar bir dar çerçeve içinde kalırlarsa basiretleri bağlanıyor ve herkesin şaşkınlık- tan açılmış gözleri önünde, felaket uçurumuna koşar adım gidiliyor. İkbalde de, nikbette de. 21