YASSIADA DURUŞMALARI Duruşmalar Neticeye doğru Mirofon başındaki, o hayli uzamış saçları, gaga burnu ve yuvarlak çukur gözleriyle yaşlı bir baykuşu andıran adam, teatral jestlerle ko- nuşmağa başladığında, Yassıadanın Jimnastikhaneden bozma meşhur du- ruşma salonunda hararet dayanılmaz bale gelmişti. (o Filozof terleyen yüzünü sağ eliyle silerken kendinden emin ve mütehakkim bir eda takınarak: " — Memleket kadar, dünya için de çok önemli bir dâvanın sanığı bu- lunmaktayım" diye söze başladı.. Dinleyicilerde bir kıpırdanma ol- du, D.P. iktidarının mugalata üsta- dinin yeni cevahir yumurtlayacağın- dan emindiler. Nitekim kapkara a- dam, devamla: " —Şahsi kusurlarımız, hırsızlık- larımi uğursuzluklarımız, uygun- suzluklarımız elbette cezasını görür. Fakat siyasi tutumumuz dolayısıyla huzurunuza gelmiş bulunuyoruz" de- di. Hâdise, geçen haftanın ortaların- da bir gün cereyan ediyordu. O gün Yassıadada, "Anayasayı İhlal Dâva- sı"nın sorguları yapılmaktaydı. Mik- rofon başındaki sanık ise, Yüksek A- dalet Divanına hesap vermeğe çalı- şan Samet Ağaoğluydu. Bir anda bü- tün gözler, bu cibiliyet züğürdü, kapkara'yüzlü ve kapkara ruhlu ada- ma yöneldi. Ağaoğlu Ahmetin oğlu eziliyordu. Son derece zayıflamıştı. Giydiği bol paçalı geniş pantalon ve i i kendisini parça daha kamburlaşmıştı. şeklen ve hem de ruhen bir tiksinti heykeli haline gelmişti. Bütün sanık- lara sorulan sualler ayni olduğu için, Ağaoğlu pek hazırlıklı bir eda ile mikrofon başına gelmiş ve konuşma- ğa başlamıştı. Ancak, bir müddet sonra bulunduğu yerin DP. Grubu toplantı Balonu olmadığını anlamış olmalı ki, kendine şöyle bir çekidü- zen vermeyi ve daha dikkatli konuş- mayı uygun buldu. Bir ara pek heye- canlandı ve sorulana cevap vermek zorunda ve durumunda iken, birden müdafaaya taalluk eden hususlara girdi. Fakat müdahale eden Başkan- lık Divanı olmadı. Müdahale, sanık Ağaoğlunun vekili bulunan ablasın- yap- vermediğini bildirince Başkan Başol, sanığa: “— Razı olmuyor" dedi. 20 Fakat sanık Ağaoğlu konuşmak- ta ısrar ediyordu. Bunun üzerine ve- kili tekrar söz aldı ve "— Evvelâ ablası, sonra müdafii olarak müsaade etmiyorum" dedi. Anlaşılan sanık avukatı, sanığın kozlarını boşuna harcamasından kor- kuyordu, Süreyya Agaoğlunun daha sonra sarfettiği ve bu kozların ne ol- duğunu belli eden sözleri hayretle, ibretle dinlendi. Meşhur vurguncu Alman eşi İhtilâlden sonra sırra ka- dem basan ve Türkiyeye dönmemeyi tercih eden talihsiz Süreyya Ağaoğ- luya göre -artık Tachenbrecker so- yadını taşımamaktadır- bir aya ka- dar Türkiyede şartların ne olacağını kestirmeye imkan yoktu! Sanık A- gaoğlu, bulunduğu yerden ablasına şöyle bir baktı ve: — Madem müdafaa yapmıyaca- AKİS - Reklam — gum, Kırşehir Kanununa rey verme- dim, fakat Hükümet âzası olarak bir çoğuna rey verdim, onu bildire- yim" dedi. Daha sonra, bu, D.P. iktidarının ne oldum delisi deraogogu, Başbakan Menderesin değiştirilip değiştirilme - mesi hususunda Grupta iki taraflı cereyan olduğunu belirtince. Başkan Başol sözünü kesti ve: "— Ona cesaret edememişler. Ev- vela Meclis Reisini, sonra da Hükü- meti iskat edecekler. be sonra Baş- bakana gelecekmiş" Dikta değil de ne? A Saoğlu, dikta rejimini görmediği- pi APAR ifade edince, Başkan Başol: çi Peki, nedir?" diye sordu. Ağaoğlu: —Anarşi, Reis beyefendi" cevap verdi. Salonda gülüşmeler oldu. Bu sı- rada Samet Ağaoğlu işin izahına gi- rişmişti. "Bir nalı dokunur gibi, bir fındık bahçesi yetiştirilir gibi" dik- ta rejimi kurulamazdı! Üsteliş ken- disi de elinden geldiği kadar mura- kabe görevini yapmıştı! Eğer Başsavcı Egesel bu konuş- manın bir yerinde Divandan söz is- teyip müdahale etmeseydi, Ağaoğlu- nun nutku daha çok uzayacaktı. Fa- kat Egesel bulunduğu yerde ayağa kalktı: "— Ağaoğlu ailesini tanırım, sa- nığın babasını da hürmetle anarım. Yalnız burada okuyacaklarım, sanık Ağaoğlunun babasının kemiklerini sızlatacaktır" dedi ve Zafer gazete- sini açıp, bir kongrede atılmış bir nutuktan bazı pasajlar okumağa başladı. O kongrede Ağaoğlu pek dehşetli bir konuşma yapmış ve "Ne- yin hesabını soracaklar? Onlara sü- künetle şunu söyliyeyim ki, eğer he- sap sorulacak olursa, bu memleketin toprakları dâima vatandaş kanıyla mülemma olur. Türk milleti dâima Çanakkalede olduğu gibi onların kar- şısına çıkar ve ezer" demişti. Başsav- cı Egesel Çanakkale meselesine te- mas ederek, bu Çanakkale sözünün başka maksatla söylendiğini ifade etti: Ağaoğlu o konusmasında, Ça- nakkaleye giden C.H.P. heyetine ya- pılan muameleyi kastediyordu. Bir tahliye daha pgaitanın ortasındaki gün, böyle renkli bir sekilde gelip geçti. diye maktaydı ve sorgulara devam edile- AKİS, 19 HAZİRAN 1961