karısının küçük bir şişe içinde güneş yanmasına karşı (getirdiği pamuk yağı, tendürdiyot, limon ve kolonya karışımı mayi, gülüşmelere yol açtı. Akrabası Şahin, ilk defa denize gir- diğinden, henüz kararmamış Madan - oğlunun safran tenini yağlarken, fo- to muhabirleri deklânşörlere asılma- ga başlayınca, üç yıldızlı General gür sesiyle: "— Pes be çocuklar! oYapmayın yahu! Madanoğlu ilaç sürünüyor, Madanoğlu yağlanıyor (o diyecekler. Buna sevgi, muhabbet denmez" tar- zında şikâyete başladı. Şahin aşağılara inince de: — Bacağıma sürmem. O kadar da kibarlık fazla" dedi, izin vermedi. Gazetecilere dönerek ilâve etti: " —Güneşe yatıp dozunu kaçırı- yoruz, sonra da yoğurt sür diyorlar." Gazeteciler, orada Madanoğlunun harikulade kürtçe taklit yapabildiği- ni de öğrendiler. Değerli misafirle- rinden haberdar olan Kilyoslu köylü- ler, teker teker Madanoğlunu ziyare- te geliyorlardı. Mert asker hepsi için ayrı ayrı ve mahviyetle ayağa kalkı- yor, ellerini sıktıktan sonra yanma buyur ediyor ve içten hasbıhale ko- yuluyordu. Birinden sigara istedi ve Kilyosun yerlisi bir garsonun çı- kardığı Birinci paketinden bir tane alarak dudakları arasına götürdü. Yaşlı garson kibritine (o davranmıştı ki Madanoğlu elinden kaptı ve siga- rasını kendi ateşledi. Gazeteciler, şöhretten bucak.ku- cak kaçmasıyla şöhret yapan Madan- oğlunun köylüler tarafından tanın- masına akıl erdirememişlerdi. Fakat sonradan öğrendiler ki Madanoğlu, 1943 senesinde; oKilyostaki taburun uzun müddet Binbaşı rütbesiyle Ku- mandanlığım yapmıştır. Köylüler, Binbaşı Cemal Madanoğlunun herşe- ye rağmen kalenderliğinden ve teva- zuundan bir nebze olsun kaybetme- miş olduğunu görerek pek memnun ve mesut oldular. Senelerin Kumandanı Ge. Madanoğlunu kızdır- ak pahasına, bazı çıkışlar yap- zika geri kalmıyorlardı. Gazete- ciler peşine takılmasaydı, Kilyos mu- hakkak ki Madanoğlu.İçin daha isti- fadeli olacaktı. Nitekim ertesi gün Florya plajında da Generalin peşi bı- kılmadı. Bir ara, şöyle bir fikir ileri attı: " —Siz gazeteciler, anarşi halin- desiniz. Grup halinde bir yere gittiği- nizde, başınızda bir kumandan olma- li, © ne derse, ona göre hareket etme- lisini kin Madanoğlu sinirlenmiyor, açıksözlülüğü yü- zünden sualler karcısında susamıyor, AKİS, 19 HAZİRAN 1961 « Kafalı çocuklar!» Aydın Yalçın İnsanlar | ihtiras küpü haline gelirlerse ve istisnasız her adımları ken- dilerini gülünç hale düşüren bir fiyasko olup çıkarsa, en sonda çat- layıveriyorlar. Hele bir insan kendisi hakkında dâhi olduğu yolunda pek ciddi, pek şanlı şerefli fikir sahibi bulunur da bu kadar doğru bir fikrin hiç kimse tarafından paylaşılmadığını görürse ağzından köpük- ler saçan bir çılgına dönüveriyor. Düşünün, bir dahi ve maalesef anla- şılmıyor! Anlaşılmamakla kalsa, gene iyi. Ne kimse umursuyor, ne kim- se ciddiye alıyor, hatta ne de kimse çevirmeye kalkıştığı dolaplara me- telik veriyor.. Bu ruh haletinin insanı nasıl yiyip bitirdiğini görmek için bizim talihsiz Aydın lidere bakmak kâfi. Zavallıcık, son günlerde zıva- nadan tamamile çıkmış olmalı ki dehşetengiz politikasını İdare ettiği bahtsız Öncüde, ekinciliği sâdece zırva tohumları ekmekten ibaret bir ideal arkadaşıyla birlikte son gayretlerini sarfediyor. Öyle laflar vardır ki, bir tek defa söylettir. Ama söyleyince de, gere- ğini yapmak lâzımdır. Gereğini yapmak içinse, bunun bir ciddi tarafı, ispatı, delili bulunmak gerekir. İşte Menderes. Hatırlardadır, düşük . H. P. yi nelerle e ki... n sonda, mefhumların hepsi laçka olmuş, Menderesin her si ünüp geçilmeye başlan- mıştı. Ordunun içine politika kağıstırlması bunlardan biridir. Şimdi, şu satırları okuyunuz: "Geçen senenin sonlarındanberi, ima yoluyla, yarım ağızla, kendinden olduğunu bildiklerine açıkça söyliye- rek, C. H. P. si kendini bir rejimin ve devrim idaresinin tek teminatı ol- duğu fikrini telkine çalışıyordu. Kurucu Meclise, ezici bir çoğunlukla gelişleri, onlara müstakbel seçimler için iyi bir örnek gibi görünüyordu. evrim idarecilerini bu yola imale etmek için, durmadan gayret sarfet- tiler. Hattâ onlar üzerinde tazyikte bulunabilmek için, ordunun içine politika karıştırılmasına dahi tevessül ettiler. Milli Birlik Komitesi ta- rafsızlıktan ayrılmamak yolunda ısrar ettikçe, C. H. P. lideriye aile münasebetleri olan birinin çıkardığı dergide Devrimi asıl yapanların M. B. K. içinde bulunmadığını söyleyip ordu ile Komite arasındaki bağ- ların zayıflığını ima eden yazılarla ortalığı bulandırmaya gayret et- tüar.". Allahtan ki yazıda Kurucu Meclis, Devrim, Komite lafları geçiyor. Yoksa insan Burhan Belgenin -o, çok daha tatlı yazardı ya..- veya Baha- dır Dülgerin, yahut Mümtaz Faik Fenikin döktürdüğü bir yazıyı oku- duğu zehabına kapılacak.. Ne kafa yarabbi! Şu tutumun bir ciddiyeti var mı? Öncü buna ya- zacak, herkes telaşlanacak, kudret sahipleri «Oo0!.. Bakın, şu kâfirlere" diyecek ve Yetimler Partisine sarılacak. Peki, hiç kimse o parti bunu ne zaman yapmış, o dergi bunu ne zaman yazmış, söyle bakalım, göster bakalım demeyecek mi? Hani delilin,hani ispatin diye sormayacak mı? Böyle ithamlar havadan yapılır mı? Bari. bunu yazmadan önce bir deli doktoruna muayene olsalardı. Üstelik F. K. G. de o kadar yakınları! Belki bir tedavi çâresi henüz var- dır. 11