YURTTA OLUP BİTENLER rından açık vermiş Şe farke- derek, birdenbire toparlan " —Bakın, bakın yahu, bunları bile yazıyorlar!" Oo sözleriyle feryadı astı. Dizleri üzerinde süratle düzelerek ayağa kalktı ve kâğıtlarının üzerine eğilmiş gazetecileri geride bırakarak kaçarcasına Karadenizin serin ve mavisularına koştu. Birtaraftanda arkasına dönerek, ufak tefek, uzun, kıvırcık ve kirli sarı tüylü Terrier cinsinden köpeğine sesleniyordu: "— Cancan! Gel bana şeker oğ- lum." Cancan, kurulmuş olduğu Japon havlusundan Cırlayarak olanca hızıy- la arkadan efendisine yetişmeğe ça- lışıyordu. AKİS muhabirinin "Paşam" diye hitabettiği, kömür siyahı gür ve düz sağlarına henüz kır düşmeğe başla- mış kahverengi şortlu adam, son günlerde efkarı umumiyenin nazar- larını- üzerinde toplayan Korgeneral Cemal Madanoğluydu. Kansız ihtilâlin bu mert askeri, Ankara Örfi İdare Kumandanlığın- dan ve M.B.K. üyeliğinden istifa et- tiği açığa vurulduktan sonra, kendi tabiriyle "bıkıncaya kadar dinlenmek üzere" soluğu İstanbulda almıştı. 500 kilometrelik otomobil yolcu- luğuna rağmen yorgun görünmeyen Madanoğlu, hasretini gidermek için coşkunlukla üzerine saldıran Canca- nı savuşturup, gazetecilerle usun u- zun konuştu. Doğrudan doğruya de- ğilse bile,: dolayısıyla fevkalâde şişi- rilen son hâdiselerin bütün içyüzünü Cemal Madanoğlu plajda dinleniyor Kısa sürecek beylik 10 anlattı. Ancak gazetecilerden bunla- rı yazmamalarını rica etti, onlar da ahde vefa gösterdiler. Elleri tama-. men boş dönmemeleri için, arzu ettik leri şekilde kullanabilecekleri kısa bir demeç verdi ve arkasından da bir til- ki hikâyesi nakletti. Tok sözlü Ma- danoğlunun anlattıkları, AKİS'in bir evvelki sayısında açıklamış oldukla- rından başka şeyler değildi. Madan- oğlu, kısa demecinde, direkt destek- ten endirekt desteğe geçtiğini belirt- ti: "— Huzur ve sükün, bu milletin yalı ve hakkıdır" dedi. , genç ve tertemiz Korgeneral- den bir gün fince İstanbula gelmiş ve evi düzenleyip, o oturulabilecek hale sokmuştu.. Gazeteciler, mukavemet gösterilmesi imkansız ısrarlarla er- tesi gün Kilyosta, Turizm Bankası- nın şahane otel, gazino ve plajında politika konuşmamak şartıyla rande- vulaştıktan sonra (o çekilip giderler- ken, kahverengi elbisesinin ceketini çıkaran Madanoğlu, ne kadar sürece- 8i belirsiz istirahatine, orta halli dö- şenmiş evinde başladı. Ceketinin al- tından çıkan spor gömleğin en üst düğmesi bermütad iliklenmemiş ti. "Şıngır da şıngır şıngır" andevusuna sâdık Madanoğlu, bir akrabasına ait İmpala modeli Chevrolet ile Kilyosa geldiği zaman, gazetecileri çoktan mevzilenmiş bul- du. Eşi, bir ahbaplarının on yaşın- daki kızı Hülya ile özel bir kabinede soyunduktan sonra, Madanoğlu pla- jın geniş, ince ve açık kahverengi sı- cak kumluğuna sere serpe yayıldı. Hayatından son derece memnun gö- rünüyordu. Kimi kendisi gibi mayolu, kimi giyimli yazı ve foto muhabirle- ri etrafını çevirince, Madanoğlunun ilk sözü: "— Bakın kalleşlik yok. Biçimsiz sual sorarsanız cevap vermem" oldu. Bir yandan da eşi, Hülya ve Can- can ile şakalaşıyor, kahkahalar atı- yor ve düşüncelerden-kurtularak ha- yattan zevk almağa çalışıyordu. Bi- teviye hikâyeler ve askerlik hatırala- rı anlatıyor, terleyip üzerine hararet basınca, kendini denize atıyor, çırpı- nıyor, yüzüyordu. Gazetecilerden biri konuyu evirip çevirip politikaya ge- tirince, kara gözlerini büzüp serze- nişte bulunuyor: "— Oturun yahu be birader, üz- meyin tatlı canınızı, hep beraber şar- kı, gazel söyliyelim" diyordu. Arkasından di tatlı bir milli ha- va tutturuyordu Kız senin bakısın, Şıngır da ei şıngır, Adam öldürü parça, göğüs kısmı beyazla süslü siyah lasteks bir mayo giymiş AKİS 18 HAZİRAN 1961